FUAR
Üniversite kazanıp İstanbul denen şeyi ”öğrendiğimde” tanıdım Tüyap Kitap Fuarı’nı, ilkin.
Acemilik-eziklik-gurbete yeni düşmüşlük yıllarımı net anımsamıyorum, galiba Taksim civarı bi yerdeydi fuar alanı. Uğradı mıyım, uğramadı mıyım, emin olamıyorum şimdi?
Sonraları okulda kantinin ve çArşı’nın demirbaşları arasına karıştığımda, hele bi de İstanbul ”fırlaması” olmuş kız arkadaşım sayesinde gündelik yaşama katıldığımda… Artık aklım başımdaydı.
Tepebaşı’ndaki Tüyap’ı iyi bilirim.
****
Biz, on binlerce okur.
Ve önlerinde upuzun imza kuyrukları oluşmuş, günde taş çatlasa 5-6 yazar-şair.
Gerçek Tüyap Kitap Fuarı bu idi.
Bin dokuz yüz seksen kaç?
****
(Kız arkadaşım fuardan kitap çalardı. Ben çalamazdım. Utanırdım. Kızardı bana ”Tüyap’tan kitap çalmamış öğrenci mi olurmuş ya, sen nasıl bi çocuksun”? Âdetmiş ne bileyim, yapamazdım, nasıl yapayım?)
****
Gün geçti günler geçti.
Gün gördüm günler gördüm.
Kamera şakası gibiydi aynen, yazdıklarım okunur olmuştu. Şehrimin en köklü gazetesi Yeşilgiresun’da, ulusal basında ise Mustafa Kemal’in kurduğu Ulus Gazetesi’nde köşe sahibiydim.
Ama, kendi kendini ”yazar” ilan edenlerden diğildim. Sadece ve sadece yazdıklarımı beğendikleri için kitabımı basarak ”kitapsızlıktan” da kurtardılar beni bigün. Lütfedip çağırdılar sonra. Otobüs biletimi gönderdiler. Bu kez ”yazar” unvanıyla gittim Tüyap Kitap Fuarı’na. Beylikdüzü’ndeydi. Sağımda-solumda ünlü yazarlar, karşımda ise aynen gençliğimdeki ben, öğrenciler…
İki bin bilmem kaç?
Beylikdüzü derseniz? Ta anasının nikahı denen uzaklık ölçüsünü bilir misiniz? İşte Beylikdüzü tam orasıydı.
İstanbul artık İstanbul diğildi zaten. O korkunç kalabalık, Tepebaşı Fuarı’na sığamaz olmuştu.
Ve nasıl olduysa, on binlerce dediğim okur sayısı dörtte bire inmiş, 5-6 olan yazar sayısı ise 500-600’e çıkmıştı. Okurdan çok yazar vardı sizin anlayacağınız.
İyi de Onat Kutlar ölmüştü be kardeşim!
****
Kalite yitimi işte böyle bişeydir.
Düştükçe memlekette insan kalitesi; yıllar içinde Anadolu’nun türlü-çeşitli yerlerinde de Tüyap Kitap Fuarları açılır oldu. Kendi kendilerini durup dururken yazar ilan edenlerin ”ticaret” yeriydi buralar. Koftu. İçi boştu. Bizim bildiğimiz türden diğildi. Edebi değeri yoktu.
Sözcüğün tam anlamıyla ”yalan” idi her şey.
Yani güzel kardeşim, lafa ”Ben Tüyap’tayken” diye başladığında, anca kendini kandırırsın.
Biz gerçeğini yaşamışlar güler, geçeriz.
****
Bakınız geri adım atmayacağım, yeter artık bu palyaçoluk.
Bakınız geri adım atmayacağım, yeter artık bu aşağılık kompleksi.
Bakınız geri adım atmayacağım, yeter artık bu sirk.
Derdimi nasıl anlatayım? Telefonla 10 kişilik sipariş edilmiş pastanın 11. adamı olmadım asla… Erkek erkeğe içmeye gitmeyi ”hayat” sananlardan olmadım… Ortaköy-Beyoğlu-Kadıköy’de bi kız eli tutmadan, kendimi ”aşk yaşamış” saymadım… Opera ve bale izlemeden sanat eseri tattım diyenlerden olmadım…
Yeter artık bu kibriniz.
Yeter artık bu uyduruk egonuz.
Yeter artık bu şizofreniniz.
****
Aksilik, bu gibilerin çevresindekileri de adam sandım iyi mi?
Şair dedikleri ”intihalci” çıktı, solist dedikleri ”detoneler prensesi” çıktı, yazar dedikleri ”okursuz” çıktı.
Delikanlı sandığımız, elin karısına-kızına asılmayı yazarlık sanan ”onursuz” çıktı.
Yeter kardeşim, bi huzur verin.
Hayatımdan çıkara çıkara bitmediniz.
****
Sözü Giresun‘da yakında başlayacak olan Kitap Fuarına getireceğim.
Allah’ınız aşkına? Öldüklerinde, geriye tekbi dize bırakacak edebiyatçı var mı, katılımcılar arasında? Yerel, genel fark etmez.
Getirdim ama, sözü hemen götüreyim buradan, hemen, asabım bozulmasın. Hemen.
İki bin yirmi kaç?
****
Beni boş verin.
Geçen tesadüfen duydum. Falanca çay ocağına diğer tüm yerel gazeteler gelirken, bizim Yeşilgiresun gelmez imiş.Şimdi her sabahın köründe kalkıp, oraya çaktırmadan Yeşilgiresun bırakıyorum. Çarşamba hariç.
Çünkü Çarşamba’ları benim köşe yazım var. Dedirtir miyim hiç, bak bak bak, kendi yazısı var!
Bu tür sıradan ”meseleleri” olan basit biriyim kardeşim ben.
Onat Kutlar da yok artık.
Siz nerden çıktınız?
****
Ne oldu arkadaşlar, şaşırdınız mı? Ölene kadar susacağımı mı sandınız? Hayırdır yahu?
Evinizde balya balya duruyor hani… O kimsenin okumadığı kitaplarınız… Koyup bagaja, götürün fuara. Satış yapın. Kitap sahibi olmak uğruna yaptığınız borcu bari azaltın!
Sizin edebiyatçılık sandığınız budur.
Sizden geriye kalacak olan budur.
****
Peki.
Benden geriye ne mi kalır? Mesela o olur olmaz kullandığınız hem de izinsiz kullandığınız hem de adımı anmadan kullandığınız; ”Yer yüzünün denize açılan yegâne ana caddesi” ifadem kalır, Gazi Caddesi sağ oldukça.
Sizler kibir ve ego içerisinde boğulmuşken, kendime takıştırdığım ”Âşık Gavlaki” mahlasım kalır.
Başka bişi kalmasın.
****
Vasiyetim bile sizin gibilere ders olsun diyedir.
Adımın Zeytinlik Mahallesi’nde bi çıkmaz sokağa verilmesini vasiyet etmiştim. ”Gürsel Apo Ekmekçi Çıkmazı”.
Şu saatten sonra geri adım atanın var ya!
Yıl olsun üç bin bilmem kaç. BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR