Baba öleli 20 ay olmuş. Üç oğlan bir kız evladı var. Hepsi evli; oğlanların hepsi üniversite mezunu meslek sahibi. Kardeşler arasında şu ana kadar açılan miras davalarının sayısı yirmi altı. Anladığım kadarıyla bizim toplumda bu o kadar ender olan bir durum değil; ailenin büyüğü öldükten sonra varisler birbirine düşüyor ve yıllarca, ama on yıllarca süren davalar açılıyor. Sözünü ettiğim ailenin erkeklerinden biriyle konuşma imkânım oldu, ordan burdan çocukluktan bahsederken babasıyla ilgili bir anısını paylaştı. Babamdan para istediğim zaman hemen yaka cebinde taşıdığı kağıt kalemi çıkarır paranın miktarını yazar, bana imza ettirir, sonra parayı verirdi, dedi. Baba işini çok iyi yürüten başarılı bir inşaatçı imiş. Kendisinin izniyle bir soru sordum: İçinde büyüdüğünüz ailenizin yaşayan ana değerleri ne idi? En temel beş değer mesela? Yüzüme bakışından neyi sorduğumu pek anlayamadığını gördüm. Ve “sevgi konuşulur muydu, birbirinizi sevmeniz ve saymanız üzerinde durulur muydu?” diye sordum. Bana göre manidar bir cevap verdi: “Para konusu çok önemsenir ve neye, ne kadar harcadığımız konusunda sorumluluk almamız üzerinde ısrarla durulurdu. Babamıza saygıda kusur etmezdik. Ama sevgiden söz edildiğini hiç hatırlamıyorum.”
Burada kimsenin günahını almayalım; hiç kimseyi suçlayacak durumda değilim. Ama ortada duran 26 tane miras davası var ve bu insanlar aynı ailede büyümüş, aynı ana babanın çocukları. Nerede büyüdüklerini de sordum. Türkiye’nin Güneybatısında elli bin nüfusa sahip kasabalardan birinde. Yani tam Anadolu kasabası, Anadolu ailesi ve Anadolu kültürü. Beni düşündürdü; siz ne diyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz, merak ediyorum. İlgi ve emeğiniz için teşekkür ederim.