Nazif Uslu ‘Tiyatro Gazetesi’nde ‘Benmerkezcilik, Kibir Ve Tiyatro!’ diye bir yazı yazmış. Dramaturgisi bozuk bir yazı.
Tarsus, Nilüfer deyip belediyeleri eleştiriyor; Sıra İzmir’e gelince dönüp Yücel Erten’e sallıyor. İzmir’de de yeni Belediye Başkanı saygısız, tutarsız ve yöntemsiz davranmadı mı? İşin bu yönüne hiç değinmeden Yücel Erten hakkında tukakaya yöneliyor ki; bu dramaturgi, nazif ve nezih olmaktan çok uzak.
Nazif Uslu’ya sormak gerekecek: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, sanata, tiyatroya, bir sanat kurumuna ve o kurumun Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ne karşı takındığı saygısız tutum ve tavrı yazdım. Okumadın mı?
Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kapalı kapılar ardında dinlediği dedikodularla davrandığını, doğru beyanlarda bulunmadığını yazdım. Fotoğrafla da kanıtladım. Okumadın mı?
İsimleri gizli tutulan birileri ile gizli kapaklı yönetmelik yapıldığını, kurumun görüşüne başvurmaya bile gerek duyulmadığını yazdım. Okumadın mı?
Yönetmeliğin açık eleştirisini de yayınladım. Onu da mı okumadın?
Bilmiyordum, görmedim deme. Senin için tiyatrocu diyorlar, üstelik gazete çıkarıyorsun, köşe yazarlığı yapıyorsun. O kadarcık okuman yazman olsa gerek. Hepsini ben yazdım, yüzlerce defa da sosyal medyada yer aldı.
E oldu mu ama şimdi? Böyle Türk tiyatrosu üzerine ısmarlama yazılar yazacaksan; bunları okumuş olman gerekirdi. Okumak da yetmez, değerlendirmen, tartman, ona göre yazman gerekirdi. Neden kör taklidi yapıp, bunları görmemiş gibi davranıyorsun? Yok öyle körlemesine tek taraflı salvoya yeltenmek…
Yoksa sen bir tiyatrocu olarak, bütün bu tepeden inmeci davranışları benimsiyor, alkışlıyor musun?
Eski Danışma Kurulu üyelerinin, daha 8 ay önce tiyatroya darbe yapmaya yeltendiklerini; bu darbecilerden ikisinin yeni Danışma Kurulu’nda da yer almayı başardıklarını yazdım. Darbeciler şimdi oradan arsızca Türk tiyatrosunun yüzüne karşı sırıtıyorlar. Öyle kenarda köşede mırıldanmadım bunları. Tiyatro…Tiyatro… Dergisi’nde yazdım. Bir tiyatrocu olarak, bunları nasıl bilmezden, duymazdan geliyorsun?
Yoksa sen asgarî demokratik ahlâktan yoksun darbecilere arka mı çıkıyorsun? Sağıra yatmak, seni darbecilerin kayığına oturtuyor, bunu görmüyor musun? Senin gibileri yandaş tutup koltuk savaşlarını yürüttüklerini fark edemiyor musun? Yoksa bazı kişisel menfaatlerin için yatırım mı yapıyorsun?
Siyasetin ve bürokrasinin emir eri olmakta sakınca görmeyen ağzı bozuk iftiracı sinsilerle bir olacaksın ve Yücel Erten’e yürümeye kalkacaksın, öyle mi?
Hele bir gel bakalım, böyle kör, sağır taklidi yapan ısmarlama yazına ne yalanlar, ne yanlışlar yansımış:
(Daha sonra İzmir Şehir Tiyatroları Yücel Erten meselesi ortaya çıktı. Gerçi Yücel Erten meselesi hep vardı. İlk başından itibaren Yücel Erten tartışıldı durdu. Danışma kurulu üyesiyken son dakikada istifa edip kendini aday yapması örneğinde olduğu gibi.)
Bu kör taklidi felâket başarısız! Defalarca açıkladım. Okuduğunu anlamayanlara son açıklama. Belge ile karşı çıkamayıp bu iftirayı tekrarlamaya kalkan olursa şimdiden söyleyeyim: Yalancıdır, iftiracıdır, fırsatçıdır, düzenbazdır, ahlâk yoksunudur!
Nazif efendi! Sen duyduğun her dedikoduya, söylentiye inanacak kadar saf mısın? Ben Genel Sanat Yönetmeni adayı filan olmadım! Aday olmadığım için dosya filan da vermedim.
Nazif birader, aç kulağını iyi dinle: Ben aday olmadım! Kurucu Danışma Kurulu, bu görevi üstlenmemi rica etti. ‘Rica’ sözcüğünün anlamını biliyorsun değil mi? Rica!…
Ben aday olmadım Nazif kardeşim! Aday olmadığım halde, o Kurul’un neden böyle bir yola gittiğini merak edenler bana değil, kurul üyelerine soracak.
Ben aday olmadım Nazif bey amca! Rica diye adlandırdığım o öneri gelince, bir düşünme payı istedim ve sonra cevap verdim: “Kurul, oybirliği ile bunu önerirse, bu şerefli görevi kabul ederim”. Neden? Hani bazı embesiller, benim kendimi aday ‘yaptırttığımı’ iddia ediyorlar ya; öyle tipler ortaya çıkarsa; benim o kutlu görevimin üstüne gölge düşmesin diye.
Bana önerinin oybirliği ile geldiği bildirilince, Kıbrıs’tan derhal Kurul’dan istifa yazımı gönderdim.
Benim Genel Sanat Yönetmeni olmak için bir başvurum yoktur. Anlatamadım galiba: Ben a-day ol-ma-dııım!!!…
Neden Kurul üyelerine sorma zahmetine girmiyorsun? Onlar neden dut yemiş bülbüle döndüler? Neden cevap vermiyorlar? Neden ortaya attıkları tercihi savunamıyorlar? Neden?…
Bak, değerli besteci Babür Tongur, ta Kanada’dan facebooktaki paylaşımın altına yazıvermiş: “İyi yazı ama içinde gerçek dışı bir ifade var, Yücel Erten’in kendisini Genel Sanat Yönetmeni yapmadığını yaptırmadığını herkes biliyor, bunu Yücel Erten yanıtlamıştı.”…
E şimdi ben sormaz mıyım:
Nazif Uslu, neden bu konuları yemiş, yalamış, yutmuş edasıyla, benim hakkımda kirli bilgi yaymaya çalışıyorsun? Hadi tembelliğin tuttu da, benim açıklamalarımı okumaya üşendin. Neden bana sormuyorsun da, çapaçul dedikodu ve söylentilere sığınıp beni sırtımdan vurmaya yeltenerek; kanaat önderi pozları takınıyorsun?
Üfürükçülük modasına mı uydun? Böyle kulaktan dolma yalan dolanla bana çatanların, Türk tiyatrosunda kredisi mi yükseliyor? Yoksa İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden bir çıkar beklentin mi var?…
(Şehir tiyatrosuna kadro alımı ayrı bir vaka.)
Çokbilmiş köşe yazarı ağzıyla ortaya muğlâk bir ‘ayrı bir vaka’ lâfı atmak ne demek? Sana sormalıydık ki, nasıl sınav yapılacağını bize bir güzel anlatmalıydın. Bunu mu demek istiyorsun? Bu bilgisi olmadan fikir sahibi olan sınav uzmanları ordusu can sıktı artık. Belli ki bir bilgin, bir fikrin, bir görüşün yok ve yine kulağına üflenen gelişigüzel söylentilerle çalım atmaya kalkıyorsun.
(Kendini bir daha seçtirtmek için)
Şşşt, hafız, benim böyle bir konuyu sorun etmeyeceğime dair kamuoyu önünde yazılı-sözlü demecim var. Gözüne sokarım, terbiyeni takın!
(… yandaşlarından oluşturduğu yönetim kurul üyeleri tüzüğü kendine göre düzenlemesi de cabası.)
Yazdım: Zeynep Altıok Akatlı, Orhan Alkaya, Eren Aysan, Cezmi Baskın, Bilgehan Oğuz ve Levent Üzümcü, bir kurum olarak İzmir Şehir Tiyatrosu’nu, Yönetim Kurulu’nu, Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ni hiçe sayarak; gizlice bürokratlarla oturup, yönetmelik darbesine yeltendiler. Meclise kadar gitti ve oradan püskürtüldü. Milattan önce falan değil, 8 ay önce. Okumadın mı?
Aralarından “Hayır, biz öyle bir şey yapmadık” diyebilen çıktı mı? Çıkmadı. Sen şimdi bu darbe girişimini ve darbecileri hiç ağzına alma, hattâ onların dizinin dibine çöm; sonra da aklının ermediği yönetmelik düzenlemesine tezgâhtar ağzıyla kara çalmaya çalış…
Bu konuda hokkabazlık yapabilmek için, önce ‘bir sanat kurumunun öz erki, sanatsal özerkliği’ gibi kavramların içini doldurabilmen gerekir. Ama demagojiyi ve düşünce tembelliğini bir kenara bırakamayanların, bunu becerebileceğinden şüpheliyim.
(Daha önce onu şaibeli bir şekilde genel sanat yönetmeni yapanlarla)
Buyrun bakalım: Bana bir şaibe çamuru atmaya çalışırken; şimdi de dönüp Kurucu Genel Sanat Yönetmenliği’ni bana önerenleri şaibeli davranmakla suçladın. Herkes, her an şaibeli, ama sen sütten çıkmış başyargıç, öyle mi? Bunun akılla ilgisi çok zayıf! Kuantum mantısı da açabiliyor musun bari?
(… bile arasının açılması vs.)
Ezberin de kötü! Bak delikanlı: Benim aram, darbecilerle açılır. Benim aram, sinsice plan kurarak bir kurum tiyatrosuna çökmeye kalkışanlarla açılır. Benim aram, kuruma abanmaya kalkan bürokratlarla açılır. Benim aram, kurumdan konuk olarak 2 yıl boyunca aldığı ikinci maaşları kesilince, düşman kesilenlerle açılır. Bunları yutkunmam, bu tiplerle geçinmem. O anlamda kimseye borcum, ödenecek faturam yoktur. Benim sanat ve meslek ahlâkım, toplumsal sorumluluğum öyle emreder. Bunları yutkunabilen, kursağı ve ilkeleri gevşek insanlar olabilir. Ben onlardan değilim…
Ha, orada uykun gelmiş gibi duran o ‘vs’ sallamasını da -ne anlama geliyorsa- iade ediyorum.
(Tüm bu iddialarla)
Görüldüğü gibi, ayağı yere basan bir iddia falan yok. Tamamı kulaktan dolma safsata, ergen yakıştırması ve kuru fasulye kaynaklı gurultu.
(… İzmir’de bir Yücel Erten vakası yaşandı.)
‘İzmir’de bir Yücel Erten vakası yaşandı’ diye tarif etmeye çalıştığın şey de, benzersiz bir başarıdır. Araya ‘kibir’ falan gibi lâflar sokuştursanız da, ‘tek adam’, ‘tekrar’ gibi tekerlemeler uydursanız da; İzmir Şehir Tiyatrosu’nun ilk 3 yılı, bir ‘başarı anıtıdır’. Güzel şeyleri karalama gayretini, şaşkınlıkla karşılıyorum.
(Ve daha da yaşanacağa benziyor.)
Yücel Erten yaşadığı, akıl ve beden sağlığı yerinde olduğu sürece; daha da yaşanacak elbette.
Yücel Erten’in İzmir Şehir Tiyatrosu ile bir ilişkisi kalmadı. Ama görülüyor ki, birileri halâ Yücel Erten’e saydırarak kabahatlerini örtme, algı yönetme çabasında. Tek bir doğruya değinmeden Yücel Erten hakkında zincirleme yanlış salgılanıyor. El çabukluğu marifet, dil çabukluğu demagoji, yalan-dolan ve zevzeklikle dolu bir takım yazıntılar çırpıştırılıyor.
Böyle bir yıldırma taktiği ile susup oturacağımı sananlar, aldandığını görecek…
Benimle ilgisi yok ama, yazının sonunda bir paragraf var ki, bilgi yoksunluğundan kaynaklanan sığ sularda gönül gezdirmenin tipik örneği. Şöyle:
(Metin Zakoğlu Bodrum Şehir Tiyatrosuna Genel Sanat Yönetmeni olmuş. Neymiş efendim, uygun muymuş değil miymiş? Yahu bize ne adam otuz yılı aşkındır tiyatro yapıyor. Bodrum şehir tiyatrosunu şahlandırırsa ne güzel. Biz de alkışlarız. Yapamazsa da geldiği gibi gider.)
Hey, Nazif Uslu! Hiç kulağına çalınmadıysa, ben söylemiş olayım bari: Biz otuz senedir sanat kurumlarına yönetici olma konusunda, sanat adına rasyonel bir yöntem oluşturmaya çalışıyoruz. Siyasiler öyle her aklına eseni atayamasın diye. “Olmadı, o gitsin, başkası gelsin” şeklindeki feodal kafadan kurtulalım diye. Bunun mücadelesini verdik. Bu bir ilkti ve ileri bir adımdı. Maması kesilen birileri şimdi bunu yıktı ve geri çevirdi.
Anlamıyor musun, tiyatro yeniden siyasete ve bürokrasiye memur kılındı!
Tiyatronun özerkleşme laboratuvarı yıkıldı!
Ve senin buna dair tek bir sözün yok. Dolmuş değnekçisine anlatsak, aradaki farkı anlardı yahu!
Ama sen kör-sağır taklidi yaparak, sana ezberletilen şeyleri yazmışsın. O zaman ben de senin bu dramaturgisi bozuk yazından bir cümle ile bitireyim:
(Şimdi böyle çorak bir iklimde tiyatro sanatı nasıl gelişsin?)
YÜCEL ERTEN
İzmir, 19 Ağustos 2024
Nazif Uslu’nun yazısı için: https://www.tiyatrogazetesi.net/benmerkezcilik-kibir-ve-tiyatro-2/