Geçen hafta yayımlanan “İki Öğretmen” yazımı okuduktan sonra lise son sınıfta öğrenci olan Umay Divi, “İyi öğretmen, iyi öğretmen olarak kalamıyor,” dedi. Sesinde hayal kırıklığı ve biraz da öfke vardı.
Söylediğini biraz açmasını istedim.
– İyi öğretmenlerin hakkını yememek lazım. Türkiye’de çok sayıda iyi öğretmen var. İyi niyetli, çok iyi öğretmenler var, ama okulun en tepesindeki insan çocukların üstünde bağırarak otorite kurmadığı için bu öğretmene saygı duymayıp ondan rahatsız olunca, iyi öğretmenler de sabırlarının sonuna gelip, onlar da bağıran öğretmen olmaya başlıyorlar. Anaokulundaki öğrenciler bile bağıran öğretmenin dediğini yapıyorlar. “Sıraya geeeç!” diye bağırınca el ele tutuşup sıraya geçiyorlar. “Sıraya geeeeç” diye bağırmayan öğretmeni kimsenin salladığı yok.
– Peki, çocuklar neden böyle yapıyorlar, Umay? – Çocuklar ailelerinde bağırılarak yetiştirilmişler. Korkutularak yetiştirildikleri için, bağırarak konuşmayan, korkutmayan öğretmeni hesaba almamayı öğrenmişler. Bağırmayan güçsüz olarak görülüyor; gücün bağırmaktan geldiğini sandığı için ancak bağıranın söylediklerine dikkat ediyor. Ne kadar bağırıyorsan o kadar güçlüsün sanki.
– Bu durum seni nasıl etkiliyor? Yüreğine baktığın zaman ne görüyorsun? – Çok gelişme fırsatı varken, gelişemediğimizi, gelişmenin durmuş olduğunu hissediyorum. Çünkü böyle bir ortamda gelişme olmaz. Bu beni üzüyor; kötü bir durum. Durum böyle olunca şunu görüyorum, öğrencilerin tek ideali çok para kazanmak ve böylece güç sahibi olmak. Para kazanmanın ötesinde ideali olan insan üç yüz kişinin içinde ya bir ya da iki kişidir. O yüzden seçilen mesleklerde hep aynı meslekler oluyor. Dört tane meslek. Herkes para kazandıracağını düşünen bu mesleklerden birini seçmeye çalışıyor. Amaç para kazanmak; çok para kazanınca güç sahibi olacaksın ve güç sahibi olunca saygı duyulacaksın. Ancak para kazanarak saygı duyulacağını hissediyorlar.
– Peki, otuz sene, elli sene sonrası için Türkiye’de bunun değişeceğini düşünüyor musun? Böyle bir beklentin var mı, yoksa nesilden nesile bu şekilde aynen aktarılır gider diye mi düşünüyorsun? – Bir taraftan umudum var, ama bir taraftan da umudumun çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Gerçekçi tarafım, umutsuz. Çünkü yetişen çocuklara baktığımda, bugün babasına laf eden kişinin, ilerde babasının aynısı olacağını şimdiden görebiliyorum. Bugün annesine laf edenin, ilerde annesinin aynısı olacağını görebiliyorum. O yüzden, çok istisnalar dışında, insanların geliştiğini düşünmüyorum.
– Şöyle mi diyorsun: şimdi bu yaşta çocuk annesine babasına eleştirel bir tavır içinde bakıyor; ama kendisini geliştirmeyle ilgili hiç bir şey yaptığı yok. O da ilerde yetişkin olunca ergen yaşta eleştirdiği anasının babasının aynısı olacak. – Evet. Bence daha kötüsü bile olabilirler. Çünkü zaman değişiyor ve insanın zaman uyarak değişmesi ve gelişmesi gerekir. Kısaca özetleyecek olursam, lise son sınıf öğrencisi Umay Divi ülkemizde çok sayıda iyi öğretmen olduğunu, ama iyi öğretmenin korku kültürü okulunun yöneticisi, öğrencisi ve ebeveyni tarafından beğenilmediğini, zayıf ve aciz görüldüğünü söylüyor. İyi öğretmenler bu korku kültürü ortamında zorunlu olarak zamanla asık suratlı, bağıran, çağıran öfkeli insanlar haline dönüşüyorlar.
Umay insanların meslek seçimlerindeki bakışlarının sığ olduğunu ve bunun temelinde de sadece güç arayışı yattığını söylüyor ve hüzün duyarak bunun gelecekte değişeceğinden umutsuz olduğunu da ifade ediyor. Umay Divi Lise son sınıfta. İçinizde bir şey “cızzzz!” ediyor mu? Benim ediyor.
Doğan Cüceloğlu (22 Ekim 2011)