Demek istediği;
-‘’Siz siz olun, 10 dk erken gidin, ortamın havasını soluyun, kendinizi hazırlayın, toplantının galibi olarak geri dönün’’ gibi bişey olsa gerekti.
Elbet bi düşündüğü vardı rahmetli adamın, kim bilir kaç bin tane deneyimden süzülüp gelmiş nasihattı bu??
Bense hiç giremedim; ‘’randevu yerine 10 dakka erken giden adam’’ görüntüsüne ömrümce.
Ne edeyim?
***
Gerçeği söyliyim hadi, tipik bi;
-‘’Aha geliyum’’ adamıyımdır ben.
Nedir peki bu?
Aha geliyum adamları, bırak 10 dk erkeni falan, hiçbi randevuya zamanında gitmeyen heriflerdir. Yanlış algılamayın, bu duygunun ‘’ciddiyetsizlik-saygısızlık-hayatı tiye almışlık’’ gibi şeylerle hiç alakası yoktur. Aha geliyum adamları’nın sorunu, randevulaşma denen kavramın kendisiyledir.
Çoğunca Giresun doğumlu olan aha geliyum adamları, aslında zararsızdırlar. Hiç kimseyi mağdur ettikleri görülmemiştir.
Sözün gelimi;
-‘’Akşamki tiyatro saat 8 buçuktaymış la Gürsel, çeyrek geçe salonun önünde buluşalım, nasıl olsa biletleri dünden aldık’’ diyen adamın en ufak bi şansı yoktur.
Gürsel Ekmekçi bi gece önceden başlayıp, tüm gün boyu ‘’aha geliyum’’ diye düşünür. Tam 8 buçukta tiyatronun önündedir. Telefonda;
-‘’Nerde kaldın be oolum, girdim ben salona, oyun başlıyo’’ diyen dostuna,
-‘’Sus ula, aha geldim’’ diyecektir.
***
Küçükken dakiktim ama.
Minik, oyuncak direksiyonum vardı elimde, gendimi belediye otobüsü hissediyordum.
Evimizin içinde belirli yerlere ‘’durak’’ levhaları yapıştırıyordum kağıttan. Direksiyonumu çevire çevire dolanıyordum odalar içre. Filanca duraktan kalkış saatim, falanca durağa varış saatim hep belliydi. Misal; oturma odamız ‘’şehir meydanı’’ durağıydı, salonumuz ‘’plaj’’ durağı.
Bazen, gaipten bi yolcu;
-‘’Çıtlakkale’de incek var abi’’ diyodu, hemen duruyordum mutfağımızın önünde.
Çıtlakkale durağı mutfaktaydı çünkü.
Annem pasta yapıyorsa hele, kremaya parmak atmak da pek şahane bi ‘’mola’’ duygusuydu.
Dakiktim dakik eskiden. O otobüs, hiçbi çilekli pastaya geç kalmamıştır. Şimdiki umursamazlığım, belki de hiçbi durakta anne pastası olmadığındandır.
***
Bigün…1990’lar…
Beşiktaş’ta. Barbaros Yokuşu’nda. Binlerce aracın arasında… Elinde kocaman bi kamyon direksiyonuyla gezinen bi zırdeli görüverdimdi…
O pek ünlü, o yoğunlar yoğunu trafikte, diğer araçlarla birlikte yavaş yavaş ilerleyen, kırmızı ışıkta duran, sağ şeritten giden (kamyondu çünkü), direksiyonunda büyükçe bi dikiz aynası da taşıyan, yayalara saygılı, arada bi korna çalan, arada bi ağzıyla firen yapan…
Çok düşündümdü? Peşine takılıp gitmeli miyim? Yaşam, çocuklara ve delilere güzel değil miydi?
Daha 25’imdeyim o vakitler, gidemedim. Bugün olsa giderdim;
-”Bekle abi, aha ben de geliyum”!
***
1) Bütün sevenlerimin, baştacı okurlarımın şeker bayramlarını gecikmeli de olsa kutluyorum. Geçen hafta unuttum, idare ediniz. Bi sözcük için gönül komasın kimse, dileyen ramazan bayramı dedim de sayabilir. Yüce yaradan, adeta birer gaynana gibisiniz ama, sizleri tepemden eksik etmesin!
2) Volkan Konak’ın vefatıyla çok derinden sarsılanlardan biri de benim. “Bir kuşak büyüktür benden” sandığım bu güzel adam, meğerse akranım imiş, üzüntüm bi kat daha çoğaldı, yaşını öğrendiğimde… O’ndan geriye kalan “Mustafa Kemal’i sevmeyeni sevmemek” duygusu çok asildir, bu vatanın hamurudur.
3) Bazı ahlak yoksunu insanlar, özellikle Allahsız bazı din görevlileri, Volkan Konak’ın ardından kem söz söylediler. Bunların tamamını isim isim not aldık. Gün ola devran döne, hodri meydan kardeşim! 20 kusür yıldır süregelen bu ve benzeri tüm hadsizliklerinizin hesabını Mustafa Kemal’in Cumhuriyet Savcılarına vereceksiniz!
4) Yasalarımızda “ulan” demek bile suç sayılmışken, bi insana “Allahsız” demek serbesttir. Az yukarıdaki 3 nolu maddede aslında ne dediğimi anlayanlar anlamayanlara anlatsın! Nooldu, Nasrettin Hoca’nın torunu değil misiniz yoksa?