süpermarket sektörü tahminler ötesi bi meşakkat içerir.. tüm alt personel doğrudan cennetliktir zaten de.. ilaveten özellikle biz yönetici tayfası net olarak ”hamal” sayılabiliriz..
bu sözcüğü yük taşıma anlamında da düşünebilirsiniz, az yardım etmedim, kravatı çıkarıp, gömlek kollarımı sıvayıp kamyon-tır boşaltmaya.. çünkü bu sektör de fast food misali bi hız gerektirir..
diğer anlamda da sırtında çok yük olur.. sabah 7’de kapıları açacan anahtar sende, alarmı kapatacan şifre sende.. mesai kavramı, haftalık izin kavramı tek kelimeyle ”ayıp” sayılır bu sektörde.. süpermarket müdürü denen adam, hiç izin kullanmamakla övünür hatta..
****
en az bi tane daha yönetici arkadaşın vardır tabi, ama sabah 7’de gelip akşam 6’da çıkmak alt personele özgü bişidir.. müdür mağazaya kazık çakan adama denir.. eve gidene değin gecenin 10’u olur saat..
ve devrisi hafta, güya vardiya gereği biraz geç gelirsin.. normalde 10’da, 11’de gelmen lazımdır, ama 9’da yine işe gelmiş olursun.. bu kez de çıkman sorundur.. gece yarısı evindesindir anca..
şunu diyerek nokta koyayım, ben çiğse’nin bebekliğinden ve minikliğinden hiç bişi anlamadım gima yüzünden..
****
(sonra bizi carrefour satın aldı.. ohh be çağdaş bi yönetim geldi, artık insanca bi mesaiyle çalışacaz dedik.. iyi anımsarım, şubat ayıydı, hepimizi sırayla 20’şer-30’ar gün izne çıkardılar.. çok sevindik la.. çünkü, her yöneticinin en az 150 gün yıllık izin alacağı var idi gima’dan.. bu da ayrı bi övünç konusuydu helbet; kimin daha çok izin alacağı var, hieyyyyyttt???)
(boşa sevindik, çağdaşlıktan diğilmiş meğer, bizlerin izin hakkından doğan parasal alacaklarımız, bilançoya eksi olarak yansırmış, o yüzden verilmiş izinler)
(Allah’ın şubat ayında, Allah’ın ordu ilinde ne halt yiyecem?? 2 gün uyudum, 3 gün giresun’a geldim, çok sıkıldım, 6. gün işimin başındaydım yine.. tek fark, gündelik giysilerimle çalışıyordum, bölge müdürü’nün; ”oolum siz manyak mısınız gimacılar, evinize gitsenize” sitemlerine gülerek)
****
hah işte poğaça alışkanlığım ta o günlerden kalmadır.. sabahın köründe ne yiyecen başka?
pastane reyonundan bi telefon;
-”müdürüm sıcak poğaça çıktı, çayı koyduk, gel hadi”..
(tabi ki o poğaçayı önce gidip kasada ödeyecen, elinde fiş gözükecek, örnek olacan personele)
****
1998 yılından beri, neredeyse ayrıcasız her sabah yediğim 2 adet peynirli poğaçadan ayrı düştüm artık, biliyonuz.. o salt bi besin diğil, anılarım-emeklerim-dostluklarım ve aslan personelim demekti nicedir garip göynümde..
ekmek de yasak malum.. kepek ekmeği falan yedim mecbur.. dünyadaki en ince kesilmiş dilimlerle.. başımda bekleyen annemin gözetiminde.. giresun erkeğinin gözünde 2 dilim diet ekmeğinin karşılığı;
-”yok canım, ne ikisi, üçtür u!!!” cümlesidir..
kimileyin bu üçkaatçılığı yapıyordum..
****
kibrit kutusu kadar peynir kavramı da enteresandır bakınız.. hayatta sigara içmemişim, bildüüm tek kibrit kutusu bebekliğimden kalmadır; denizcilik bankası’nın vapur bacası biçimli bişisidir, unutulmazdır..
o irilikte yedim peynirimi..
****
yoğurt falan da yasak.. burada ”yahu Allah’ın nimeti yasak mı olurmuş” formülü uyguladığımı tahmin edersiniz.. meyve de öyle.. az yiyecekmişim.. ”günah ulan” formülü tam da burada geçerlidir, bol bol yiyordum meyvemi..
çay yasak yahu, çay!!! sudan çıkmış balığa döndümdü, günde 40 bardak çay içen biri olarak..
yeşil çay diye bişi içmekteydim ki, Allah’ım günah yazmasın ömrümde böyle iğrenç bi sıvı tatmadımdı..
çok şükür tavuk serbest de aç kalmıyordum..
****
örnekleri çoğaltmanın gereği var mıdır?
sonuçta, diet denen kavrama söve söve o manyaklıktan kurtuldum.. yasak olanlar dahil herşeyden azar azar yeme yöntemine geçtim..
öyle ya da böyle 2 haftada 4 kilo vermişim..
yalnız, kilo verdiğimden henüz göbeğimin haberi yok..
durun bakalım?
****
ama hâlâ..
her sabah benzer giysilerle tartılıyom ki, şaşmasın ölçüt.. kısa kollu bi beşiktaş forması ve kıçımda bi plaj şortu..
annem buna da; ”ula oolum ahabu kış günü neden uzun kollu formayla uyumuyon” der gibi bakardı ki bu da apayrı bi makale konusudur..
(yazmıştım, anımsayınız.. ben beşiktaşlı meşhur bi futbolcuyum güya ve annem bana soğuk maçlarda giymem için hırka örmüş.. siyah beyazlı formamın üzerine, formayla uyumlu, kimi zaman siyah, kimi zaman düz beyaz, kimi zaman çubuklu yün hırka giyiyom ve annem bunun iznini futbol federasyonundan almış’mış)
(herkes formalı.. bitek ben hırkalı)
(bunun annannemin sağ olup, rakip takımın oyuncularının ayaklarını düğümleme büyüsü yapma versiyonu da var tabi.. o büyü mendille yapılıyo ve okunup üflenip düğüm atılmış mendil, annannemin sütyeni içinde duruyo)
****
uzun sözün şeysi 4 kilo verdim, diyeceğim budur..
süpermarket müdürleri hamal olur, edebiyatçılarsa geveze..