İBBŞT‘nin yeni yapımı, Torben Betts‘in yazdığı, Nazlı Gözde Yolcu‘nun dilimize kazandırdığı, Nihat Alpteki‘nin yönettiği “Yenilmez / Invincible” (2014) adlı oyun 20 Kasım 2024 akşamı Gazhane Sevda Şener Sahnesi’nde izleyicisi ile buluştu.
Ekonomik zorluklar nedeniyle sıkışmış orta sınıftan Emily ve Oliver (hayatlarını küçültüp, evlatları için daha insani yaşam şartları oluşturmak adına) bir kasabaya gelip yerleştikten kısa bir süre sonra, işçi sınıfından Dawn ve Allan ile bir ev davetinde tanışırlar. Aralarındaki sosyal, kültürel, iktisadi farklılıklar onları birbirleri için, hem öteki, hem aynı kılar. Bir tarafta Emily ve Oliver kaybettikleri kızları Alfie’nin matemini yaşamaktadır. Alan ise çok sevdiği kedisine İngiliz Kraliyet Donanması’nın ünlü gemisi Invincible (*)‘dan esinlenerek Yenilmez adını vermiştir.
Peki, Marx Brothers ile Karl Marx arasındaki ayrımı kim, en doğru biçimde açıklayabilirdi?
Alan, Oliver, Dawn, Emily bunca farklı görüş, beğeni, değer ve yaşam tarzlarına rağmen, arkadaş olabilirler miydi?
Sahi, mutluluğun üç ezeli düşmanı neydi?
Ya emperyalizme ve kapitalizme kurban edilen hayatların sorumlusu kimdi, kimlerdi?
Dramaturgluğunu Ergun Özdemir, müzik tasarımını Barış Manisa, dekor tasarımını Cihan Aşar, kostüm tasarımını Almila Altunsoy, video tasarımını Enes Altuğ Avşar, efekt tasarımını Umut Yüzbaşıoğlu, ışık tasarımını Mustafa Türkoğlu‘nun üstlendiği “Yenilmez”de Gizem Akkuş, Gökçer Genç, Nurdan Kalınağa, Tankut Yıldız, ‘Dawn’, ‘Oliver’, ‘Emily’ , ‘Alan’ karakterlerini yaşar kılmışlar.
Oyunun yönetmeni Nihat Alpteki ile röportaj yapmaya karar verdiğimde, ilk aklıma gelen, “hangi Nihat Alpeki?” sorusu oldu ister istemez.
Yönetmen, aktör, eğitmen, dramaturg, yazar Nihat Alpteki‘ler arasında kaldığımı ayrımsadım birden.
Söze, Metin Çoban‘dan dinlediğim saygılı, vefakar Nihat Alpteki’den mi başlamalıydım? Yoksa ele aldığı karakterlere kattığı inandırıcılık, sahicilik boyutundan, izleyici ve eserle kurduğu duygu bağından mı, bahsetmeliydim önce? Sahnede sunduğu yepyeni duyarlılıkları anlatmadan olmazdı ki…
Yönettiği pek çok oyun içinden, sadece “Geç Kalanlar”, “Can Yeleği”, “Geçit”i seyredebilmiştim.
Her üç oyun için kaleme aldığım izlenimlerimi okuduktan sonra, sanırım en çok “Geçit” ile ilgili yazıma atıfta bulunarak, “papyonlu birisine bu oyunu beğendirebildiğime göre, başarmışım demek” demişti.
Nihat Alpteki çabası, tiyatroya olan tutkulu sevdası, yeteneğiyle döneminin en özel, en başarılı tiyatro insanlarından biridir, bana göre.
Nihat Alpteki ile yirmi üçüncü kez yönetmen koltuğuna oturduğu, “Yenilmez” adlı oyunla ilgili konuştuk.
Heyecanlıydı, iki prova arasının yorgunluğu, hatta tedirginliği içindeydi, yine de zaman ayırdı, aklıma gelen, dilime takılan her soruya yanıt verdi. Sahnede de, hayatta da genel geçer olanı, sıradanı, kendinden bekleneni değil de düşündüklerini, gerçeklerini anlatmayı seçmişti hep. Önerilen, dayatılan hayatları elinin tersiyle itebilmişti çünkü. Söylenecek sözlerini içine atmamış, ertelememiş, dahası hayal ve yaşam kırıklıklarına inat, tüm parantezleri kaldırmayı başarmıştı. Her ne kadar “zorunlu olarak oyuncu olsam” dese de, yukarıda bahsettiğim gibi, kuşağının ‘özel’ tiyatro insanlarından biriydi, hiç kuşkusuz.
Ben sorayım, sen anlat tarzının dışına çıkıp, Yönetmen Nihat Alpteki’yi dinlemeyi tercih ettim. Tiyatro kalbinin atışı, şakağında seyiren damar kadar yakındı Nihat Alpteki’ye. Nasıl desem, “yanı başında seni sen yapan, sana alkışı ve nice güzellikleri tattıran tiyatro sanatından uzakta kalmak” imkansızdı onun için. Sahnede, kuliste vardı ancak.
Evet, zorlu zamanlardan çıkıp gelmişti. Evet, geçmişin tüm hayaletleriyle merhabalaşmış, açık hesapları tek tek kapatmıştı. Hayata ilişkin her şeyde, gerçekliği ortaya koyan her ne varsa bulup çıkartıp sahneye taşımıştı yıllardır. Çitin arkasında kalmış insanlara ses ve yankı olmuştu…
Pınar Çekirge – Bu proje, ‘Yenilmez’ nasıl doğdu?
Nihat Alpteki – Öncelikle belirtmek istiyorum, çok oyun okuyan, hani nasıl derler, kelimenin tam anlamıyla tekst obur biriyim. Sezon için yeni bir proje arayışındaydım. Nazlı Gözde Yolcu’dan çevirdiği tüm oyun metinlerini istedim ve hepsini dikkatle, notlar alarak okudum. ‘Yenilmez’ güncel, politik yanı kadar, yönetmen, oyuncu ve izleyici için duygudan öte kavramların düğmesine dokunan bir oyundu. 2008 ekonomik krizi, sınıf / değer sistemlerine yönelik çatışmalar, savaş olgusu, emperyalizmin yıktığı güzel duygular, yenilmez olarak nitelendirilen zorbalar… Kısaca çok katmanlı, farklı duyuş, seziş, çağrışım, hatırlayışlara yol açacak, hepsinden çok belli bir farkındalık yaratacak, son derece etkileyici bir metindi. Üstelik Türkiye’de daha önce hiç oynanmamıştı.
Pınar Çekirge – İtiraf etmeliyim ki, teksti okuduğumda, Nihat Alteki’nin ‘klişelere düşmeyen, gerektiğinde hayatın katı gerçeklerini özü sözü bozmadan ortaya koyan, niteliği önemseyen, sahnede olup bitenle, dünyada devam edegelenler arasında doğru bağlar kuran, boyutlandırıcı, vurgulayıcı’ görüş açısına ve sahne diline uygunluğunu düşünmüştüm. Hatta şunu söyleyeyim, oyunu okuduğumda da, dün genel provasını izlediğimde de, seyirci olarak kendime düşen payı aldığımı ayrımsadım. O dört karakterle adeta bir içsel yolculukta buldum kendimi. Hem de pek çok metafora mana yükledim. Değeri, anlamı, yenilikçiliğiyle kusursuz bir esere imza atmışsın. Şunu da eklemek istiyorum, gerek metin, gerekse sahne düzleminde çağdaş tiyatro dilini başarıyla kullanmışsın. Lâfı uzattım, biliyorum. Sorum şu aslında, ‘Yenilmez’ i önemli kılan neydi?
Nihat Alpteki – Felsefesi, sosyolojik, psikolojik anlamda söylenecek sözü, iletisi olan, taklitten uzak, özü ortaya koyan, katmanlı bir tekst oluşu, diyebilirim. Örneğin sınıf çatışmasını, karikatürize etmeden ele almış. Biçimsel olanın peşinden gitmemiş.
Pınar Çekirge – ‘Kaynanalar’ ve ‘Kuzu Ailesi’ geldi şu an aklıma. Hakmen ve Kantar’lar arasındaki sosyal, kültürel farklılık, abartılarak hayli karikatürize edilmişti.
Nihat Alpteki – Yönetmen olarak sahneye taşıyacağım, eser / karakterin psikolojik, sosyolojik, felsefi boyutlarını bulup çıkartmayı önemsiyorum. Mesela bu oyunda Alan karakteri ya da Emily sokaktaki, sıradan insana ne kadar benziyor? Dawn tanıdığımız biri mi? Oliver ile kan bağımız var mı? İzleyici bu soruların yanıtlarını aramalı… sorgulamalı. Bulmaya çalışmalı.
Pınar Çekirge – Bir ölçüde yüzleşmeli yani…
Nihat Alpteki – Hem kendiyle, hem içinde yaşadığı toplumla, zamanla, geçmişle cesaretle yüzleşebilmeli. Ve hepsinden önemlisi düşünmeli.
Pnar Çekirge – Nasıl yani?
Nihat Alpteki – Tiyatro 2500 yıldır, duygudan önce düşünceyi anlatmak için var olan bir sanat dalıdır. Aslolan sorgulayarak düşündürmektir, diyebilirim. Örneğin bir oyunda acılarla, hunhar yalnızlıklarla örülmüş bir dram varsa, ilk düşünmemiz gereken bu dramın neden yaşandığı olmalı, yaşanmaması için neler yapılabilirdi, bunun yanıtı aranmalı. Yani amaç duyguların değil, düşüncelerin, kavramların yüzeye çıkması. Farkındalık yaratılması.
Pınar Çekirge – O halde tiyatro sadece hayata tutulan bir ayna olmuyor, öyle değil mi?
Nihat Alpteki – Konuyu, toplumcu, gerçekçi bir bakış açısıyla ele alırsak, tiyatro hayata en benzer olanı bulup ortaya koyar, sahnedeki seçilmiş anların, karakterlerin, olay akışının hayattaki karşılığını gösterir. Bu açıdan baktığımızda, sahnede oyun yazarı, yönetmen, oyuncu olarak, insanları katıla katıla güldürmek, feryat figan ağlatmak, öyle pek de marifet değildir. Yazar, yönetmen, oyuncu öncelikle duyguların anlaşılabilmesi için durumu, o durumu oluşturan psiko-dinamikleri sergilemek zorundadır.
Pınar Çekirge – Brecht tarzı bir anlayış, öyle değil mi?
Nihat Alpteki – Tamamen öyle. Ben yönetmen olarak, epik öğelerden yola çıkıp, izleyicinin, öncelikle düşünsel anlamda kendisini sorgulaması, varlığıyla yüzleşmesini istiyorum. İzleyici sahnede olup bitene dışardan tanık olurken, iç dünyasında da o kişi ve hadiseleri duyumsamalı.
Pınar Çekirge – Konuyu değiştirelim, yönetmen olarak bu oyuna başladığında, kurduğun hayalin yüzde kaçına eriştin?
Nihat Alpteki – Yüzde yüzü, diyebilirim. Dramaturgumuz, yönetmen yardımcım, oyuncular, teknik ekip, eserin düşünsel yanına, izleyicide oluşacak zihinsel etkiye odaklandık, kavramları öne çıkarttık. Güzel, uyumlu bir ekip olduk…
Pınar Çekirge – Tekrar ‘Yenilmez’e dönersek, oyunun ana temasını nasıl özetlersin ?
Nihat Alpteki – Oyun, iki farklı sınıf ve ideoloji dünyasındaki iki çiftin, ideolojileri içine sıkışmış kimliklerinden ve öznel dünyalarından ortaya çıkan düşünsel ve duygusal çatışmanın sürecini ve sonucunu anlatarak aslında ihtiyacımız olan ‘değerler silsilesi’nin neler olduğunu, dünyanın, toplumun parçası olmanın, komşularımızı tanımanın, çocuklarımızın sokakta oynamasının ütopya olup olmadığını tartışmaya davet ediyor. Zaten tüm umudumuz güncel politik ezberlerden ve imajlardan arınmış sınıfsız, eşitlikçi ve en önemlisi ‘sürdürebilir bir dünya için barışın temel değerler olduğu bir dünya düzenin bir an önce gerçekleşmesi, öyle değil mi?
Pınar Çekirge – Peki ya o dallarında kırmızı elmalar olan ağaç?
Nihat Alpteki – İsterseniz, onun yorumunu izleyiciye bırakalım.
Pınar Çekirge – Bu güzel söyleşi için teşekkürler…
Nihat Alpteki – Ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne teşekkür ederim.
PINAR ÇEKİRGE
(*) Yenilmez