Yönetmen, oyuncu, çevirmen ve eğitmen Can Murat Yaşar Şengel hayata gözlerini yumdu. Bir süredir hastanede tedavi gören Şengel, 65 yaşındaydı.
1993 yılında Tiyatro Caniko’yu kurarak uzun yıllar amatör tiyatro yapan Şengel, farklı tiyatro ödül jürilerine başkanlık etmişti.
Can Murat Yaşar Şengel Kimdir?
25 Mayıs 1960’da Amerika Birleşik Devletleri’nin Washington D.C. şehrinde doğan Can Murat Yaşar Şengel, Özel Örnek İlkokulu ve Özel Kadıköy Lisesi İlkokul kısmını bitirdikten sonra Özel Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okudu. Boğaziçi Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Marmara Üniversitesi Kimya Bölümü Yüksek Lisans Programı’nın ardından Marmara Üniversitesi Pedagojik Formasyon Kursu’na devam etti ve farklı okullarda Kimya Öğretmenliği yaptı. Öğretmenlik mesleğiyle birlikte tutkuyla bağlandığı tiyatro çalışmalarını sürdürdü. Amatör tiyatro faaliyetlerini 1993 yılında kurduğu Tiyatro Caniko çatısı altında sürdüren Şengel, oyunculuk ve yönetmenliğinin yanı sıra tiyatro metinleri kaleme aldı, çeşitli tiyatro metinlerini dilimize kazandırdı ve pek çok oyuncu yetiştirdi. Şengel, farklı Rotary ve Lions Kulüpleri’nin tiyatro ödül jürilerine başkanlık yaptı.
Can Murat Yaşar Şengel’i, dergimiz yazarları Pınar Çekirge ve Yavuz Pak’ın 2015 yılında kendisiyle yaptıkları söyleşiyi yeniden yayınlayarak sonsuzluğa uğurluyoruz.
CAN MURAT YAŞAR ŞENGEL
C’EST LA VIE !!!
Rastlantı mı, yazgı mı bilemem. Ama ikimiz de altı yaşındayken tüm zamanlarımızı altüst edecek, üstelik o yaşta bir çocuğun kaldıramayacağı kadar güçlü bir tutkuyla, o ‘tılsım’lı kadınlara bağlanmıştık. Can bir davette ansızın karşısına çıkan Nisa Serezli’ye, ben Şan Sineması’nda bir film afişinde gülümseyen Filiz Akın fotoğrafına. Mevsimler, haftalar, yıllar geçti. Artık yirmili yaşlarımızdaydık. Düşbozumları, aşklar, sevinçler, mücadelelerle doluydu kişisel tarihlerimiz. Ayrı mecralardan akıyorduk. Derken yollarımız yeniden kesişiverdi. Kaç değirmene savaş açmıştık, kaç yenilgi yaşamış, kaç kez yere çalınmıştık. Artık ne önemi var? İkimiz de Harvey’i tanımıştık. İkimizin de hayatında bir Harvey vardı.Bunu ilk keşfettiğimizde AKM’nin önünde gişe kuyruğundaydık.Ve Harvey uzaktan ikimize de gülümseyerek bakıyor, el sallıyordu. Can Harvey’in James Dowd’duydu belki de. Kimbilir? Gerçek olan Harvey’i görüyor oluşumuzdu. Bir film karesine sığıvermiştik.
“Aldırmayın be, C’est La Vie!” demişti Harvey. Aldığımız ilk ders bu. Birlikte öğrenilen en özel derslerden biriydi kuşkusuz. Tekrarı olmayan.”
“Garip bir tesadüf. Seneler önceydi, bir akşam arkadaşlarla beraber geç saatlere kadar kafa çekmiştik. Sonra ayrıldık. Ben bir süre tek başıma sokaklarda dolaştım.Bir ara bir köprünün üstünde durdum.Çok dertliydim aslında.Savaştan yeni gelmiştim.Nişanlımın ben cephedeyken en yakın arkadaşımla evlendiğini duymuştum.Oysa bana ‘ seni ömür boyu bekleyeceğim’ diye yazardı. Neyse geçelim bunları, fazla romantik. Annem çok hastaydı o esnada, ölmek üzereydi ve çaresiz bir haldeydim. Gözlerim suya dalmış, bu dünyanın yaşamaya değer olup olmadığını ciddi ciddi düşünüyordum. Birden arkamdan bir ses duydum.’ Hey James enayi misin sen? Bu kadar üzecek ne var kendini, toparlan biraz haydi..’ Bir baktım tam karşımda benim boyumda beyaz bir tavşan. Köprünün parmaklarına dayanmış bana gülümsüyordu. Bir an hayal görüyorum sandım. O konuşmasına devam etti.’ Sen deli misin,’ dedi bana.’ Derdin ne? ‘ Anlattım. Hıhh… Güldü.’ Gittiğin savaş bu dünyanın ne ilk, ne de son savaşı. İhanet dünyanın kuruluşundan beri yaşanmakta. Ölüme gelince; yaşarken ölüm yok, öldüğün zaman da hayatta değilsin.” Burada mı öleceğim yoksa’ diye sordum. Güldü.’ Soruna cevap arama sakın, insan ölüm saatini bilse hayata katlanamazdı ki,’ dedi. Bir an yüzüme baktı öylece ,’Bütün bu acılara değer mi ?’ dedi. Onu dinlerken bir ferahlık geliyordu içime. Birden çok sevdim onu. Gitmesin istedim. Dost olmak istedim onunla.” (1)
Harvey bu defa tiyatro tutkusu şeklinde gözükmüş ve tüm hayatını kaplamıştı Can’ın. Dile kolay tam 24 yıl önce kurulmuştu Tiyatro Caniko.24 sezonda. gençlik tiyatroları dahil yönettiği ve/veya oynadığı oyunlar, yetiştirdiği veya birlikte aynı sahneyi paylaştığı onlarca oyuncu. Ve tabii, ekonomik sıkıntılar, sponsor bulamamak ya da son yıllarda. Devlet yardımı olmadan perde açmanın güçlükleri. Tam sendeleyip düşecekken yüzüne çarpan bir kırbaçla bir kez daha tutunma mücadelesi. Can ve Tiyatro Caniko.Can bazen Harold’dı, bazen Oliver, bazen Blanche Dubois… “Ben gerçeklik istemiyorum. Ben sihir istiyorum. Evet, evet sihir ! Ben onlara bunu vermek istiyorum, onlara bazı şeyleri olduğundan farklı gösteriyorum. Doğruyu söylemiyorum, doğru olması gerekeni söylüyorum. Eğer bu bir günahsa cezamı çekerim. Işığı yakma ! “ (2)
Nisa Serezli’yi sorduğumda, “aşk” demişti, “tutku” demişti. Her cuma Nisa’larda yaşadığı o sohbetleri anlatmıştı. Nisa Hanım’ın vefatından birkaç gün önce Ada’daki eve gidişini, orada Nisa Hanım’ın tıkanışını anlatırken gözlerinden yaşlar akıyordu artık. Sanki yıllar geçmemişti aradan. Sanki o gün dündü. Şimdi, şu andı… Tolga Aşkıner’in tüm tiyatro arşivini, yüzlerce oyunu Can’a armağan edişini, Nisa ve Tolga’nın dilimize kazandırdıkları onlarca oyuna eklediği yeni çevirilerini, arşivinin büyüklüğünü de konuştuk tabii. Derken, hayatımın en anlamlı armağanlarından birini çıkarttı çantasından: CANİKO – HARVEY’ in teksti! Üstelik Tolga Aşkıner’in el yazısıyla yazdığı notlar. Oyuncu kadrosuna kadar nice detay vardı tekstte. İlk prova tarihi bile yazılmıştı: 09 Ekim 1975. Nisa Hanım’ın vefatından aylar sonraydı. Geceyarısını çoktan geçmişti. Tolga Aşkıner İstanbul’un karanlık dehlizlerinde kaybolmuştu. Kimse bulamıyordu izini. Can’ın aklına birden mezarlık gelmişti. Soğuktu. Yağmur yağıyordu. Buzlu bir yağmur. Bardaktan boşanırcasına. Tolga Aşıner o mezarın başındaydı, ağlıyordu…
Can yavaş adımlarla yaklaştı O’na. Omzuna dokundu. Yağmur devam ediyordu. Taksiye bindiler zorlukla. Tolga aşkıner şoföre “Boğaz Köprüsü’nde yavaşla,” demişti. Sesi tarazlıydı. Bakışları puslu. Yüzü olabildiğince ifadesiz, soğuk. Can ne olabileceğini sezinlemişti. Yağmur ve gözyaşı bir sel olmuştu. İşte o anda Harvey’i fark ettiler. Arka koltukta Can’ın yanında oturuyordu. Tolga Aşkıner başını çevirip onlara gülümsedi… Bütün bunlar yaşandı mı, bilmiyorum. Bu yazdıklarım kurguda olabilir. Gerçeğin ta kendisi de. Çok da önemi yok aslında… Can mükemmel olmak zorundaydı. En ufak bir yanlışı, tiyatro sahnesi bağışlamazdı. Biliyordu. Sayısız mücadeleden sonra sahnedeydi yine. Karşısında onlarca seyirci. Ve replikler gelmeye başlıyordu. Nisa Hanım “Kaç baharımız kaldı şunun şurasında” diye sormuştu. Yanıtını bilmiyordu. İç ödeşmeler içindeydi. Rolünün ardına geçebilen ender aktörlerden biriydi o.Yaşar kıldığı kimliğin içine girer, yerleşir ve ona beden olurdu. Biyografisinde ona en yaraşan fotoğrafı düşündüm. James Dowd olmalı, dedim.
Ya da ben Can Murat Yaşar Şengel’i hep James Dowd olarak görmek istediğimden. Hatta şu an Harvey’in omzuma dokunduğunu hissediyorum…
AMATÖR TİYATROMUZUN “CANİKO”SU
“Rahmetli annem ancak yüksek lisansımı tamamladıktan sonra tiyatro kurmama izin vereceğini söylemişti ve diplomamı aldığım gün bana hem izin, hem maddi destek vererek en büyük idealimi gerçekleştirmemi, yani tiyatro kurmamı sağlamıştı. Aynı gece Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner’in yanına gittim icazet almaya gittim. Nisa Serezli alnımdan öptü beni. Tolga Aşkıner’e çok kabiliyetli bir oyuncu sayılmam dediğimde bana ‘Sendeki yürek kimsede yok, o yüTiyatromıun adı canikodan geliyor.rek için bu tiyatro kurulur’ dedi.” İşte böylece kavuşur hayatının aşkına Can Murat Yaşar Şengel ve başlar Türkiye’nin en uzun soluklu amatör tiyatrosun Tiyatro Caniko’nun tarihsel yolculuğu…
1992 yılında, İstek Vakfı bünyesinde, tiyatro çalışmalarına hayatında çok özel bir yeri olan Başladığım oyun “Delifişek” tiyatromun adı “Caniko”dan geliyor.. “Caniko” oyunu ile başlar Şengel: “Caniko oyununa aşığım. En sevdiğim oyundur diyebilirim. Belki de Caniko benim. James karakterini yaşadığımı söyleyebilirim. Nisa Serezli-Tolga Aşkıner tiyatrosunda ilk kez oynanırken Harvey olan orijinal adı Caniko olarak uyarlanmıştır. Nisa Serezli’nin vefatından sonra, Tolga Aşkıner O’nun adına “Canım” adıyla oynamıştır. Tiyatroda en çok aldığım hediye tavşandır meselâ.” 1993 yılında Tiyatro Caniko resmen kurulur. 1998 yılında ilk kez amatör bir tiyatroya verilen “Avni Dilligil Tiyatro Ödülleri Jüri Özendirme Ödülü” tiyatro sanatına katkılarından ötürü Tiyatro Caniko’ya verilir. 2005 yılında ise, yakınlarda kaybettiğimiz tiyatro bilgesi Sevda Şener tarafından Türkiye’nin en uzun soluklu amatör tiyatrosu olarak tescillenir: “Bilecik Belediyesi 1.Tiyatro Festivali’nde “En Uzun Soluklu Amatör Tiyatro Ödülü” Tiyatro Caniko’ya verildi. Ankara’da bir başka amatör tiyatro daha vardı bizimle aynı yıl kurulan ancak sevgili Sevda Şener son noktayı koymuştu tartışmaya: ‘Ankara’daki amatör tiyatro fasılalarla en uzun soluklu tiyatro olabilir ancak Tiyatro Caniko sürekli, fasılasız olarak her sezon oyun sahnelemeyi başardığı için en uzun soluklu amatör tiyatrodur.’ Bu çok değerli bir ödüldür bizim için.”
“Amatör tiyatro”, geniş anlamda, profesyonel tiyatronun karşıtı, gönüllü tiyatrodur; parasal kazanca ve meslekten sanatçı kişilerin etkinliklerine bağlı olmayan bir tiyatro türünü ifade eder. Bu anlamda, amatör tiyatro, tiyatronun kökenlerine kadar uzanır; Antik Yunan tragedyaları ve komedyaları, Ortaçağ dinsel tiyatrosu, 18. yüzyıl Saray Tiyatrosu…Dar anlamda ise, 18. yüzyıldan sonra, küçük kentlerde, tiyatro derneklerinin etkinlikleri olarak boy atan, belli bir politik, sanatsal erek ve eleştirel yönelim gütmeyen, tiyatro heveslilerince sanattan tat almak için gerçekleştirilen etkinliklerdir: ”Amatör tiyatro, 19. yüzyıldan sonra daha çok kültür politikaları bağlamında kendi tiyatro kültürünü yaratmıştır. Bu anlamda, sokak tiyatroları, semt tiyatroları, politik eylem tiyatrosu, kurum tiyatrosu, işçi-köylü tiyatrosu, okul tiyatroları, üniversite tiyatrosu, çocuk tiyatrosu, gençlik tiyatrosu, günümüzde en yaygın amatör tiyatro biçimleridir. Bu tür Amatör Tiyatro etkinlikleri, gerek politik, sanatsal ve kültürel yönelimleri, gerekse uygulamalarıyla profesyonel tiyatrolar karşısında güçlü seçenek oluşturdukları kadar, tiyatro sanatının yaygınlaşması bakımından da önem taşırlar.” (3) Türkiye’de amatör tiyatronun tarihi ise çok yenidir. 1951 yılında Halkevleri kapatıldığında açıkta kalan tiyatro sevdalısı gençler bir araya gelirler ve 1950’lere damgasını vuracak amatör tiyatro hareketini başlatırlar. Aralarında Şengel’in misyonunu devraldığı Nisa Serezli’nin de bulunduğu bu gençler, bir sahneden bile mahrumdurlar. Ancak, Şengel gibi, içlerindeki tiyatro aşkı ile yoksunlukların üstesinden gelirler ve Türkiye tiyatrosunun duayenleri bu amatörler arasından doğar: Gençlik Tiyatrosu (1958 – Nisa Serezli, Metin Serezli, Oktay Arayıcı, Halit Akçatepe, Tunca Yönder, Cüneyt Türel, Rana Cabbar vs.); Tiyatro Derneği (Küçük Sahne) (1953 – Erol Günaydın, Duygu Sağıroğlu, Yılmaz Gruda, Altan Erbulak, Bilge Zobu, Fikret Hakan, Göksel Kortay vs.); Genç Oyuncular (1957 – Genco Erkal, Ergun Köknar, Çetin İpekkaya, Mehmet Akan, Ani İpekkaya, Arif Erkin, Atilla Alpöge vs.); Akademi Tiyatrosu (1955 – Çolpan İlhan, Erol Keskin); Sahne Z (1958 – Güner Sümer). (4) 1960’ların ortalarında bu tiyatroların tümü profesyonelleşerek amatörlüğe veda ederler ve miraslarını Tiyatro Caniko gibi günümüzün amatör tiyatrolarına bırakırlar.
Şengel, “Ben tiyatroya aşığım ve şimdiye kadar tüm birikimimi tiyatroma harcadım. Bugün param olsa yine tiyatroya yatırırım hiç düşünmeden. Hiçbir zaman pişman olmadım bundan. Tiyatro bana manevi olan herşeyi verdi; maddi olan herşeyi aldı!” diyor. Gerçekten de, Türkiye gibi bir ülkede, hem de bu çağda amatör tiyatro yapmak çok zorlu bir çabadır ve ancak aşkla başarılabilir. “Güvencesiz bir duruma kendi isteğiyle girmiş olan sanat üreticilerinin çoğu, kendi yaratıcılıklarının sorumluluğunu da kendileri alırlar. Kendi hayatlarını kendi kurallarına göre, arzu ettikleri türden bir varoluş hali olarak şekillendirirler.” (5) Şengel, şu sözleriyle teyit ediyor bu durumu: “Tiyatro oyuncuları oynayacakları oyunu seçebilmeli midir? Belki de ben tiyatromu tam da bu yüzden kurdum. Oynayacağım oyunları seçebilme şansına sahip olmak için!” Şengel’in sanata ve tiyatroya amatör duygularla bağlanışı, neoliberal çağda bile sanatın ister üretken güç olarak dolaysız, ister üretim meşakkatinden kurtarmak için dolaylı olarak, hiçbir zaman ekonomik fayda süreçlerinin basit bir aracı olmayacağının da kanıtıdır. Bu dışarıdan gelen bir “hayatın ekonomikleştirilmesi” süreci değildir, tabi kılma veya totalleştirme süreci de değildir. Bu süreçler sanata duyulan arzuyla, motivasyonla ve adaptasyonla ilgilidir. Zira bu varoluş koşulları daima öngörülebilir ancak değişmez bir gerçek olarak kabul edilir ve sanatsal tatmin dışında bir şey talep etmek Şengel gibi sanat sevdalılarının aklından dahi geçmez. Bile isteye, yaratıcı sanatsal eyleyişe yönelen bu insanlar, özgür ve özerk olma pahasına kendilerini gerçekleştirmek için çalışma ve yaşama koşullarının getireceği tüm olumsuzluklara siper ederler yüreklerini. “Ekonomik zorluklar ve güvencesiz yaşam biçimi, korku ve kaybetme gibi deneyimlerle, kesinliklerin ve teminatların ortadan kalkmasıyla oluşan güvensizlik hisleriyle, keza başarısızlık, toplumsal açıdan düşüş ve sefalet korkusu deneyimleriyle birlikte yürüse de, sürekli olarak hegemonik paradigmaları ıskartaya çıkartma çabasıyla içiçe geçer. Zira modern yaratıcı özne yaratıcılığını bizzat kendisinden alır.” (6)
“Tiyatro Caniko, amatör bir tiyatro olarak, sivil toplum örgütleri yararına kurulmuş bir tiyatro. Rotary,Lions, Türk Kadınlar Birliği’nin kardeş tiyatrosu olarak sivil toplum örgütleri yararına oyunlar oynadık. Toçev’e çok büyük desteklerimiz oldu meselâ. Sivil toplum kuruluşları oyunlarımızın masraflarını öderler satın alır, biz onlar yararına oynarız genellikle.” diyerek tiyatrosunun toplumsal işlevini özetliyor Şengel. Nitekim, amatörlük, kâr ya da ödül beklentisi gütmeden tabloyu daha geniş çizmeye, belli çizgiler ve engeller arasında bağlantılar kurmaya duyulan aşk ve dinmek bilmez bir merakla, bir uzmanlık alanına kapatılmayı reddederek, belli bir meslekten olmanın insana getirdiği her türlü kısıtlamaya rağmen düşüncelere ve değerlere özen göstererek hareket etme isteğidir. Bu kolay değildir çoğunlukla. Örneğin Türkiye’de, 1980’lerin baskı ve koku ortamının çalkantılarından ötürü darboğaza giren tiyatrolar, Tiyatro Caniko’nun da kurulduğu 1990’lardan itibaren yeniden yükselişe geçerler. “Tiyatroların ve tiyatrocuların politik baskılarla susturulduğu ve maddi güçlüklerden dolayı tiyatro binalarının yokolduğu, seyircinin tiyatrodan ulaştığı yıllar yavaş yavaş geride kalır. Tiyatro topluluklarında gözlemlenen çeşitlenme, özellikle oyun türlerine ve tiyatro mekanlarına da yansır. Bu dönemde, tiyatroda hakim anlayış olan İtalyan sahneleme biçiminden hareketli ve değişebilir esnek tiyatro salolarına geçilmeye başlanmış, 80’lerden itibaren idealist ruhunu kaybeden sanat ve tiyatro alanı giderek ticari çıkarların ön planda tutulduğu eğlence sektörüne yönelmeye başlamıştır. 80’lerden itibaren hızla toplumun her kesimine yayılan tüketim kültürü ve bireyci değerlerin pompaladığı popülizm tiyatro sahnesine daha fazla taşınırken, ticari kaygıyla sahneye konan, diğer bir deyişle tiyatro alanının özerklik ilkesi yerine ekonomik alanın alanın ilkesine bağlanarak sahnelenen oyunlar sanatsal niteliklerini de yitirmeye başlarlar.” (7) Tiyatronun toplumsal sorumluluğu ve hatta giderek insani duyarlılığı popülizmin girdabında boğulmaya başlarken, Şengel gibi tiyatro aşıkları hem klasik sahneleme biçimleri hem de tiyatrolarında sahneledikleri oyunların içerikleri ile bu gidişata dur demeye çalışmışlar, her türden yoksunluğa ve olumsuzluğa rağmen tiyatronun yozlaşmasına karşı durmaya ve tiyatronun toplumsal ve insani bağlarını güçlendirmeye çabalamışlardır. Bu geçiş döneminde tarihsel bir öneme sahip bu tavır, bugüne kadar idealist yanını koruyarak tiyatro ruhunun yaşamasına önemli katkıda bulunmuştur. Nihayetinde, kültürel alan, profesyonel çıkarlar geliştikçe, diğer alanların çıkar ve değerlerinden uzaklaşabilir ancak amatör ve özerk kapasitesi yükseldikçe dışsal girdileri de kendi mantığı içinde yorumlayabilip dönüştürebilecektir.
Şengel, amatör tiyatrolar için yaşamsal önemdeki bir başka konunun, “devlet desteğinin” altını çiziyor: “Bir amatör tiyatro olarak devlet desteğine çok ihtiyacımız var ancak pekçok kez reddedildik ve çok fazla engelle karşılaştık maalesef. Geçen yıl alabildik ama çoğu kere reddedildi başvurularımızı. Politika ile sanat içiçe olabilir ama bu tarz bir konuda ayrı tutulmalıdır. Devlet desteği verilmeyen oyunları için tiyatrolara hiçbir açıklama yapılmaması tuhaftır. Verilen destek oyunun dekor parasının yarısını bile zor karşılayacak bir miktardır genellikle. Ayrıca, destek verilirken son birkaç yıla kadar hiçbir detay talep edilmezdi, sadece konunun özetini vermeleri yeterli idi tiyatroların. Ancak artık tekstin ibraz edilmesi, oyun programının sunulması, oyuncuların kimlik bilgilerinin verilmesi ve salonda bakanlık için iki kişilik rezervasyon yapılması gibi şartlar getirildi.” Türkiye’de ancak 1982 yılında uygulamaya konan “tiyatroya devlet desteği”, Antik Yunan’da 2500 yıl evvel uygulanmıştır oysa: Antik Yunan Tiyatrosu, Dionysos adına düzenlenen bolluk-bereket törenlerinden türer ve daha o dönemde Yunan şehir devletleri, tiyatroya destek verirken, bu sanat dalının toplumsal ve eğitsel işlevini öne çıkarırlar. Dionysos festivali, kölesinden efendisine tüm Atinalıları bir araya getirerek kentin toplumsal yaşamında tiyatronun bütünleştirici bir rol oynar ve Attika yarımadasında, M.Ö. 5.yüzyılda ödeneği devlet hazinesinden karşılanan düzenli dramatik festivaller gerçekleştirilir. En önemli harcama, koronun eğitimi, koro giysilerinin sağlanması, müzisyenlere ve koro yöneticilerine ödenen ücretlerle ilgilidir.(8) Türkiye’de ise, 20. yüzyılın sonunda yürürlüğe giren devlet desteği, Şengel’in de belirttiği gibi, hem son derece yetersiz hem de politik iktidarların keyfiyetine terkedilmiş bir tutarsızlık ve ciddiyetsizlik içinde zevahiri kurtarmaktan öteye geçmeyen bir uygulamadan ibarettir. “Giderek, devlet yardımının ideolojik olarak sakınca yaratmayan oyunlara verildiği anlaşılmaya başlanmıştır. Bunun bilinen ilk örneği 1986 yılında AST’ın sahnelemek istediği Ibsen’in “Bir Halk Düşmanı” adlı oyunudur. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nun projesi olan “Oğlum Çiçek Açtı” da muhtemelen ahlaka mugayir bir konu işlediğinden dolayı yardımdan pay alamamıştır. Darbe hükümeti ve ardından gelen dönemin mantığı içinde anlaşılabilir olan bu durumun, hala sürdüğünü görmekse, hem üzücü hem de açıklayıcıdır. Bir milletvekilimiz “Hem parayı, verip, hem de oyunun içeriğini -ya da ideolojisini- denetlememek olmaz!” demiştir. Oysa asıl mücadele edilmesi gereken, bu ilkel zihniyettir.” (9)
Şengel, tiyatro hayatında ekonomik zorluklar gibi, politik engellerle de karşılaşır. Amatör de olsa, bu ülkenin tiyatrocuları politik baskı ve sansürden her dönem nasiplerini alırlar: “Tiyatro Caniko, rahmetli Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner’in tiyatrolarının bir devamı, onların misyonunu yüklenmiş bir tiyatro. Bu misyonun mirasçısı olarak vodviller ve bulvar komedileri yapmıştır. Ama topluma söyleyecek sözleri olan, ‘Ellerimin Arasındaki Hayat’ gibi radikal oyunlar da sahnelemiştir. Bu oyunu gençliğimde ilk kez İzmir Devlet Tiyatrosu’nda izlemiş ve bir gün mutlaka tiyatromda sahneleyeceğime and içmiştim. 2000-2001 sezonunda bu hayalimi gerçekleştirmeyi başardım. Oyun, rahmetli annemin öğretmenlik yaptığı Kenan Evren Lisesi’nde yönetmeyi arzulamıştım ancak İlgili bir kurul Milli Eğitim Müdürlüğü kıstaslarında , oyunun tekstinde geçen ‘Tanrı insanları generallerin ve diktatörlerin gazabından korusun!’ cümlesi yüzünden izin vermedi oynamamıza. Kenan Evren ismini taşıyan bir okula bu cümle aykırı gelmişti anlaşılan!”
Çeyrek asırlık tarihinde, amatör tiyatromuza çok değerli katkıları olur Tiyatro Caniko’nun. Hatta, Ahhan Şener Tiyatro Caniko’yu “Şehir Tiyatrosu ile konservatuvar arasında bir bağlantı olarak tanımlar. Şengel şöyle özetliyor: “Konuk sanatçılar ve konuk yönetmenler oldu Tiyatro Caniko’nun tarihinde. İlk iki senesinde Tolga Aşkıner yönetti oyunlarımızı. Kuruluşumuzdaki ‘Benim Matrak Ailem’ oyunu çok önemlidir. Nisa Serezli’nin bıraktığı dekorlarla oynanmıştı. Sonrasında Oya Akkartal, Engin Gürmen oyunlar yönettiler. Lâle Oraloğlu, Füsun Erbulak, Meral Küçükerol Koraman konuk oyuncu olarak yeraldılar tiyatromuzda. Ayrıca bizim tiyatromuzda yetişip Şehir Tiyatrosu’na geçen oyuncularımız var: Defne Gürmen, Ahhan Şener gibi…” Şengel sadece tiyatrosu ile değil, tiyatro jürilikleri ve çevirileriyle de tiyatromuza katkı sunan bir tiyatro insanı. Beş yıl boyunca Lions Kulüp, son üç yıldır da Rotary Kulüp desteğiyle düzenlenen “Sevgi-Saygı-Hoşgörü Liselerarası Amatör Tiyatrolar Şenliği” “Rotary Tiyatro Ödülleri”kurucusu ve koordinatörü ve jüri başkanlığını yürütüyor. Bu şenliklerde, liselerin amatör ve ödenekli kurum tiyatrolarının profesyonel oyuncuları verilen ödüllerle cesaretlendiriliyor. Sık sık telif hakları konusunda sorun yaşasa da, ısrarla devam ettiği tiyatro oyunu çevirilerinin sayısı 27. Neredeyse tüm hayatını tiyatroya adayan Şengel’in düsturu ustası Nisa Serezli’den yadigâr: “Nisa Serezli bana, ‘Sen naif bir insansın, hiçbir zaman profesyonelliği düşünme, hep amatör kal ve bu ruhu koru’ demişti… Ben hep amatör kalacağım.”
Sevgi-saygı-hoşgörü üçgeni üzerine inşa ettiği tiyatro aşkını amatör ruhuyla körükleyen Şengel ve O’nun gözbebeği Tiyatro Caniko, Bilgesu Erenus’un şu sözlerini anımsatıyor bize: “Teorik tartışmalarıyla, etkinlikleriyle, kurslarıyla, metin yazma denemeleriyle, dil arayışlarıyla, medyatik kültür ve iktidar ilişkileri eleştirileriyle, uluslararası buluşmalarıyla, sahnesiyle, imkânsızlığıyla, gönüllülüğüyle, heyecanıyla, iktidardan kopartılmış, popüler / kitlesel kültüre dur demiş bir coğrafyadır amatör tiyatroların alanı. Köreltileni yeniden canlandıracak, sanatı yeniden yaşamın içine sokacak yeni bir dil bulunmalı, yeni bir yaşama biçimi gündeme gelmeli. Eski halkevlerimizi, hâlâ diri okul tiyatrolarımızı, eski sokak tiyatrolarımızı hatırlarsak bu kaynağın değerini abartmadığım anlaşılacaktır. Ne mutlu, ülkemizin koşullara boyun eğmeyen amatörlerine!.. Amatör tiyatrolar Prometheus’un ateşini yeniden insanlığın buyruğuna teslim edeceklerdir. İstiyoruz ki, ülkemiz amatör tiyatro denizi olsun! Güzel bir dünya için, barışçıl bir dünya için, bütün tiyatro emekçileri hep birlikte Heya mola!.” (10)
Kaynakça:
- Harvey “- Mary Chase , oyun teksti. Çeviren: B. Mardin- N. Serezli
- Arzu Tramvayı “- Tennessee Williams, oyun teksti , Çeviren : E.Damcı-N.Karakullukçu
- http://www.tiyatrotarihi.com/tiyatro_terimleri/amator_tiyatro_nedir.html
- http://oguzarici.blogspot.com.tr/2009/04/oguz-arici-turkiyedeki-amator.html
- Artun, Ali. “Sanat Emeği”, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s:159
- Artun, Ali. a.g.e. s:161
- Karagül, Cansu. “Alternatif Tiyatrolar”, Habitus Yayınları, İstanbul, 2015, s:133
- Konur, Tahsin. “Devlet-Tiyatro İlişkisinde Belli Başlı Sistemler”, Cilt:1, Ankara, Devlet Tiyatroları İç Eğitim Dizisi, 2001, s: 22.
- KORAD BİRKİYE, Selen. “Kültür Politikaları, Türk Tiyatrosu ve DT Örneği”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tiyatro Eleştirisi ve Dramaturji Bölümü Dergisi, Sayı:10, İstanbul, 2007,s:72
- http://www.tiyatrokeyfi.com/gundem/korkmuyoruz.html