kimimiz gurbete yeni düşmüştü benim gibi, kimimiz doğma büyüme istanbul çocuğuydu..
bikaç günde kaynaştık marmara iktisat’ın kantininde..
kızlı-erkekli 15 kişi kadar olmuştu çekirdek grubumuz..
***
o ekipten hiç kimse ‘’sevgili’’ olmadı nedense.. 30-35 yıl öncesinden gelip, bugün bile süren dostluğumuz çok özeldi çünkü..
zaman zaman içimize ‘’gelin’’ veya ‘’damat’’ sızsa da, çok sürmeden bize ayak uydurur, sırıtmazdı bunlar..
gerçi, kızlar gelinleri pek beğenmez, erkeklerse damatlara mesafeli dururdu, ama olsun, grubun şanındandı bu..
***
erdinç bizdendi..
hem öğrenci, hem iş adamıydı.. arabası, ofisi falan vardı daha o yaşta.. hep işten-güçten gonuşur, bizi sinir ederdi.. arada bi ofisine çay içmeye gitmekle birlikte;
masalar, dosyalar, hesap makineleri, telefonlar, personeller?
erdinç’in ne iş yaptığını bi türlü çözemezdik?
o’nun henüz okula gelmediği dakikalarda, aramızda;
-‘’ulan bu erdinç tam olarak ne iş yapıyo acaba’’?
-‘’muhasebeci falan mı yahu’’ gibisine dertleşir, çocuğa ayıp olur deyu tam da soramazdık..
***
görürsünüz, ben öğrenecem dedim arkadaşlara.. bigün yemekhanede cesaret edip, ağzından işi hakkında bi fikir verecek bi laf yakalamaya çabaladım;
-‘’eee, erdinç paşam, işler nasıl’’?
-‘’bildiğin gibi apocum, hep aynı’’!!
-‘’eh iyi valla’’!!
yine bi ipucu alamamıştık.. arkadaşlar yan masadan bana bakıp homur homur ettiler hepbir..
***
yarıyıl dinlencesinde giresun’a geldim ben.. istanbul’da kalan, veya kimi lüleburgazlı, kimi kıbrıslı, kimi balıkesirli olup memleketlerine dağılan arkadaşlarımızla bi ay boyunca korkunç bi mektup trafiği yaşadık..
postacı abi şaşıp kalıyordu.. hakyemez apartmanına, tarihinde bu kadar mektup gelmemiştir dedi bigün bana, şaka ve şikayet yollu..
harbiden birbirimizi çok özlemiştik ve hal hatır faslından sonra mektuplarımızın ana konusu erdinç’in ne iş yaptığına dönüyordu.. herkes bi tahmin yürütüyor, ama bi sonuca varılamıyordu..
erdinç’le de mektuplaştım tabi.. o kısa sürede ikişer adet mektup yazabilmiştik birbirimize anca..
birinci mektubumu ‘’işlerin nasıl kardeşim’’ diye bitirmiştim.. ‘’aynı apocuğum’’ diye yanıtlamıştı..
ikincisindeyse biraz daha uyanık davranıp ‘’ofiste durumlar nasıl erdinç’’ gibi yuvarlak bi girizgah eyledimdi.. bekledim ki ofisini anlatırken bişeyler anlayabileyim.. ne gezer?
mektubunu;
-‘’ofisteki durumları sormuşsun kardeşim, noolsun, bildiğin gibi’’ diye sonlamıştı erdinç..
annemle babamın ellerinden öpüyordu bi de..
***
ikinci yarıyıl başladı.. fındıkkale’den inip doğrudan okula, kantine koşmuştum..
kucaklaştık bütün grup..
erdinç o hafta gelmedi..
uğradık ofise..
çok işi vardı..
-‘’nasıl gidiyo erdinç’’ dedik
-‘’aynı abi’’ dedi..
***
mart-nisan-mayıs çabucak geçti gitti.. bu arada canım arkadaşlarımın hepsi ‘’yarı giresunlu’’ olmuştu sayemde..
merak ettiler memleketimi çok.. yaz tatilinde birer ikişer şehrime gelip, bizde kaldılar onar gün falan..
babam en çok erdinç’i bi halta benzetti.. diğerleri aynı benim gibi zıpır birer hergeleydi çünkü.. gendisi de bi işadamı olan babacaazım, sık sık erdinç’e ‘’işlerin nasıl bakalım oolum’’ diye soruyor, ama;
-‘’piyasa hep aynı kaya amca’’ cevabıyla yetinmek zorunda galıyordu..
zaten hep beraber rakı / bira içiyorduk.. beş dakka sonra ne gonuşuk edildiğini unutuyorduk haliyle..
***
4 yıl sonra erdinç okulu bitirdi.. arkadaşların çoğu da öyle.. hemen hemen bi ben kalmıştım gruptan ‘’nöbetçi’’ olarak.. 2 buçuk yıl daha okuyacaktım okulumda..
çok şükür, erdinç’le aynı mahallede otururduk..
babam rahmetli oldu bu arada.. cenaze dönüşü beni bağrına bastı erdinç’in ailesi.. hemen her gece yemeğe çağırdılar.. istanbul’da, hadi gündüz manitam var idi, ama geceleri yalnızdım, boynum büküktü, kimseyi görmek bile istemiyordum, ama zorla gelip evden alıyordu beni erdinç kardeşim..
-‘’apocum hadi topla kendini, böyle hayat geçiremezsin’’
-‘’tamam lan sus, iyiyim ben’’
-‘’hadi bütün grubu topladım, kumkapı’da buluşacaz birazdan’’
-‘’tamam geliyorum’’..
kumkapı’da da kadehleri tokuşturdukça erdinç’e işlerin nasıl dedik, kurnazca..
-‘’aynı lan, bildiğiniz gibi’’ dedi..
***
erdinç’i askere ben uğurladım..
-‘’ofise kim bakacak oolum’’ dedim vedalaşırken..
-‘’babam halleder, işler zaten aynı’’ diye diye gitti..
***
düğünündeyse ben askerdeydim.. sırf hıyara ayıp olmasın diye izinli istanbul’a geldim..
bütün grup uzun bi süre sonra ilk kez bi aradaydık.. gerek nikah salonunda, gerekse düğün yapılan restoranda hep erdinç’i konuştuk..
-‘’yahu bunca yıl geçti, erdinç’in ne iş yaptığını öğrenebilen var mı’’ dediler.
-‘’yok be kardeşim, şimdi gelen çelenklere baktım, neredeyse dünyadaki bütün meslek gruplarından çiçek gelmiş, valla biyere varamadım’’ dedim..
***
en son geçtiğimiz günlerde fenerbahçe basketbol takımının Avrupa şampiyonluğu nedeniyle aradım kardeşimi;
-‘’paşam kutlarım şampiyonluğunuzu, hayırlı olsun’’
-‘’sağol apocuğum, siz de futbolda iyisiniz’’
-‘’ne var ne yok erdinç, bacım nasıl, çocuklar nasıl’’
-‘’iyiler apocuğum, seninkiler napıyo’’
-‘’sağol valla iyiyiz işte, senin işler nasıl kardeşim’
-‘’aynı apocuğum’’..
***
Allah gecinden versin.. erdinç bigün vefat ettiğinde, cenazede de biz sınıf arkadaşları başrolde olacaz mecbur.. imam;
-”rahmetli erdinç bey kardeşimizi sağlığında nasıl bilirdiniz” diye sorunca ne diyeceğiz.. tek derdim budur..
-”valla hocam, tam bilmiyoz, en son aynıydı”!!!