Ünlü ‘Şahları da Vururlar’ oyununu Ferhan Şensoy ve Halit Akçatepe’yle birlikte kotardıklarını belirten Ulvi Alacakaptan, tiyatroda yarım asrı geride bıraktı. Alacakaptan, “Bazıları bana kızabilir ama bence ne yazık ki kendine has bir Türk tiyatrosu yok. Bizim tiyatromuz Batı tipi kültür kurumları içinde en iyi ‘taklit’ tiyatrodur” diyor.
Hürriyet gazetesinden Musa Kesler’in söyleşi/haberini aktarıyoruz:
Tiyatro hayatında 53 yılı geride bırakan Ulvi Alacakaptan ile Türkiye’de tiyatroyu, geçen günlerde hayatını kaybeden Ferhan Şensoy’la ‘inişli-çıkışlı’ arkadaşlıklarını ve aşı karşıtlarıyla ilgili eleştirileri hakkında konuştuk. Alacakaptan, ‘Bedava’ oyunlardan da şikâyetçi…
– 53 yılınız geçmiş, geriye bakınca ne görüyorsunuz?
Bazıları bana kızabilir ama bence ne yazık ki kendine has bir Türk tiyatrosu yok. Kendine has özgün bir üslubu olması gerekiyor. Başka dillerde, başka kültürlerde de sergileniyor olması, evrensel olması gerekiyor. Biz eski olan her şeyi ‘eskimiş’ diye bir kenara atmışız, yeniyi de doğru dürüst alamamışız. Bizim tiyatromuz Batı tipi kültür kurumları içinde en iyi ‘taklit’ tiyatrodur.
– Oyun mu oyuncu mu eksik?
İkisi de birden…
– Ama çok iyi oyunlar ve oyuncular var?
Evet, onlar da oyuncuların kendi çabaları. Arada çok özgün çalışmalar olmuştur. Haldun Taner’i, Vasıf Öngören’i, Oktay Arayıcı’yı, Memet Baydur’u mutlaka saymak lazım. Bunlar yerli tadı olan oyunlar yazmışlardır. Ama bütün bir tiyatroyu maalesef ‘Türk tiyatrosu’ diye adlandıramıyoruz.
– Tiyatroya ilgiyi nasıl buluyorsunuz?
İlgi biraz artmaya başlamıştı. Fakat son dönemde ihale sistemiyle bedava oyunlar oynatmaya başladılar. Bedava oyunlar tiyatronun ölümüdür.
– Neden, bedava olması herkese ulaşmasını sağlamaz mı?
Ulaşabilir ama kıymet vermezler. Zaten görüyoruz. Tecrübeye dayanarak söylüyorum. Ben çok söyledim ilgili kurumlara, “En azından 3-5 lira yapın” dedim.
– İyi bir oyun var, oyuncular da iyi… Bedava geldi seyirci, ne yapıyor mesela?
Seyretmiyor, arada çıkıyor. Çocuklarla geliyor, gürültü ediyor. Seyretse bile değer vermiyor. Bedava olana değer vermiyor seyirci. Bedava olunca oyunlar da ucuza gidiyor.
– Ama dünyada da örnekleri var ve halka yayılıyor, tabana iniyor?
Halka yayılması tek başına iyi olmasına yeter mi? Halka yayılmış başka şeyler de var. Aşı karşıtlığı mesela…
– Aşı oldunuz mu?
Dört kere oldum. İki Sinovac, bir Biontech oldum. Kızım ve oğlum Avrupa’da. Onların yanına gidebilmek için ikinci Biontech’i de oldum.
– Aşı karşıtlarına da sert eleştirileriniz var…
Bıktım ben. Laf anladıkları yok. Ama biz söylemek zorundayız. Bu hayati bir mesele… Bir de (Abdurrahman) Dilipak başını çekiyor bu işin. Ben onu iyi biliyorum, 40 senedir tanıyorum. Hiçbir öngörüsü analizi doğru çıkmamış biridir. Bir dönem beraber çalışmalarımız da olmuştu. Ama baktım ki gündemden düşeceğine, gökdelenden düşmeyi tercih edebilen biri… Vatandaşların böyle ciddi bir konuda tereddütleri olabilir. Ama bunu kime soracaklar? Herhalde Dilipak’a değil…
– Gençlerin tiyatroya ilgisi nasıl?
Gençler 20-25 sene evveline kadar çok ilgiliydiler. Şimdi kıyıdan köşeden… Asıl sebebi de şu: Bu üniversiteye girme şehvetinden dolayı orta öğretimde, lisede tiyatro faaliyetleri sıfıra indi. Esas seyirci oradan yetişiyordu. Yani oyuncu olmasa bile seyirci yetişiyordu okul piyeslerinden, skeçlerden dolayı… Herkes üniversite heyecanından dolayı tamamen oraya odaklandı. Konservatuvarlar da aynı. Konservatuvar sayısı da öğrencisi de gereğinden çok fazla. Tiyatro oynayana da seyredene de kazandırır. Özgüvenini arttırır, liderlik kabiliyetini geliştirir, sosyalleştirir.
– Ferhan Şensoy ile hukukunuz nasıldı?
Başlarda çok iyiydi. ‘Şahları Da Vururlar’ oyununu üç kişi kotarmıştık; Ferhan, ben ve Halit Akçatepe… Sonra ben ayrıldım bazı sebeplerden. Bir süre sonra Ferhan ile karşılaştık, “Gel” dedi. Ben de tekrar gittim, oynadım. Yüz yüze çok uzun zaman önce görüşmüştük. Ama telefonda yakın zamana kadar görüşüyorduk.
– Birbirinizi eleştiriyor muydunuz?
Televizyona yaptığı bazı işleri eleştiriyordum. ‘Basit ve seviyesiz işler yapıyorsun’ demiştim. Bana çok doğru bir şey söyledi. ‘Popüler olmak için seviyesiz olacaksın’ demişti.
KONSERVATUVAR EĞİTİMİ SORUNLU
– Sizce Türkiye’de tiyatronun temel sorunu nedir?
Bir kere konservatuvardaki eğitimin tamamen değişmesi lazım. Sonra Türkiye’nin kendi geçmişiyle barışması lazım. Ben İzmir’de tiyatro dersi veren biriyle konuşuyordum. Ben köy seyirlik oyunlardan bahsettim, o “Bunlar tiyatro değil, köy eğlencesi” dedi. Halbuki tiyatronun ta kendisi…
– ‘İdeolojik’ bir bakış mı?
Biraz öyle tabi. İdeoloji demişken.. 80’lerde solun da çok komik durumlara düştüğü oldu. Biz de içindeydik tabi. O dönem insanlar sahnelere baksalar “Devrim çoktan olmuş da bizim haberimiz yok” derdi.
– Politik olmak da tiyatronun doğal gücü ve zenginliği değil mi?
Tiyatro politik olacak ama doğrudan politika yapmayacak. İkisi arasında fark var.
– Konservatuvar eğitiminde ne sorun var?
Bizim kendi tiyatromuz dediğimiz, sadece Ortaoyunu, Karagöz veya kukla değildir. ‘Köy seyirlik’ oyunları vardır hâlâ oynanan. Onlar modern tiyatroya çok yakındır. Şu an Batı tiyatrosu Doğu tiyatrosunu inceliyor, bizimkiler hâlâ Batı’dan ne öğreniriz peşindeler…
Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/bizim-tiyatromuz-en-iyi-taklit-tiyatrodur-41903786