“Dionysos’un Çocukları” adlı röportaj dizimizde bu defa Güzin Özyağcılar ile tiyatrodan, hayattan konuştuk…
Henüz ortaokul öğrencisiyken, Mardin Lisesi’nde sahnelenen “Paydos”, İstanbul Kız Lisesi Tiyatro Kolu’ndayken rol aldığı “Cimri” den başlayarak, deyim yerindeyse, uzun bir yolculuğa çıktık kendisiyle.
Çocuk yaşlarının hemen sonrasında, sahneye adım atmıştı Güzin Koçalp. O yıllarda kendisini bekleyen başarılarla dolu bir gelecekten, elbette habersizdi. Belki de hayalinde olan repliklerle, alkışlarla iç içe bir hayattı sadece, daha fazlasını düşlemiyordu. Yine de, hissetmediği, inanmadığı hiçbir şeyi yapmayacağını biliyordu.
Çok değil, yakın bir gelecekte önce Dormen Tiyatrosu, sonra Kardeş Tiyatro, Tiyatro Gazetesi, Ulvi Uraz Tiyatrosu ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Tiyatro Martı’da sahnelerin tozunu attıracak, can kattığı her rolle daha da büyüyecekti. Ve her iyi oyuncu gibi, yorumladığı kimliği, alıp götürecek, doruğa taşıyacaktı.
Çok genç yaşına rağmen hayat döngüsünde deneyimleyeceği çıkmazların, sevinçlerin, düş kırıklıklarının da öngörüsü içindeydi ve daha da önemlisi, tüm bunların ayırımındaydı.
Bir gün ailesinden saklayarak binbir heyecanla İstanbul Belediyesi Konservatuvarı’na kaydını yaptıracak ve bu karar, bir miladın da başlangıcı olacaktı.
Sözün özetiyle, tiyatro onun tutkusuydu artık.Sanat hayatı boyunca hiç ödün vermedi, rotasını, güzergahını hep kendi belirledi. Cesurdu. Azimliydi. Güçlüydü.
Hayal meyal hatırlıyor olsam da, Güzin Özyağcılar‘ı aslında ilk kez “Yaygara 70” ve “Rus Gelir Aşka” da izlemişliğim var. Elli küsur yıl geçmiş aradan, dile kolay.
Şimdi nasıl unuturum, “Yaprak Dökümü”nü, “Vladimir Komorov”, “Arka Bahçe”, “Demir”, “Kral”, “Dullar”, “Suç ve Ceza”yı? “Elif Ana”, “Görüşme Kutlama Çağı”, “III.Selim”i, “Leyla ile Mecnun”, “Güz Bitiminde Moliere”, “Gelin Kaynana”, “Gecenin Kulları”nı?
“Bizimkiler” dizisinde ‘Tak Tak Sedat’ın eşi Serpil’i ve “Kırık Bebek”in Hatçesi’ni? Ünlü “Dullar”dan Jackie Onassis’i.
“Adım Jacqueline Lee Bouvier. Jackie Onassis olarak tanınırım. İki kez dul kaldım. Hem 1963’de öldürülen Amerika Birleşik Devletleri Başkanı John F.Kennedy’den, hem de 1975’de ölen Yunanlı armatör Aristoteles Onassis’ten. Onassis benim yüzümden ünlü opera sanatçısı sevgilisi Maria Callas’dan ayrılmıştı…” (*)
Güzin Özyağcılar ile bütün o başarı dolu yılları, sahnede hayal aurası yaratmadaki ustalığını, yaşar kıldığı karakterleri, geçip giden zamanlardan çekip aldığı duyarlıklardan konuştuk. Arada sorular yöneltsek de, sizlere kendini kendi cümleleriyle aktarmasını istedik. O kadar güzel anlatıyordu ki, bütün o yılları beraber yaşadık sanki.
“Çocukluğum Anadolu’da geçti. Babam subaydı. İşi gereği hemen her sene bir başka yere gittik, diyebilirim. Bir akşam eve gelir, ‘Haydi, toparlanın gidiyoruz’ derdi. Zaten iyice azalan eşyalarımız derlenip, toparlanır, özenle hurçlara yerleştirilir ve hiç vakit kaybetmeden derhal yola çıkılırdı. Tam alışmaya başladığımız okulumuzdan, öğretmenlerimizden, arkadaşlarımızdan, kim bilir kaçıncı kez, yeniden ayrılmak… Uzun, bitip tükenmek bilmeyen tren, otobüs yolculukları… Takdir edersiniz ki, kalıcı bir hayatımız, dostluklarımız olmadı o süreçte. Biz üç kızkadeş, annem, babamla beraber oradan oraya dolaştık durduk. Tiyatro nedir, bilmiyordum. Sadece bayramlarda, müsamerelerde şiir okur, küçük okul piyeslerinde rol alırdım, hepsi bu.”
Tunceli’nin Hozat kazası, Malazgirt, Tekman, Nevşehir, Samandağ, yeniden Hozat, Isparta, Giresun, Mardin… Her tayin emri ile toplanıp gidilen şehirler, kazalar…
Pınar Çekirge – Aslında tiyatro ile ilk tanışma, ortaokulda okurken, Mardin’de oluyor, değil mi?
Güzin Özyağcılar – Güzel Türkçe konuşuyordum, asker kızıydım. Mardin Lisesi’nde sahneye konulan “Paydos” piyesinde yer aldım. Doğrusu ya, alkışlanmak hoşuma gitmişti. Heyecanlanmıştım. Nasıl desem, çok farklı bir duyguydu bu.
Derken 27 Mayıs 1960 İhtilali sonrası Seyfi Koçalp alelacele emekliye sevk edilir. Artık Koçalp Ailesi’ni İstanbul’da farklı bir hayat beklemektedir.
Pınar Çekirge – Ve İstanbul’da sizi Moliere karşıladı…
Güzin Özyağcılar – Öyle oldu, diyelim. İstanbul Kız Lisesi’nde okurken, ilk işim okulun tiyatro koluna yazılmak oldu .İstanbul Erkek Lisesi ile birlikte ki, Erol Evgin’de o okulun talebesiydi, ortaklaşa Moliere’in ‘Cimri’ oyununu sergiledik. Sahnedeki başarım öğretmenlerimin dikkatini çekmiş olacak, beni tiyatrocu olmam konusunda, eğitim almam için, cesaretlendirdiler.
Yavuz Pak – Ve doğruca konservatuvar tabii…
Güzin Özyağcılar – Bir gün okul çıkışı İstanbul Belediyesi Devlet Konservatuarı’na gittim. Eski bir binaydı, merdivenlerden çıktım heyecanla. Gizlice kaydımı yaptırıp, imtihan tarihini aldım.
Yavuz Pak – Neden bu gizlilik?
Güzin Özyağcılar – Çünkü evde kıyamet kopacaktı, biliyordum. Nitekim de öyle oldu. ‘Asla’ dediler. Zaten mesleklerimiz çok önceden saptanmıştı ablalarım hekim, eczacı ben de avukat olacaktım. Başka seçeneğimiz yoktu.
Pınar Çekirge – Eyvah…
Güzin Özyağcılar – Hem de nasıl! Bahsettiğim gibi, bütün çocukluğu Anadolu’da geçmiş bir insanın tiyatro bilgisi ancak okul temsilleriyle sınırlı olabilirdi. Karma karışık duygular içindeydim. Ağlıyordum. Durumumu öğrenen alt kat komşumuz İdris Paşa, konservatuar eğitiminin öneminden söz edince, annem biraz daha yatışır gibi olup, ‘Eh o zaman şansını bir denesin’ dedi. İmtihanda bir dram, bir komedi, bir de şiir hazırlamam gerektiği söylenmişti.
Pınar Çekirge – Yardım alacağınız birileri de yok tabii…
Güzin Özyağcılar – Aynen öyle. Okul temsili için vaktiyle çalıştığım ‘Cimri’den bir tirat, edebiyat ders kitabında yer alan ‘Elektra’dan bir başka tirat ile elimden geldiğince hazırlanıp, onca kalabalık aday arasında heyecanla sıramı bekleyip, nihayet hiç tanımadığım sınav heyetinin karşısına çıktım.
Pınar Çekirge – Sonradan tanıdığınız o heyette kimler vardı ?
Güzin Özyağcılar – Hepsi hocam olan; Yıldız Kenter, Melih Cevdet Anday, Ahmet Kutsi Tecer, İncila Yar, Sabahattin Kudret Aksal, Seyit Mısırlı.
Yavuz Pak – Peki sınav sonrasına dönelim, kazananların listesinde adınız var…
Güzin Özyağcılar – Dediğim gibi, çok başvuru olmuştu, kazanacağıma dair pek umudum yoktu zaten, babama rica ettim, sonuçları öğrenmeye o gitti. Akşam eve döndüğünde, anneme ‘Bak Süheyla, bizim kızımız mühim bir yer kazandı sanırım, yüzlerce kişi girmiş sınava sadece on iki kişi kabul edilmiş. İçlerinde Güzin de var dedi. Bir süre kendi aralarında konuştular. Ve ‘Gitsin bakalım kültürdür’ dediler.
Pınar Çekirge – Yaşasın!..
Güzin Özyağcılar – Ama her okula gidişim adeta bir suç işliyormuşum gibiydi. Hep bu duyguyu yaşadım. Yine de çok mutluydum. Erdal Özyağcılar ile de orada tanıştım. Ve derslerimi hiç aksatmadım… Çalışıyor, öğreniyor, yeni bilgiler, deneyimler elde ediyordum.
Pınar Çekirge – “Toparlanın Gidiyoruz”( 2020 ) adlı kitabınızda yer alan “Ah biz de sanatçı olmak istedik ama ailemiz izin vermedi, diyenlere örnek olsun diye yazdım” cümlesinin anlamını şimdi ayrımsadım.
Güzin Özyağcılar – Çok isterseniz yaparsınız. Yeter ki çok isteyin. Ve yılmadan, mücadele edin.
Pınar Çekirge – Ama aileniz, adeta o muhtıra tarzı mektupla Yıldız Kenter’i veto ediyor…
Güzin Özyağcılar – O yıllarda, sınıf arkadaşlarım hem okuyor, hem de Kenter Tiyatrosu’nda oynuyorlardı. Yıldız Hoca bana da birkaç kez rol teklif etmiş, ama ailem müsade etmediği için, bu fırsatları hiçbir surette değerlendirememiştim. Son sınıftaydım. Bir rol için Yıldız Hoca yine beni düşündüğünü belirtti. Derhal kabul ettim. Provalara başladık. O kadar mutluydum ki, sonunda başarmıştım. Düşünsenize; Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Kamran Yüce ile aynı sahnede olacaktım. Bir gün Yıldız Hoca ‘Güzin provadan sonra yanıma gel, odamda biraz konuşalım’ dedi. Gittim ve bana ‘Annenden bir mektup aldım. Senin sahnede olmanı kesinlikle istemiyorlar. Git, önce aile sorunlarını hallet, bu tiyatronun kapısı sana her zaman açıktır, ne zaman istersen gelebilirsin’ dedi. Yıkılmıştım. Tiyatrodan Taksim’e kadar ağlayarak yürüdüğümü, hatırlıyorum şimdi.
Pınar Çekirge – Büyük bir düş kırıklığı…
Güzin Özyağcılar – Anlamıştım. Bu böyle olmayacaktı. Olamazdı. Önce okulumu başarıyla bitirecek, sonra da yurt dışına gidecektim. Derhal çalışıp para biriktirmem gerekiyordu. Bu arada kursa katılıp on parmak daktilo yazmayı öğrendim… Gazete ilanlarını tarıyor, iş arıyordum. Çok geçmeden Televizyon Reklam firmasında sekreter hem de spiker oldum. Ailem bu durumdan çok hoşnuttu. Öyle ya, önemli bir yerde sekreterlik yapıyordum. İşte o günlerde Deniz Türkali’den au-pair’lik konusunda bilgi alıp, başvuruda bulundum. Gereken işlemleri tamamladım. Birkaç ay sonra olumlu yanıt geldi. Paramı hazırladım, uçak biletimi aldım. Tabii, yine gizlice, kimseye söylemeden.
Yavuz Pak – Aileniz nasıl karşıladı bu beklenmeyen durumu?
Güzin Özyağcılar – Hiç kuşkusuz, büyük bir şok yaşadılar önce. Ancak beni çok kararlı gördükleri için, onay verdiler. Londra’da lisan öğrenecektim. Böylece hem tiyatrodan, hem de Erdal’dan da kopmuş olacaktım. Onlar varsın böyle düşünüyor olsunlar, benim planım tıkır tıkır yürüyordu. Londra’da bir süre aile yanında çocuk bakıcılığı yaptım. Pek hoşnut değildim bu işten. Yıldız Hoca’nın ablası Güner Hanım sayesinde Great Western Royal Hotel’de çalışmaya başladım. Çok geçmeden, ne yapıp edip Erdal da geldi. Hem çalışıyor, hem okuyor, hem de oyunlar, müzikaller izliyorduk beraber. Gün geldi ailelerimizi özlediğimizi anladık. Artık daha fazla oralarda kalmanın bir anlamı yoktu. Türkiye’ye döndük.
Pınar Çekirge – Ve hemen Kenter Tiyatrosu’na gittiniz, öyle değil mi?
Güzin Özyağcılar – Yıldız Hoca, o sezon yeni bir oyun yapmayacaklarını belirtip, beni Dormen Tiyatrosu’na, Haldun Dormen’e yönlendirdi. “Yaygara 70” ile seyirci karşısına çıktım.
Pınar Çekirge – Ve sonrasında “Rus Gelir Aşka” sanırım.
Güzin Özyağcılar – Evet. Hoş bir anım var. Bu oyunda Haldun Dormen’in annesini canlandırmıştım. Genç oyuncuların kaderidir aslında, genelde ‘yaşlı karakter’ rolleri hep onlara düşer.
Pınar Çekirge – Dormen’in o dönem kadın oyuncuları arasında; Suna Keskin, Tülin Oral, Füsun Erbulak, Nevra Serezli, Göksel Kortay, Zeynep Tedü… Kimler yok ki? Her neyse biz Kardeş Tiyatro’ya gelelim…
Güzin Özyağcılar – Haldun Dormen’den izin alıp, Zihni Küçümen, Hale Akınlı, Ergun Köknar ile Üsküdar’da, Kardeş Tiyatro olarak “Paydos”u sahneledik. Bir sezon sürdü. Devamını getiremedik.
Yavuz Pak – Ve Gazete Tiyatro açıldı, öyle değil mi?
Güzin Özyağcılar – Erdal Özyağcılar Haşmet Zeybek, Ertuğ Koruyan ile birlikte Gazete Tiyatrosu’nu kurduk. Bu bir kabare tiyatrosuydu. Günlük gazete haberlerini sahneye taşıyorduk. Türkiye’de bir ‘ilk’e imza atmıştık. Oyun ummadığımız kadar büyük ilgi gördü. Beşiktaş Ayşem Sineması’nın salonunda oyuna devam ediyorduk. Dediğim gibi, oyun hayli ses getirmişti. İşadamı Adil Yağcı bize çok destek oldu, Harbiye’de Yapı Endüstri Merkezi Salonu’nu kiralamamızı sağladı.. Her şey yolunda gidiyordu. Adil Bey’in ani vefatıyla sponsorsuz kalınca hiç istemesek de, Gazete Tiyatrosu’nu kapatmak zorunda kaldık. Ben bir sezon Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda çalıştım. “Görücüye Çıkıyorum” adlı oyunda rol aldım.
Pınar Çekirge – Ve bir dönüm noktası daha…bir akşam komşunuz Feridun Karakaya size misafirliğe gelir ‘Neden İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olmayı düşünmediğinizi’ sorar.
Güzin Özyağcılar – Evet, aynen öyle oldu. Aslında ödenekli tiyatro konusu hiç aklımda yoktu. Tabii, olabilirdi. Çok geçmeden, Feridun Karakaya ‘Yarın provan var, artık Şehir Tiyatrosu’nda kadrolu oyuncusunun’ diye aradı beni. Şaşkınlık ve heyecan içindeydim. O sezon “Düğün ya da Davul”, “Bu Ölü Kalkacak”, “Genç Osman” oyunlarında rol aldım.
Pınar Çekirge – Sonrasında peşpeşe oyunlar geliyor: “Kırmızı Güller”, “Sular Aydınlanıyordu”, “Bizler ve Bizler”, “Palyaço”, “Hitler Faşizminden Hayatı Hakikiye Sahneleri”, ” Beş Para Etmez Oyun ” , ” Bayrak Böyle Yükseldi” , “Yaşama Sevinci”, “İsli Sisli Pis Puslu”, “Oskar”… Ve tabii, dört sezon devam eden “Yaprak Dökümü”nde o unutulmaz ‘Hayriye Hanım’ yorumunuz. Tiyatroyla dolu geçen bir ömür. Biraz da sinemadan konuşsak…
Güzin Özyağcılar – Sanırım dokuz film çalışmam oldu.
Pınar Çekirge – “Faize Hücum”, “Kırık Bebek”, “Uçurtmayı Vurmasınlar”, “Önce Kuşlar Uçtu”, “Bir Gün Mutlaka” gibi önemli, ses getiren filmlerdi hepsi de.
Güzin Özyağcılar – Ayrıca “Sultan”, “Hasan Boğuldu”, “Seni Seviyorum Roza”, “Dünden Sonra Yarından Önce” de rol aldım.
Pınar Çekirge – “Karadağlar”, “Cahide”, “Manken” başta olmak üzere, filmografyanızda on bir televizyon dizisi de var. Ama tabii, hiç unutulmayan “Bizimkiler” …
Güzin Özyağcılar – Severek, mutlu olarak çalıştığımız bir ekip sözkonusuydu. Hepimiz tiyatro kökenliydik. Çok özel bir yapımdı “Bizimkiler”. Çekime gider gibi değil, adeta tiyatroya gider gibi giderdik sete. Mutlu, huzurlu çalıştık ve bu duygu seyirciye de yansıdı.
Güzin Özyağcılar‘ı dinlerken bütün o oyunlar, filmlerden sahneler geçiyor gözümüzün önünden.
“Oyun sürecinde hep rolüme odaklanırım. Her gün yeni bir şey keşfedip, canlandırdığım karaktere eklerim, her gün yeni bir Güzin Özyağcılar olarak çıkarım sahneye… Bu işin özü de, büyüsü de bu aslında. Yorumcunun işçiliği, en iyiyi bulup, çıkartma çabası…”
“Hep derim, ödenekli tiyatroda çalışanlar mutlaka bir, iki sezon bir özel tiyatroda görev yapmalı, o zorlukları, yoksunlukları yaşamalı ki, ödenekli tiyatroda kendine sunulan konforun, ayrıcalığın değerini anlasın…”
“Zaman zaman Erdal öne çıksın, ben önce anneyim sonra sanatçıyım, diye geri planda kalmayı seçtiğim dönemler de olmuştu. Ama beni tiyatroyla birleştiren sevgi kodları hiç yıpranmadı. Sahneyle, rollerimle hiç vedalaşmadım.”
Güzin Özyağcılar‘ı sahnede izlemek her zaman bir tiyatro şöleniydi. Yarattığı duygusal beraberlik, ruh bütünlüğü, rolüne sahip çıkışındaki ustalıkla, her defasında geçen zamanlara dayanıklı, erişilmesi zor yorumlara imza attı çünkü.
Yavuz Pak – 12 Eylül dönemi. ‘1402’lik isimlerden biri olarak Erdal Özyağcılar, Şehir Tiyatroları’ndan uzaklaştırılıyor…
Güzin Özyağcılar – İkimiz de İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda çalışıyorduk. Erdal tiyatrodan uzaklaştırıldı. İşsiz kalmıştı. Zor, çok zor ve sıkıntılı bir dönemdi. İki yıl kadar evde şampuan yapmaya, şişelere koyup satmaya başladık. Görevime devam ettiğim için az da olsa belli bir gelirimiz vardı. Ancak tahmin edemeyeceğiniz kadar, tedirgin, karamsar, huzursuzduk. Hemen her gün bir arkadaşımıza, işine son verildiğine dair mektup iletiliyordu. Herkes sırasını bekler gibiydi. Şimdi geriye dönüp, bakıyorum da, en verimli olabileceğimiz yıllarda bunca acıya maruz bırakılmışız.
Pınar Çekirge – Buğulu bir pencere camına ne yazardınız?
Güzin Özyağcılar – Tek bir şey: “Aşk!”
Güzin Özyağcılar, kendi gerçeğini rolüne katarak, canlandırdığı kimliği sahnede inandırıcı kılmış, çok özel oyunculardan biriydi.
“Dediğim gibi, eşimin arkasında durdum. O’nun başarılarını, başarım gibi gördüm. Mesleğimi ailemin önüne koymadım. Sahneye çıkmak, arada kamera önünde olmak bana yetti. Güzel roller oynadım. Hırslarım, pişmanlıklarım olmadı hiç.”
“Gençlerin tiyatroyu sahiplenişleri beni fazlasıyla mutlu ediyor. Tiyatronun geleceği için de umutluyum bu nedenle.”
“Oyunculuk meslek olarak seçilmeli, şöhret kazanmak için değil…”
İzi, ışığı kalmış nice yorum… Başarılarla dolu bir tiyatro hayatı…
Güzin Özyağcılar‘ı dinlerken Peter Hall’ün bir sözünü hatırlıyoruz: “Gerçek oyuncu oynadıkça büyür, büyüdükçe oynar.”
Alkışlar dinmek bilmiyordu. Bakışlarını salona, üst balkona doğru çevirdi, heyecanla gülümsedi. Elinden gelse o anı dondurmak isterdi. Alkışlar devam ediyordu. Bir kez daha saygıyla eğildi. Boğazının düğüm düğüm olduğunu hissetti, yutkunamadı. Mutluydu… Sahnede dolu dolu yaşanmış elli yılı düşündü. “Toros Canavarı”nı, “Yaprak Dökümü”nü, “Demir”i, “Kral”ı… Alkışlar daha da yükseldi. Bir ışık seli içindeydi şimdi…
PINAR ÇEKİRGE – YAVUZ PAK