Gülin Dede Tekin’in 18 Şubat 2022 tarihli Oksijen gazetesinde yayımlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz:
İstenmeyen, Köpeklerin İsyan Günü, Seni Seviyorum Türkiye ve Berlin Zamanı gibi ülkede politik ve güncel olanın nabzını tutan tiyatro metinlerinin yazarı Ceren Ercan, İstanbul Tiyatro Festivali yapımı “Beni Sakın Yumruklardan” ile bu defa sosyal medyada özgürlüğün ve içi boşaltılmış gerçeklerin anlamını sorguluyor. Bir açık mikrofon gecesinde yolları kesişen farklı kuşaklardan iki mizahçı, sahneden indikten sonra sığındıkları çorbacıda kişisel hikâyelerinden dolayı sosyal medyada yedikleri linçle beraber toplumun gündemindeki birçok konuyu bir araya getiren kaotik bir gecenin ortasında buluyorlar kendilerini. Yelda Baskın’ın yönettiği oyunda farklı kuşakların iki oyuncusu olan Yiğit Sertdemir ve Ecem Uzun’u izliyoruz.
‘Siyasetin diliyle her gün yeniden manipüle edilen hayatlarımızın parçalanma halini görünür kılmaya çalışıyorum’ dediği “Beni Sakın Yumruklardan”ı, yazarı Ceren Ercan ile konuştuk.
Bir tiyatro yazarı olarak, Türkiye’ye dair okumaları, toplumsal konuları metinlerine taşıyorsun. Metinlerinin tiyatronun toplumsal hafızayı tutan yanına katkısı çok büyük diye düşünüyorum. Seni buna iten, politik bakış açısıyla yaklaştığın bu metinleri kaleme alma ihtiyacı veren dürtün nedir?
Tiyatronun gücü benim için şimdiki zamanla kurduğu ilişkide. Sokakta olana çok hızlı refleks gösterebilme potansiyeli var. Bunu çok değerli buluyorum.
Günün koşullarına göre güncellenebilecek ara bölümleri olan metinler tasarlıyorum. Sahnelendiği gün sokakta, memlekette olan şeyle oyun arasında hem oyun ekibi hem de seyirci için, her seferinde tazelenen bağlar olması metnin salonda herkesle birlikte nefes alıp vermesini sağlıyor. Oyunun tüm bileşenleriyle şu an, burada ve birlikte gerçekleşiyor olma hali çok etkileyici. Tiyatroda bunun gücüne inanıyorum. Bu güç bir sorumluluk getiriyorsa ben onu bir yazar olarak tarihten çok şimdiye dair bir sorumluluk olarak görüyorum.
Sosyal medyanın insan hayatı ve toplumsal konularda olumlu ya da olumsuz ne kadar etkili olduğu inkâr edilemez bir gerçek. Beni Sakın Yumruklardan’ın çıkış noktası da bunlardan biri olan ‘linç kültürü’. Ama hikâye ilerledikçe birçok konuya da parantez açıyor metin. Senin ‘Beni Sakın Yumruklardan’ın seyirciye ne söylüyor?
Sosyal medyada varlığını sürdüren bu kültürün Türkiye’ye özgü olarak neleri taşıdığına odaklanıyorum aslında. Aynı anda o kadar çok şeye karşı sorumlu hissediyor ve fikir beyan etmemiz gerektiğini düşünüyoruz ki. Türkiye özelinde, bir süredir sokağın yokluğu üzerine kurulu bir eylemlilik hali var. Sokakta olmuş olduğu söylenenin, kaydedilmiş görüntünün arkasından gelen bir tepkisellik. Hem olayın gerçekleştiği mekân sanallaşıyor hem de tepkinin ortaya konduğu mecra. Dünyada büyük sokak eylemleri de başladı bu süreçte ama bizde yaratılan algı çoğunlukla ‘Orada bir sokak var uzakta’… Son dönem gelişen moto-kurye eylemlerinin görünürlüğünü sağlayan da bence uzun süredir sanal olanla sokak arasında en güçlü aracılar olmaları bir yandan. Mekânsal algının bulanıklaştığı, düşünmenin şekil değiştirdiği bu yeni algı boyutunu nasıl bir ifade edebilirim diye düşünüyordum bir süredir. Metnin yapısal dili bu bakışla oluştu.
İçeriğe gelince; sosyal medyadaki linç kültürü bir yandan yok edici ve çok büyük bir tehdit olarak algılanıyor. Diğer yandan da başlıyor, yaşanıyor ve bazen ertesi güne bile hiçbir şey kalmıyor. Ama orada duran bir bellek de bir yandan. Ama bu kadar bağlamsızlaşan sesin sözün içinde ona bir bellek diyebilir miyiz? Yok edici gücüne ve kazanımlarına aynı anda baktığımızda bize nasıl bir yeni dünya önerdiğine dair sorular soruyorum aslında. En çok da söze etkisine bakıyorum, ürettiğimiz söz üzerindeki etkisine.
Oyunun dili ve değindiği konulara baktığımızda nasıl bir seyirciyle diyalog kuruyor?
Uzun bir süredir Türkiye siyaseti bir merkez tanımlıyor. O merkezin dışında kalanları da sürekli merkezde varsaydıklarına bir hedef gibi işaret ediyor. ‘Bakın şunlar!’.
Her an ‘merkez’ ve ‘dışındakiler’ arasında hiç beklenmedik bir gerilim yaratılabiliyor.
Hiçbir şekilde ilginiz olmadığına inandığınız konuların nasıl da hayatınızın gündemi haline geldiğine şaşırabileceğiniz bir politik iklim var burada. O nedenle bu oyun kendinizi merkezde dahi görseniz nasıl dışında tanımlanabileceğinizle ilgili. Yer değiştirme olasılığı olan herkesle konuşsun isterim oyun. Yer yer kışkırtıcı olabilir ama herkesle diyalog kurmayı hedefleyen bir metin.
Oldukça sakin başlayan bir metin Türkiye’nin gündemi gibi birbiriyle alakasız birçok politik ve sınıfsal konuyu bir araya getiriyor. Senin kaleminde tüm bu acı ama gerçek olan kaos mizahla da yer buluyor kendine. Mizahı anlatılarına aracı olarak seçme sebebin nedir?
Masa başında taşıdığım kaygılarla baş etme yolum aslında mizah. Kendimi güldürerek başlıyorum. Konu ne kadar sert olursa olsun gülebilecek bir açı yakaladığımda güçlendiğimi hissediyorum. Salonda özellikle ilk akşam en büyük kaygım acaba ‘seyirci de gülecek mi?’ oluyor. Oyunların yorumlanış biçimleri bir yana benim için tüm yazdıklarım ne kadar sert de olsa aslında en çok birlikte gülebilmeyi murat ediyor.
GÜLİN DEDE TEKİN
Kaynak: https://gazeteoksijen.com/turkiye/ise-kendimi-guldurerek-basliyorum-150172