Anadolu yakasında oyun izlemek güzeldir, Kadıköy Boa Sahne’de oyun izlemek ise çok daha güzeldir. Öncelik verdiğim, oyunlarını alkışladığım ve her fırsatta yine kendimi oyun izlerken bulduğum Boa Sahne’ye bu sezon sizin de gelmeniz için önemli dört nedeniniz var. Yeni oyunları “İstifra, Dünya Saat Mekan”, “Misket” ve “Mutlu Değilim Ama Kahrımdan da Ölmüyorum” ile sizleri dört dörtlük bir tiyatro keyfi bekliyor.
Bildiğiniz üzere, iki yıllık pandemi dönemi hiçbirimiz için zor olmadı, en çok da tiyatro için. Bir Cuma akşamı oyuncular selamını verdi, sonra belirsizlik başladı, üstüne kısıtlamalar, tam kapanmalar geldi ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bu zaman içinde tüm sıkıntılara göğüs germeye çalışan, süreci üretime dönüştürmeye çalışanların başında geldi Boa Sahne. Sancılı günler henüz geçmiş değil. Hala yıldırmalar, krizler ve imkansızlıklar devam ediyor. Ancak bu kadar soruna rağmen, dört yeni oyunuyla hem ayakta kalmaya hem de bizim sanata tutunmamıza yardımcı olmaya çalışıyorlar.
“İstifra”, “Misket”, “Dünya Saat Mekan” ve “Mutlu Değilim Ama Kahrımdan da Ölmüyorum” ile sezona bir armağan sunuluyor. En iyi metinler, en iyi yönetmenler, en iyi sahne tasarımcıları ve en iyi oyuncular bir araya gelerek Voltran’ı oluşturmuş ve ortaya da hikayelerini zihnimizde tekrar ettiğimiz, kavramlarını sorguladığımız, kahramanlarının şu an bile neler yaptığını merak ettiğimiz oyunlar çıkmış.
Sizlerin de listesinde olmalı dediğim bu oyunlara ve en’lerine gelin birlikte bakalım:
Dünya Saat Mekan
Nerede, neden ve ne zaman olduğunu bilmediğimiz bir yerdeyiz. Dünyada, bir mekanda ve saatin birinde… Spotların tek tek üstüne tutulduğu altı kişi var, bir de dış ses. Niye geldiklerini bilmiyorlar, dış ses bir olay diyor, haydi itiraf edin diyor, yoksa olacaklardan sorumlu değilsiniz diyor, başka da bir şey demiyor. Belirli bir süre veriyor, kimin suçlu olduğuyla ilgili karar vermeleri için ışıkları açık ve kapıyı kapalı bırakıyor. Altı kişi şaşkın, nasıl cevap vereceklerini bilmiyor ama daha ne olduğunu anlamadan ve sorgulamadan nasıl hemen başkalarını suçlayacaklarını ve masumiyet gömleğini giymeyi çok iyi biliyor. Sadece bir tanesi ayrık otu, nedenlerin, nasılların peşinde, her şeyi önce mantık ve akıl süzgecinden geçirmenin de. Sonuç, oyunun sonunda; kim suçlu, kim masum konusunda tahminleriniz bakalım yerini bulacak mı?
Boa Kısalar’la kalemiyle tanıştığım Aytekin Atabey, yine düşündüren bir oyunla bizi baş başa bırakıyor. Oyuncular, Erden Tunatekin, Gökay Müftüoğlu, Gökşen Ateş, Hazar Vurgun Çağıldıyan, Melissa Yıldırımer, Merve Bağdatlı ve cesur ayrık otu olarak takdirimizi toplayan Gökhan Gürün, sahnede iyi bir ekiple nasıl iyi bir iş çıkacağının en güzel örneğini oluşturuyor. Oyundan çıkarken sizlerin de temennisi, haksızlıklarla sınandığımız şu günlerde, hepimizin korkusuzca ayrık otu olarak hayatımıza devam edebilmesi olacak.
İstifra “Çıkrıkçılar Yokuşu”
Boa Sahne’nin yeni oyunları arasında yıldızlı pek iyi’yi, en çok hak edenlerden İstifra. Ankara’da Çıkrıkçılar Yokuşu’nda bir döviz bürosundayız. Toplasan 5 metrekarelik bir alanda, sürekli artan döviz kurlarıyla ekonominin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Telaşımız büyük; günde bilmem kaç defa o yokuşu çıkmak, para bozdurmak, inmek, inerken elimizde para dolu çantayı sımsıkı tutarak sokağın gürültüsüne, kalabalıklığına, tabelaların kargaşasına aldırmadan sağ salim büroya varmak. Müşteriden ziyade patron memnuniyeti daha bir önem arz ediyor. Evde ise bu sorunların üstüne düğün hazırlığı, yok mobilyaların alınacağı dükkandan, yok tutulacak evin tuvaletine kadar her kalemde anne ve kayınvalide arasında iyice boğulmak da var. Ve artık isyan bayraklarını kahramanımızla birlikte biz de göndere çekiyoruz.
Murat Eken‘in muhteşem performansı karşısında, bana 4 dakika gelen ama aslında 40 dakikalık oyunu, sonuna kadar nefesim tutarak izleyerek bir rekora imza atmış olabilirim. Turgay Korkmaz kalemiyle, Serkan Üstüner de yönetmenlik başarısıyla bizi Çıkrıkçılar Yokuşu’nu adım adım gezdirirken, Murat Eken ise sokağın hareketini sesini, kokusunu, tabelaların duruşunu, dükkanların vitrinini bile içimizde hissettiriyor. Tüm bunlar birleşince ortaya tadı damağımızda kalan bir oyun çıkıyor.
Mutlu Değilim Ama Kahrımdan da Ölmüyorum
En başta oyunun ismi izlemek için en büyük neden. Hepimizin şu anki ruh halini özetleyen Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum, bir iç dökme hikayesi. Hasret, söze çocuğuna vermeye çalıştığı uyku eğitimini anlatarak başlıyor. Buradan da bir bakıyoruz, kendi çocukluğuna gitmişiz. Zamanda yolculuk yaparken Pandora’nın kutusu açılıyor ve boşanan anne babanın çocuğu olarak travmalar, mahalle aşkları, okullar, öğretmenler, komşular, anneanne halleri derken ben de anneannemin sözünü hatırlıyorum: “ön tekerlek nereye giderse arka tekerlek de oraya gider.” Bir de derin dondurucu gerçeği var, ne demek istediğimi oyunda fazlasıyla anlayacaksınız. Tüm bunları okuyunca hüzünlü bir oyun olduğunuzu düşünebilirsiniz ama tam tersi. Hasret, evlere şenlik olayları, Sündüz Abla, Ayşe Teyze ve bilumum kendine has insanlarla anlatınca oyun da şenleniyor. Şahsen bir gün Sündüz Abla’yı evime çay içmeye bekliyorum.
Özge Korkmaz, önce müthiş gözlemlerle, belli ki hayatından ve çevresinde gördüğü kesitlerle hayran olunası bir metin yazmış. Sonra yetmemiş, bu çıtayı, karakterden karaktere girdiği, ağlattığı, güldürdüğü, karmaşık tüm duygularını bize de yaşattığı oyunculuğuyla tavana çıkarmış. Berfin Zenderlioğlu da yine yönetmen koltuğuna çok yakışmış. Serkan Kavurt’ın sahne tasarımının altını da ayrıca çizmek gerek. Bir dolap gibi görülen beyaz kutu, yeri geliyor bir kapı, yeri geliyor bir ev, bir koltuk hatta bir yatak oluyor ve tüm oyun boyunca da başrolü paylaşıyor. Hepimizin kendi ailemizden ve çocukluğumuzdan bir şeyler bulacağı bu oyunu izleyin, izlettirin.
Misket
İki köçeğin yaşadıkları, yaşayamadıkları, hayalleri, hayal kırıklıkları, geleceğe dair umutları, umutsuzlukları, misket havasında sahneye taşınıyor. Ersin ve Deniz’in, dansları ve kaderleri ortak. Darbukadan, terden, kokudan, zilden, çıngıraktan, eğlenceden ve askerlikten sonra sevgiyle, aşkla, dostlukla çocukluklarını büyütmelerinin hikayesini anlatıyorlar. Dans ederken güldüklerine, etrafa neşe saçtıklarına bakmayın, arkasında dokunaklı bir geçmişe sahipler. Birinin var olmaya çalışma ve artık kendisi olarak yeni bir hayata başlama çabası, diğerinin aile ve toplum tarafından bastırılmış özgürlüğü çatışıyor. Bu çatışmayı izlerken son sahnede önce öylece kalakalıp sonra da Deniz ve Ersin’e sarılmamak için kendimizi zor tutuyoruz.
Yeni yazarlardan Turgay Korkmaz’ın kalemini bu oyunda da konuşturduğu ve Kayhan Berkin’in her zaman olduğu gibi yönetmenliğinin hakkını verdiği Misket’te Turgay Korkmaz ve Orkuncan İzan’ı alkışlamaktan öte sahnede onlarla oynamak isteyeceksiniz. (Mesela hızımı alamayıp evde Misket havasına devam etmişliğim oldu). Kısaca Misket, mutlaka’laırnız arasında yerini alsın.
Gördüğünüz gibi, Kadıköy Boa Sahne’nin yolunu tutmanız için dört seçeneğiniz ve çok nedeniniz var. Bence bunlara “e) hepsi” seçeneğini de ekleyip tüm oyunlarda, hem sorgulayacak, hem düşünecek, hem de çok eğleneceksiniz. Kendinizden, çevrenizden ve gündemimizden çok şey bulacağınız bu özel oyunlar alkışınızı bekliyor. Şimdiden iyi seyirler!