17 Eylül 2005 tarihinde aramızdan ayrılan Pekcan Koşar, tiyatroya Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenciyken başlamıştı. Sonrasında Oda Tiyatrosu, Küçük Sahne, Arena, o zamanki eşi Lale Belkıs ile kurdukları Gong Tiyatrosu, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Kenter Tiyatrosu, Suzan Uztan-Pekcan Koşar Tiyatrosu, Bakırköy Belediye Tiyatrosu ve Tiyatrokare’de sergilenen oyunlarda rol aldı.
Antigone, Bizim Şehir, Çayhane, Öteki, Gökteki Kaldırımlar, Tapılacak Kadın, Tersine Dönen Şemsiye, Boing Boing, İkiz Kardeşim David, Tütün Yolu, Çikolata Sevgilim, Doktor Kikota ve Kadınlar, Tatlı Kaçıklar, Ver Elini Yeni Dünya, Karakolda, Kelebekler Gibi, Bedel, Pembe Kadın, Misafir, Hamlet, Nalınlar, Fadik Kız, Kızların En Tatlısı, Tepeden İnme, Lourcia Sokağı Cinayeti, Salaklar Sofrası….
Gülriz Sururi – Engin Cezzar Tiyatrosu’nun ilk oyunu olan Erskine Caldwell’in “Tütün Yolu” oyununda Baba Jeeter rolünü, oldukça genç olmasına rağmen büyük bir başarıyla canlandıran Pekcan Koşar, Gülriz Sururi’ye göre bu oyunla ‘komiklikten komedyenliğe terfi ediyor’ du. Ve Gülriz Sururi, “Kıldan İnce Kılıçtan Keskince” (1978) adlı kitabında şöyle devam ediyor :
“Pekcan, nefret ediyor bütün başarısına rağmen ayrılıyor ‘Tütün Yolu’ndan.’ Ben böyle rollerin oyuncusu değilim, sevmiyorum birader, ben komik olmaktan hoşlanıyorum’ diyor.”
3 Mayıs 1966 tarihinde Kent Oyuncuları’nın sahnelediği, Müşfik Kenter’in yönetip, Asude Zeybekoğlu’nun dilimize kazandırdığı, Brian Friel’in “Ver Elini, Yeni Dünya” (Philadelphia, Here I Come) adlı piyesinde, Gareth O’ Donnel’in görünen dış kimliği yorumuyla Pekcan Koşar bir başka zirveye erişir. Ve 1967 yılında “Ver Elini Yeni Dünya” oyunundaki başarısıyla İlhan İskender ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülüne değer bulunur.
Bir dönem Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmenliği görevini de üstlenen Pekcan Koşar, pek çok sinema filminde de rol aldı. Ruhsar adlı televizyon diziyle bir kez daha izleyiciyle buluştu.
Pekcan Koşar, Tarık Akan ve Kadir İnanır’ın seslendirmelerini de yapmıştı.
Ve nasıl unuturum, Uğurlugil Ailesi’ni? Radyo Tiyatrolarını?
Üst düzeyde oyunculuğu, içgüsel yeteneği, mimikleri, beden dili, müthiş enerjisi, sınır tanımaz sahne sempati / hakimiyetiyle üstlendiği her rolü en gerçek ve en inandırıcı biçimiyle yaşar kılan Pekcan Koşar, tiyatromuzun en önemli aktörlerinden biriydi. İzleyicisini her defasında beyninden ve yüreğinden kavrayan bir aktör. Yıllarını tiyatroya bağışlamış…
Haldun Taner, 1974 yılında kurulan Suzan Uztan ve Pekcan Koşar Tiyatrosu için şunları söyler :
“Suzan’la Pekcan’ı çok iyi anlıyorum. Tiyatrocu bir acaip yaratıktır. Gece saat dokuz oldu mu, yerinde duramaz. Her gece sahne ışıklarıyla ve dolayısıyla seyircinin sıcak ilgisiyle ısınmazsa sıhhati bozulur, dengesi bozulur, yaşama sevinci tükenir. Sahne insanı sahnede gerek.Sahne insanı bütün gün bu iki saat için yaşar. Dokuzla on bir arası. Öbür saatler ona varmak için bir araçtır. Dokuza kadar dokuzu hazırlayan, on birden sonra da, o mutluluğu yaşayan.Tiyatro insanı o iki saat içinde kendi küçük yaşamının üstünde çok yoğun bir yaratma dünyasında yaşar. En büyük mutluluğu perde sonundaki alkışlar değildir. Bunlar belki onun pek sevdiği, aradığı, hak ettiği bir çeşit vitamin enjeksiyonu gibi kanını tazeleyebilir. Ama bir aktörün en mutlu anları, salonun bir tek nefes olup, pür dikkat onu izlediği, onu gözlediği; ağzından çıkanları tüm benliği ile dinlediği anlardır.
Ben oyuncu olsam, bu bulunmaz dikkati daha iyi tadabilmek için, zaman zaman rolümü keser, bu dikkati dinlerdim. İçime sindirmek için. Sindirip bir stok yapmak için. Yaşlı günlerimde avunup, hatırlamak için.
Suzan’la Pekcan’ı çok iyi anlıyorum.
Tiyatrocu tiyatrosuz duramaz. Zarar bile etse, evine haciz bile konsa, o tiyatrosunu açacaktır. Tiyatrosuz kalmak onun için oksijensiz kalmakla eşittir.”
Ve Nedim Saban‘a kulak verelim :
“Pekcan Koşar için komediyi şiir haline getirirdi demek yerinde olacaktır. Yumuşacık fiziği, esnek oyunculuğu, sımsıcak yaklaşımı ve muhteşem ritm duygusuyla özellikle bulvar komedilerinin aranan oyuncusuydu. Tabii ki, repertuarında çok çeşitli tiyatro örnekleri olmuştur ama O’nun komediye özel bir düşkünlüğü vardı. Komedi oynamaktan tad alıyordu.
Olağanüstü bir sesi vardı ama o bu avantajını bazı oyuncular gibi uzaklaştırıcı ya da yabancılaştırıcı bir malzeme değil, aksine role hayat veren bir avantaja dönüştürürdü. Ve komediye zarafet katıyordu, böylece kaba çizgilerden kurtarılmış, çok daha nahif ve çocuksu bir yaklaşım sağlamış oluyordu.
Birlikte oynadığımız ‘Salaklar Sofrası’nı tekrar repertuara almaya cesaret edemeyişimin nedeni, o sıcaklıkta bir oyuncunun kolay kolay bulunamayacağı düşüncesiyle, bu yönde bir arayışa bile geçmemiş olmamdır. “
Pekcan Koşar, seyirciye yansıladığı duygu geçişleri/titreşim, sağduyulu oyunculuğu, virtüözlüğe eriştiği sahne tekniğiyle belleklerimizde, anılarımızda yaşamaya devam ediyor.
Değerli hatırasına her zaman saygıyla…