Dün akşam konuşmamı ikiye böldüm. Geliştiren Anne-Baba konulu konuşmamın ilk yarısından sonra yarım saatlik bir ara verdik; katılımcılar ihtiyaçlarını giderdiler, beni davet eden okulun öğrencilerinin sergilerini gezdiler, çay ve kahve içtiler.
Ben kuliste kaldım. Bir ara kırklarında bir anne yirmi yaşlarında bir kızıyla kulise geldi. Annenin gözlerinden seller gibi yaşlar akıyordu. Ağlamalarla kesilen konuşmasında şunları söyledi; “İçim çok acıyor Hocam; şimdi sizi dinleyince anladım. Ben bu kızıma çok acı çektirmişim; onu hiç anlamamışım. Ama bilmiyordum, Hocam. Bana söylemeye çalıştı yavrucağızım, ama anlamadım. Hocam çok kötü hissediyorum. Tuttum getirdim, sizin huzurunuzda yavrumdan özür dilemek istiyorum. Yavrum benim kusuruma bakma; kızım beni affet. Bilmiyordum yavrum, şimdi anladım.” Hem söylüyor, hem ağlıyor. Ben de ağladım. Üçümüz birbirimize sarıldık, ağlaştık.
Değerli okurlarım, bu anne daha önce kitaplarımı okumaya başlamış bir anne olsaydı, daha önceden bir çok şeyin farkına varır ve yaptığı hataların hata olduğunu anlardı; içi bu kadar yanmazdı. Fazla değil, günde 15 dakika kitap okumak, ayda yedi buçuk saat yapar.
Lütfen okuyalım ve okutalım. Elimizden geldiği kadar. Bu fırsatı yakalamışken, dün Rize’de beni dinlemeye gelen tüm anne-baba ve öğretmenlere, organizasyonda emeği geçen herkese buradan yeniden teşekkür ediyorum.
Katılımcılarda muhteşem bir dinleme kalitesi vardı. Kendimi değerli, çabamı anlamlı hissettim.
Bir Yorum Bırak