Cüneyt İngiz‘in T.C. Haliç Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tiyatro Anasanat Dalı Tiyatro Yüksek Lisans Programı kapsamında gerçekleştirdiği “Yazar, Yönetmen, Oyuncu Kimlikleriyle Lale Oraloğlu” (2024) adlı araştırmasını, çok şey öğrenerek, notlar alarak, satır altlarını çizerek okudum.
Cüneyt İngiz birlikte sahne aldığı Lale Oraloğlu‘nun mesleki başarısı, özel hayatına dair önemli hususları ortaya koymuş.
Dört yıl kadar önce yazdığım “Çağının Egemen Değerlerine Karşı Duran Bir Aktris” başlıklı makalemde Cüneyt İngiz‘in çalışmasında da yer alan ve bir kez daha hayretle okuduğum o iki olaya değinmiştim:
“Hayal meyal hatırlıyorum. Aristophanes’in ‘Lisistrata’ oyununu ‘Kadınlar I-ıh Derse’ adıyla sahneye koyar Oraloğlu. Ten rengi taytlar, derin yırtmaçlı giysiler. Yer yerinden oynar bir anda. Çok geçmeden ‘müstehcen’lik damgasıyla yasaklanır oyun. Şaka değil. Yazılışından iki bin beşyüz yıl sonra yasaklanır. Direnir… Lafını esirgemez. Açlık grevine gider Lale Oraloğlu. On altı gün boyunca sürdürür bu grevi. Burhan Apaydın davayı üstlenir. Dedim ya, hayatını koymuştur ortaya tiyatro için Lale Oraloğlu. Geri dönmemiştir. Sözünü kırmamıştır. Bel vermemiştir. Hep yeniden diriliş, küllerinden doğma, asla yenik düşmeme, çığlık gibi, yırtıcı bir isyan gibi, her defasında ayağa dikiliş. Onuruyla… Tuzla buz olmadan. Mağluplar liginde kalmadan…
Alev Oraloğlu o günlerin tanığıdır. O zorlukların, o acıların. Hem de en yakın tanığıdır aslında. (Acaba geçen yıllar tamir edebilmiş midir o acıları, soracaktım. Vazgeçtim.) Lale Belkıs‘tan dinlemiştim o süreci seneler önce. ‘Lale Hanım canıyla, kanıyla mücadelesini sürdürmüştü’ demişti. (Şimdi bu satırları yazarken, kalbimin taa en derinlerinde bir yer sızlıyor, ince ince.)
Yetmişlerin ilk yarısı. Oraloğlu Tiyatrosu ‘Ne Çıkarsa Bahtına’ ile uzun bir turnede bulur kendini yine. Doğu Beyazıt’ta oyunda kullanmak üzere birkaç kutu çay takımı, bir kahve takımı ve tül alır dekor için Lale Oraloğlu. Ağrı il sınırına girdiklerinde, polis kontrolü, karakol, kelepçe, mahkeme. Toplu kaçakçılık suçu… Gazete manşetleri.
Ve Lale Oraloğlu altı ay, yirmi gün tutukevinde kalır. Cezası bittiğinde ‘’Kadınlar Koğuşu’nu yazıp başrolünü oynar. “

Cüneyt İngiz
Hemen aklıma gelmişken belirteyim, Prof.Dr. Füsun Balkaya‘nın “Nisa Serezli- Aşkıner”, Prof.Dr. Dikmen Gürün‘ün “Tiyatro Benim Hayatım / Yıldız Kenter’in Hayat Hikayesi” ve “Ateş Kuşu Semiha Berksoy” adlı kitapları, Haldun Dormen, Gülriz Sururi, Füsun Erbulak, Mücapofluoğlu, Hadi Çaman, Mahir Canova, Macide Tanır‘ın anı kitapları… Hepsi de bir dönemi belgeleyen çok özel çalışmalardı. Umarım sayıları giderek çoğalır. Ve tabii, Cüneyt İngiz‘in “Yazar, Yönetmen, Oyuncu Kimlikleriyle Lale Oraloğlu” adlı bu çalışmasının da bir an önce raflarda yerini almasını bekliyorum. Hatta izin verirse, kitabı için küçük bir önsöz bölümü bile yazarım.
Ve gelelim “Yazar, Yönetmen, Oyuncu Kimlikleriyle Lale Oraloğlu” adlı yüksek lisans tezine: Cüneyt İngiz Cumhuriyet dönemi tiyatromuzdan yola çıkarak, Lale Oraloğlu ekseninde çok önemli bir devri kayıt altına almış.
Lale Oraloğlu‘nun kişisel ve sanat yaşantısı, tiyatro anlayışı, tiyatro sanatına olan katkıları geniş bir yayın / arşiv taraması, Alev Oraloğlu, Lale Belkıs, Müjde Ar, Enver Demirkan, Yağız Tanlı gibi isimlerle yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler ışığında ilk kez bu denli kapsamlı bir sunumla ortaya konmuş.
Çalışmanın, hiç kuşkusuz en önemli özelliklerinden biri de Lale Oraloğlu‘nun sahne aldığı tiyatrolar ve kurduğu tiyatrolara dair pek çok hususu detaylı biçimde aktarıyor olması. Ayrıca Lale Oraloğlu‘nun rol aldığı/ yönettiği tiyatro eserleri, sinema filmlerine ait satırlar da son derece önemli.
Cüneyt İngiz bir bölümü Alev Oraloğlu arşivinden derlenmiş fotoğraflara da tezinde yer vermiş ve Lale Oraloğlu‘nun müzik, sinema, tiyatro, televizyon çalışmalarını, eğitmenlik, yapımcılık, yazarlık (Şimdi nasıl hatırlamam, “Kızım” adlı romanını) gibi farklı kimlik ve faaliyetlerini, yaşadığı ilginç olayları son derece akıcı bir dille aktarmış.
– Aynı sahneyi paylaştığın, ‘ustam’ olarak nitelendirdiğin Lale Oraloğlu hakkında tez yazmak fikri nasıl doğdu? Ya da neden Lale Oraloğlu?
Olayların başından anlatırsam daha doğru olur sanırım. Ben bir çocuk tiyatrosunda oynarken ekipten bir arkadaşım Oraloğlu Tiyatrosu’nun bir erkek oyuncu aradığını söyledi. Ben gitmek istemedim. Arkadaşımın zoruyla Lale Hanım’ın Süreyya Plajı’ndaki evine gittim. Kalabalıktı. Seçme için gelenleri görünce kendimi kötü hissettim. Ben kesin seçilmem diye düşünüyordum. Bugün gibi aklımda, Lale Hanım üzerine mavi sabahlığıyla odasından salona geldi. Ağzından eksik etmediği sigarasıyla şöyle bir baktı gelenlere. Benimle göz göze geldi. Elindeki teksti bana verdi, ‘Rolünü oku, dansları, şarkıları öğren, haftaya turneye geliyorsun’ dedi. O günden sonra hiç ayrılmadık. İlk turnelerde patronumdu, sonra ustam oldu, sonrasında oğluydum artık. Evde ne iş varsa, yapılacak ne varsa beni arardı. Sevdiğim yemekleri yaptığında mutlaka arar, yemeğe çağırırdı. Dertleşir, sohbet eder, hayatı paylaşırdık. Lale Hanım bana sadece tiyatro oyuncusu olmayı değil, insan olmayı öğretti. Hayatı onunla öğrendim. Üç dört aylık turnelerde ondan öğrendiğim şeyleri konservatuarda bile öğrenmedim.
Hayatının son döneminde çok yalnız kaldı. Evdeki sohbetlerimizde terk edildiğini, unutulduğunu anlatırdı. ‘Beni bu eve gömdüler’ derdi. ‘Unutuldum, kimse beni hatırlamıyor, iş vermiyor’ diye çok üzüldüğü günler oldu. Ta ki rahmetli Levent Kırca, nurlar içinde uyusun, Lale Hanım’a tiyatroda rol teklif edinceye kadar. İşte o zaman gözlerinde o ateşi gördüm Lale Hanım’da. Tekrar hayata sıkı sıkı tutundu. Allah bin kere razı olsun Levent Kırca’dan. Işıklarda uyusun.
Lale Hanım hastalandığında yanına gittim. Hasta halini görmemi istemiyordu. ‘Beni bu halde görmeyin, aklınızda bu halde kalmak istemiyorum’ diyerek gitmemi istedi. Ama bırakmadım. Onu son görevimde mezara koyana kadar yanındaydım. Lale Hanım’ın ölümünden sonra her içki sofrasına oturduğumda ilk kadehimi hep ona kaldırırım. Işıklarda uyusun Canım Lale Hocam.
Bütün yaşadıklarımı düşününce ona bir şekilde vefa borcumu ödeme fikrim vardı. Yüksek Lisansa başlayınca hemen bu vefa borcunu tez olarak yazma kararıyla ödemek istedim. Danışmanım Prof.Dr. Çiğdem Kılıç hocama söylediğimde beni çok destekledi sağ olsun. Onun da desteğiyle tezimi Lale Hanım’ın üzerine yapabildim. Tabii bu konuda bana yaptığım görüşmelerde destek olan, arşivlerini açan başta kızı Alev Oraloğlu ablama, Lale Belkıs’a, Müjde Ar’a, Enver Demirkan abime, yeğeni Evren Duyal’a, canım Gülşen ablama, sayın Yağız Tanlı’ya, canım abim Ali Yaylı’ya çok teşekkür ederim.
– Lale Oraloğlu’nun tiyatro anlayışının oluşumunda kimin etkisi olmuştur?
Lale Hanım öncelikle Belediye Konservatuarı’nda müzik çalışmalarına başlamış. Piyanoda dönemin en ünlü sanatçısı Ferdi Schtatzer’den eğitim almış. Aynı zamanda Muhittin Sadak’ın korosunda görev almış. O dönemde Belediye Tiyatrosu’nda sahne çalışmaları olacağı için tiyatro eğitimi açılıyor ve Lale Hanım bu eğitimlere katılıyor. Bu eğitimlerde Ercüment Behzat Lav, Azra Erhat gibi isimler eğitim veriyor. Lale Hanım işte bu dönemde tiyatroya âşık oluyor. İçindeki tiyatro ateşi bu eğitimlerde yanıyor ve müziği bir kenara bırakıyor. Tam kopmasa da artık müzik çalışmalarının yerini tiyatro alıyor. Bu eğitimlerde Muhsin Ertuğrul Lale Hanım’ı görüyor ve Küçük Sahne çalışmalarına davet ediyor.
Lale Hanım ustası Muhsin Ertuğrul’un yanında profesyonel çalışmalara başlıyor. Muhsin Ertuğrul Lale Hanım’ın tiyatro anlayışının en büyük bölümünü oluşturuyor. Muhsin Ertuğrul’un tiyatro anlayışını benimseyen Lale Hanım kendi tiyatrosunu kurduğunda tıpkı Muhsin Ertuğrul gibi tiyatroyu Anadolu’ya götürüyor. Halkın her kesimine ulaştırmak için çabalıyor.
– Lale Oraloğlu’nun tiyatromuza katkıları nelerdir?
Lale Hanım dönemin tiyatrosuna çok önemli katkılarda bulunmuştur. Muhsin Ertuğrul’un Batı Tiyatrosu’ndan ülkemize getirerek uyarladığı oyunları sahneye taşıdığı gibi Lale Hanım da Batı Tiyatrosu’nun en önemli, ses getiren oyunlarını ülkemize getiriyor ve tercümesini kendi yaparak sahneye koyuyor. Bunu yaparken de Türk kültürünün yapısı içinde, halkın özdeşleşebileceği, kendine ders çıkarabileceği şekilde oyunları sahneye uyarlıyor.
Uyarladığı oyunlarda toplumun modernleşmesi ve ilerlemesine yardımcı olacak konuları ele alıyor. Böylece Cumhuriyet sonrası hem kadınların kendini toplum içinde ifade etmesi, hem de aile yapısının tam da Cumhuriyet değerlerine uygun olması yolunda sanat ile katkıda bulunuyor.
Lale Hanım sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde değil turnelerle bütün Anadolu’yu dolaşarak oyunlarını sergiliyor. Üstelik bunu yaparken dekoruyla, aksesuarıyla eksiksiz bir şekilde yapıyor. İstanbul’da oyunlarını nasıl sergiliyorsa Anadolu’da da aynı şekilde sergiliyor. Seyircisine saygısını bu şekilde gösteriyor. En önemli yönü ise 1960’lı yıllarda birçok tiyatronun cesaret edemediği yerler turne yapması.
Lale Hanım tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Güçlü, ayakları üstünde duran, yorgunluk bitkinlik bilmeyen bir sanatçıydı. Tiyatroda oyuncularını dikkatle seçer, yetiştirir ve oyunlarında önemli roller vererek çalıştırırdı. Sadece kendinin ön planda olmasını istemez, oyuncularının da yeteneklerini sergilemesi için alan açardı. Bu sayede kendi döneminde bir çok ismin kariyerine etkisi olmuştur.
Lale Hanım yazar, yönetmen, oyuncu ve yapımcı görevlerini yerini getiren tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Bu anlamda çok önemli bir örnekti. Kadınların hayata atılması konusunda ön ayak olan çok iyi bir örnekti. Spordan gazeteciliğe uzanan çalışmalarını, sinema, dizi, tiyatro sektöründe devam ettirerek Türk kadınını başarılı bir şekilde temsil etti.

Cüneyt İngiz
– Tezini okurken öğrendim, Muhsin Ertuğrul’un talimatıyla, Lale Oraloğlu 1959-1960 sezonunda 6 Tiyatrosu’nu kurmuş bu tiyatro neden kapanmış?
Evet, Muhsin Ertuğrul Küçük Sahne’yi bıraktıktan sonra Lale Hanım birçok tiyatroda oynuyor. Çok önemli rollerde rol alıyor. Sonrasında Muhsin Ertuğrul Lale Hanım’a ‘kur tiyatronu’ deyince altı arkadaş birleşerek ‘6 Tiyatrosu’nu kuruyorlar. Kadro harika. Lale Oraloğlu, Erol Keskin, Cahit Irgat, Turgut Boralı, Sadri Alışık, Çolpan İlhan, Tolga Tigin ilk kurucular. Bu ekibe daha sonra Lale Belkıs, Pekcan Koşar, Senih Orkan, Burçin Oraloğlu, Yıldız Alpar gibi isimler katılıyor. Bu tiyatro ile çok ses getirdiler. “Bir Parmak Bal”, “Evlilik Dolabı”, “La Mama”, “Becerikli Kaynana” gibi dönemin ses getiren oyunlarını oynadılar. Özellikle “Evlilik Dolabı” oyunuyla oyunculuğa başlayan Lale Belkıs’ın Lale Hanım tarafından keşfedilmesi, eğitimleriyle sahneye alınması çok dikkat çekiyor. Oyunun provalarında Muhsin Ertuğrul Lale Belkıs’ı çok beğeniyor. Sesini biraz daha güçlü kullanması uyarısında bulunarak Lale Belkıs’ın yıldızlaştığı oyun olmasını sağlıyor. “Evlilik Dolabı” oyunu uzun süre kapalı gişe oynuyor. Çünkü Lale Hanım bir oyunu seçerken nasıl etkisi olacağını bilen öngörüsü yüksek bir sanatçıydı.
‘6 Tiyatrosu’ ekip üyelerinin yoğun çalışma programları, dışarıdaki sinema, seslendirme gibi yoğunlukları nedeniyle kapanıyor.
– 3 Kasım 1961 tarihinde perde açan Oraloğlu Tiyatrosu’nun tiyatro tarihimizdeki yeri neydi?
Lale Hanım’ın en büyük hayali kendi tiyatro salonunu açmak. Bu niyetle Taksim’de Baro Han’ın altında bulunan gazinonun devredildiğini öğrenince eşi Ali Oraloğlu’yla birlikte gidip anlaşmayı yapıyorlar. Fakat aynı dönemde Lale Hanım yurtdışında İngiliz yönetmenlere asistanlık yapmak, Batı Tiyatrosu örneklerini inceleyerek Türk Tiyatrosu’na katkı sağlamak için British Council tarafından İngiltere’ye gönderiliyor. Ali Oraloğlu salonun bütün tadilatını yapıyor ve Lale Hanım dönene kadar tiyatroyu hazır hale getiriyor. Lale Hanım salonu görünce sevinçle eşinin boynuna sarılıyor.
Aslında mütevazı küçük bir salon. Toplamda 280 kişi alan bu salonda dönemin ses getiren oyunları sahneleniyor. İlk oyun “Denizden Gelen Kadın”, sonrasında “Kötü Tohum”, “Lady Chaterley”, “Karanlığın İçinden”, “Ağaçlar Ayakta Ölür”, “Pygmalion”, “Büyükbaba”, “Lysistrata – Kadınlar I ıh Derse”, “gibi oyunlar oynuyor.
Seyirci bu tiyatroyu çok seviyor. Daimî seyircisi oluyor bu tiyatronun. Oraloğlu Tiyatrosu ilk sezonunda 30 defa perde açıyor ilk sezonunda toplam 3217 seyirciyi salonunda ağırlıyor. İkinci sezonda toplam 418 defa perde açarken 107 bin 531 seyirciye ulaşır. Üstelik Lale Oraloğlu 418 oyunun tamamında rol alır. Bu sayıyla ulaşılması güç bir rekora imza atar. O tarihte tam tabiriyle kapı baca kırılan oyunlarla seyirciyi salona çekerler.
Oraloğlu Tiyatrosu sadece oyunlarıyla değil, Lale Hanım’ın “Lysistrata-Kadınlar I Ih Derse” oyununun ‘müstehcen’ bulunması nedeniyle yasaklanmasını protesto ederek açlık grevi yapmasıyla da akıllara kazınır. Lale Hanım bu sahnede ekibiyle birlikte açlık grevi yapar. Dönemin bütün sanatçıları da Lale Hanım’a destek verir.
Ne yazık ki İstiklal Caddesi’ndeki trafiğin yön değiştirmesiyle seyirci sayısı düşer ve Lale Hanım salonu devreder.
– Yine tezini okurken öğrendim: Lale Oraloğlu pek çok Anadolu turnesi yapıyor ne dekor ne kadrodan eksiltme yapmadan…bunu biraz açıklar mısın?
Evet Lale Hanım 1960’lı yıllarda birçok tiyatronun cesaret edemediği turnelerle bütün Anadolu’yu dolaşıyor. Oyunlarını Anadolu seyircisi ile buluşturuyor. Bunu yaparken de bir bez, iki perde ile idareten yapmıyor. İstanbul’da ya da diğer büyükşehirlerde oyunlarını sergilediği şekilde sahneliyor. Ne oyuncu sayısını azaltıyor ne de küçük dekorlar götürüyor. Kendi sahnesinde koyduğu şekilde oyunlarından taviz vermeden Anadolu’ya da aynı şekilde turneye gidiyor.
Üstelik şunu da söyleyebilirim, benim de oyunlarında oynadığım dönemde bazen sinema salonlarında, bazen tiyatro salonlarında, bazen de salon olmayan yerlerde masalarla oluşturulan yerlerde oynardık. Masaların üstünde oynarken bile tam dekor kurar, aynı kalabalık kadro ile oynardık. Üstelik Lale Hanım dekor kurulurken salondan asla ayrılmaz, son ana kadar kontrol ederdi.
– Çocuk tiyatrosu konusunda neler yaptı?
Lale Hanım çocuk tiyatrosuna da önem verirdi. Yetişkin oyunlarına gösterdiği özen ve ilgiyi çocuk oyunlarına da gösterirdi. Kızı Alev’in çok sevdiği çocuk romanı Erich Kessner’in ‘Noktacık ile Anton’u tiyatroya uyarladı ve ‘Noktacık’ adıyla sahneledi. Bunun dışında ‘Keloğlan ve Eşeği’, ‘Öbür Dünya’ ve başka çocuk oyunları da yazdı. Lale Hanım çocuk oyunlarında da çiçek, böcek, hayvan oyunlarındansa çocukları bir yetişkin gibi düşünerek ciddi konularda bilinçlendirecek oyunlar sahneledi.
– Alev Oraloğlu anlatmıştı: ‘Annemin rol aldığı filmlerin bir bölümü Beyoğlu’nda bir şirkette çıkan yangında ne yazık ki yok olmuş…’ Sinemada Cahide Sonku ile benzer durumları paylaşmışlar değil mi? Hatta bir depo yangını bile…biraz da bu konuya değinsen.
Lale Hanım, yapımcı, senarist, yönetmen ve oyuncu olarak Türk Sineması’nda yer aldı. Tiyatroya devam ederken onlarca filmde rol aldı. Ama her zaman tercihini tiyatrodan yana yaptı. Teklif aldığı çok önemli sinema filmlerinde bile tiyatro ile çakışıyorsa tiyatroya öncelik verir, sinema filminde rolünün küçülmesini önemsemezdi.
Oynadığı birçok film maalesef Alev ablanın da dediği gibi yangında yok olmuş. Evet Cahide Sonku’nun kaderine benziyor. Aslında birkaç benzerlikleri daha var. Lale Hanım da tıpkı Cahide Sonku gibi bir sinema yapım şirketi açıyor ve filmler yapıyor. Bu yüzden kaderi de biraz ona benziyor.
– Cüneyt, hatırlarsın uzun zaman önce bana bu çalışmadan bahsettiğinde sana iki konuda rica da bulunmuştum: Tez kabul edildikten sonra ilk okuyanlardan biri olmak, ki bana bu onuru yaşattın. Tekrar teşekkür ederim. İkinci ricam da tüm bu bilgilerin kitaplaştırılması ve yarına bir belge olarak sunulmasıydı. Evet, gelelim son soruma, kitap ne zaman çıkacak ?
Tezimi hazırlamaya başladığım günden bugüne kadar bana hep destek oldun, asıl ben sana çok teşekkür ederim. Evet benim de en büyük isteğim bu. Bu tezi kitaplaştırmak istiyorum. Umarım en uygun yayınevi ile kısa zamanda bu isteğimi gerçekleştirmek için yola çıkacağım. Hatta senden bir isteğim olacak. Kitabıma bir önsöz yazarsan beni çok mutlu edersin. Sanata bu kadar değer veren, gerçek bir entelektüel olarak senin bu kitapta bir izin olmalı diye düşünüyorum.
Lale Oraloğlu zamanın yukarılarından geleceğe sesleniyor hiç durmadan. Sesi kulaklarımızdan hiç silinmeyecek, biliyorum… Ve o sese sesini katan, o sesi seslerimize yansıtan Cüneyt İngiz, bir ömrün bin olsun!