Kökcanlandırmak Atölyesi

Kökcanlandırmak Atölyesi

Akışta olmak ile boşvermişlik birbirine karıştırıldığını gözlemlemekteyim….Bana göre akışta olmak; ne istediğini, neye ihtiyacının olduğunu algılamayacak derecede algıları köreltmek, mücadele etmemek,içten yükselen duyguları duyarsızca bastırmak, düşünmemeye çalışmak, hiçbir şeye sahip çıkmamak, hiçbir şeyin sorumluluğunu almamak, başımıza gelen her olaya “eyvallah” deyip tepkisiz olmak için eli

 

ni kolunu bağlamak ve bir yaprak gibi bir o tarafa bir bu tarafa savrulmak demek değildir. Bu saydıklarım akışta olmak değil; bu yaşamdan “bıkmak”, yaşamın değişkenliğiyle, içsel gelen duygularla baş edemeyecek kadar aklı ve yüreği birlikte kullanamamak ve “boşvermişliğe” başvurmaktır. Akışta olmak; yaşamın değişkenliğine farkındalıkla yaklaşmak, üzerine düşen sorumluluğu alıp fonksiyonunu yerine getirmek,bu değişkenliğe akıtılması gereken enerjiyi akıtmak, gereken eylemlerde bulunmak, öğrenmek,öğretmek, duyguları bastırmadan görmek, anlamak ve şifalandırmak; kısaca “yaşama sahip çıkmak”, yani “yaşamaktır”….Yaşamı hissetmeniz ve yaşamınızı yaşamanız dileğiyle….

Kıyamet beklendi; sonra “bu kıyamet insanın bilincinin açılması, aydınlanmasıdır” diyerek “bilgi kaynaklarının onları kandırdığını” görmek istemedikleri için, söylenilenler başka bir anlama çevrildi.

 

Bu kıyamete birileri o kadar inandılar/inandırıldılar ki, bunlardan bir tanesi Naturel Festival’inde yanıma geldi ve bana “bu işleri bırakın, çok az zaman kaldı. İnsanları kurtarmak/temizlemek için boşuna böyle şeylerle zamanınızı harcamayın” dedi ve yanımdan henüz cevap bile veremeden elini sallayarak “Yaptığınız booşşş boooşşş…” diyerek ayrıldı. Doğrusu “sağolsun”, sadece inandığını yüzüme iyi niyetle ve cesaretle söyleyebildiği için.

 

21 Aralık ölümünden kurtulduk, şimdi ise ortalıklarda ölümü/tehlikeyi çağrıştıran “kurukafalar” dolaşmaya başladı. Neredeyse “kıyamet” ölümünden sıyrıldık; “kıyafet” ölümüne çattık….

 

Kim modayı yönlendiriyor, kimin aklına kurukafayı moda yapmak geliyor; bilmiyorum. Ama bildiğim şu ki, bunu ortaya çıkartanlar ya çooookkk cahiller, ya da kasıtlı bir şekilde insanlara ölümü çağrıştırmaya, insanları kitlesel ölüme yönlendirmeye çabalıyorlar veya bu sembolu kendi amaçları doğrultusunda kullanabilmek için, önce sembole insanların enerjisini yüklemeye çabalıyorlar.

 

Çok cahiller dedim; çünkü Masaru Emoto’yu duymuş değiller. Halbu ki, Dr. Emoto’nun su kristalleri üzerine araştırmaları filmlerde bile konu oldu ve kitleler tarafından duyuldu.

 

Bilmeyenler için kısaca değineyim. Emoto’nun araştırmalarında suyun sesten, yazıdan, resimden, kısacası etrafından etkilendiğini ve kristal yapısını değiştirdiği ıspatlandı. Bir şişenin üstündeki resim, yazı şişenin içindeki suyun kristal yapısını değiştirebiliyor.

 

Aynı şekilde bir insan bedeninin de %60-70’i sudur. Dolayısıyla bedenimizdeki su; sözlerden, müziklerden, üzerimizde taşıdığımız yazılardan ve sembollerden/resimlerden etkileniyor. Bu açıdan baktığımızda, bedenimize yaptırdığımız dövmelerin, üzerimize giydiğimiz kıyafetlerin önemini görmüş oluruz. Üzerimize taşıdığımız tüm sembol/imge/yazılar bizim titreşimimizi etkiler.

 

Ayrıca, görsel gördüğümüz simgeler/imgeler de bizleri bilinçaltı seviye de etkileyerek yönlendirir.

 

Bu kurukafa modası eğer birileri tarafından “bilinçli” olarak 21 Aralık döneminde ortaya çıkartılmışsa diyebileceğim….

 

Kısaca, “kurukafa” modasının, hem giyen hem de gören için sağlıklı bir moda olduğu düşüncesinde değilim.

 

Hepimiz, geleceği yaratabilmek ve nesillere akıtabilmek için daha fazla “bilinçlenmeli”, Dünya’ya kitlesel ölümleri bilinçli-bilinçsiz empoze eden akımlardan ve onların oyunlarından uzak durmalı ve “YAŞAMA” enerjimizi akıtmalıyız……Bu Dünya’ya sürülmüş, gözlem yapmak için gelmiş, tesadüfen düşmüş varlıklar değiliz. Bu Dünya’da yaratıldıysak YARADANIMIZIN yaratma nedenine saygıda bulunalım ve yaşamımızı cennetimize çevirerek yaşayalım…Dünya’mızın Cennet’imiz olması dileğiyle…

Çookk yorgun, çookkk kızgın, çoookkk acılar içinde veya çoookk mutlu, neşeli olduğumuz zamanlarda isteklerimize/dileklerimize ve bu istekler/dilekler doğrultusunda ağzımızdan çıkan sözlere dikkat edelim.

 

Dikkat edelim diyorum; ama şunu da biliyorum ki, genellikle yoğun duygular içinde olduğumuz zamanlarda bilincimiz devre dışıdır. Bilinçaltımızın kapıları ise ona düşüncelerimizle yükleyeceğimiz y…eni değer-inanç veya yönermeleri uygulamak için almaya müsaiddir. Kısaca dikkat, bilince ait olduğu için, doğal olarak ortalıklarda olmaz. Tümüyle bedenimiz bilinçaltımızdan hortlayan, algılarımızı çarpıtan, olaylarımızı puslandıran coşkulu duygularımızın yönetimindedir.Bu nedenle bu yoğun/coşkulu duygular ortalığa çıkmadan güzel bir “yetenek” kazanmaya çalışalım.

 

Bizi ele geçiremeyecek kadar küçük boyutta duygulara da sahibiz. Bu küçük duygularımızı gözlemleyelim. Bu duyguların bize hangi düşünceleri hatırlattığını; yani beynimizde nasıl vıdı vıdı ettiklerine; hangi sözleri bizlere tekrar tekrar söylettiklerine; dışardan bize söylenen hangi sözleri/nasihatleri kabul ettirdiklerine dikkatimizi verelim. Dikkatimizi verirsek, bilinçaltımızda gizlenmiş hikayelerin bizleri nasıl etkilediğini anlayabilir; zaten küçük boyutta olduğu için “bilincimizle” onları, yöntemler de kullanarak, değiştirebiliriz.

 

Böylelikle duygulara dikkat eden, ortaya çıktığında onların sözlerini işiten, değiştiren gözlemcimizi ve de eylemcimizi içimizde yaratmış oluruz. Kısaca, güzel bir “yetenek” kazanmış oluruz.

 

İşte, ancak bu noktada ” ruhumuz özgürleşir”!

 

Ruhumuz, duygu karmaşıklığımızın; yani “gölgelerimizin” kafesi içinde kendini dile getiremeyecek kadar hapistir. Ancak duygularının dizginini eline alabilen, onları dönüştürebilen insanın ruhu özgürdür ve kendi yolunda yürümektedir.

 

Bir çok kişi, henüz duyguların tetiklenme aşamasında, “bu durumun ilahi düzen/Yaradan/Allah karşısında bir önemi yok” gibi kendisini güçlendiren ve yaşamın gerçekliğini bozup, gerçekliği ölüm diyarına taşıyan güçlü değer-inançlarıyla olayları önemsiz kılar. Böylelikle, henüz coşkulu duyguların kapıları açılmak üzereyken, yüklenerek kapıyı kapatmış olurlar.

 

Bunu çözüm olarak görenler var. Evet, belirli bir aralıkta çözüm olabilir; ama bir çok farklı negatif yan etkileri vardır. Bunlardan bir tanesi: kişinin enerjisini yaşama akıtmasını engeller. Dolayısıyla, kişi öyle bir noktaya gelebilir ki, yaşamamaya başlayabilir.

 

Dünya’da yaratıldığımız için “yaşama varlığımızı akıtmanın” fonksiyonlarımızdan biri olduğuna inanıyorum. Duygularımız da bu noktada önemlidir. Yaşama dokunan en önemli kollarımızdan biridir. Bu nedenle “yaşamın bu noktası önemsiz” gibi kalıplarla duygularımızı görmemezlikten gelmek yerine, ortaya çıkmasına izin verip onları gördükten/anladıktan sonra, istediğimiz şekilde dönüştürme “yeteneğimizi” geliştirmek; hatta bu konuda uzman olmak gerektiği düşüncesindeyim.

 

Hepimizin çöplerimizin/lekelerimizin/yıpranmışlıklarımızın üzerine halılar örterek kapatmak yerine; onları temizleyecek/onaracak ekipmanlara/donanıma sahip olmamız dileğiyle…..Dünya’mız Cennet’imiz olsun!…

deneyimlenmediğinde “ henüz güçlü kökler salmamış bir ağaca” benzer. Ancak “deneyimler” bilgiyi detaylandırır, güçlendirir; dolayısıyla da sağlamlaştırır.

 

Beynimiz, deneyim sırasında bilincimizin yakaladığından daha fazla detayı/bilgiyi bilinçdışımızda saklı tutar. Deneyimler sırasında dile gelmemiş; ama potansiyel olarak bildiğimiz ve bir başka deneyimde tetiklenip ortaya çıkabilecek …bilgiler de deneyimlerin avantajlarındandır. Bildiğimizi sandığımızdan daha fazla bilgiye böylelikle sahip oluruz. Esas bilgi ağacımızın güçlü kökleri de bu saklı bilgilerin fazlalığından meydana gelir.

 

Deneyimleyene kadar “bildiklerimiz”, ancak deneyim esnasında bilincimizin birşeyleri anlamlandırmasında işe yarar. Bunun hem avantajı, hem de dezavantajı vardır. Bildiklerimiz olayı daha hızlı kavramamızı sağlarken, aynı zamanda bizi sınırlayabilir ve deneyim sırasında bizi sapmalara uğratabilir.

 

Bu nedenle deneyimlerken hem öğretmen (bilen), hem de öğrenci(bilmeyen) olmalıyız. Bunu yapabilmek için de iki farklı kimliğimizi aynı anda harekete geçirebilecek bir yeteneği elde etmemiz gerekir. Bu durumda da öğrenci kimliğimiz öğretmen kimliğimizin önüne geçmelidir. Öğrenci ve öğretmen kimliklerimiz birlikte hareket ettiğinde ise egoyu dengelemiş oluruz. Ancak o zaman deneyimlerimiz bizleri yeni keşiflere götürebilir.

 

Bilgileri yeterli derecede; yani bilgi ağacımızın köklerini kuvvetlendirene kadar deneyimlemeden; öğrenci-öğretmen kimliklerimiz dengelenmeden “ben bu konuda ustayım” denmemesi dileğiyle…. Bu durumda ancak kendimizi kandırırız…Sevgiler☺

Sosyal Medyada Paylaşın:
İlginizi Çekebilir

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Bugün sabırlı ve kararlı olmak önemli olacak. İş veya projelerinizde planlı ve disiplinli bir şekilde ilerlemelisiniz. Kendinize olan güveniniz sayesinde sorunlarla başa çıkabilir ve hedeflerinize doğru adımlar atabilirsiniz. Ayrıca bugün, çevrenizle iletişiminizi güçlendirmek ve işbirlikleri kurmak için uygun bir gün olabilir. Enerjinizi dengeli kullanarak verimli bir gün geçirebilirsiniz.

KOVA BURCU YORUMU

Bugünün Venüs-Mars bağlantısı, haritanızın en dinamik iki açısını kesiyor, bu nedenle yaratıcı bir çabada başarılı olmak istiyorsanız, şimdi ona en iyi şansı vermenin tam zamanı. İnsanların fikirlerinize ne kadar açık olduklarına şaşırabilirsiniz.

BALIK BURCU YORUMU

Bugün duygusal olarak daha hassas olabilirsiniz. İnsanlarla iletişimdeki inceliğiniz sayesinde yanınızdakilere destek olabilir, onları rahatlatabilirsiniz. Ancak, kendi duygusal ihtiyaçlarınızı da göz ardı etmemelisiniz. İçsel dengeye odaklanmak ve kendinize zaman ayırmak için fırsatlar yaratın. Enerjinizi doğru yönlendirmek, hobilerinize zaman ayırmak veya rahatlama teknikleri kullanmak size iyi gelecektir. Kendinizi yeniden motive etmek için yapıcı düşüncelere odaklanın ve geleceğe umutla bakın.

YAZARLAR / Tümü
admin: hafta sonları gitmeli
2023-07-15 00:59:20