27 Mart. Bu yıl Tiyatro Günü uluslararası bildiriyi Peter Sellars, Türkiye’dekini ise meslektaşım, arkadaşım Seçkin Selvi hazırladı. Her ikisinde de tiyatronun barış tutkusuna gönderme yapılması, “insanca yaşanan ortamlar” arzusu boşuna değil. Şiddet bağımlısı bu dünyada ve toplumda başka türlüsü düşünülemez. Aşağıdaki de benim manifestom:
KARANLIKTAKİ IŞIK
Işıklar söndü. Karanlıktayım. Bütün salon karanlıkta… O büyük karanlıkta perdenin açılmasını bekliyorum.
Tek başımayım. Ama yalnız değil. Omuz başımdakilerle birlikte atıyor nabzım.
Perde ha açıldı ha açılacak. Soluğumu tutuyorum. Bir törene ilk adımımı atmanın heyecanını duyuyorum içimde.
Soluğumu tuttuğum o an, o heyecan için seviyorum tiyatroyu.
Ve işte perde açılıyor. Ve ardında ışık!
Perdenin ardından bana ulaşan sahnedeki ışık için seviyorum tiyatroyu.
Işıkla birlikte sonsuz bir birikim…
Yüzyıllar öncesinden ya da günümüzden birileri önce düşledi bu oyunu. Düşünü sözcüklere döktü, kâğıda döktü.
Birileri bu yazıları kendi düşünün bir parçası saydı; yeniden ama bu kez sahne üzerinde yarattı.
Birilerinin bu düşleri, başkalarının düşleriyle, anlatılarıyla örtüştü; müziğe, dekora, aksesuara, maska, ışığa, koreografiye dönüştü.
Ve birileri oyunculuk güçleriyle, bu düşleri yeniden yorumladı. Tümü bir araya gelip, düşleri gerçek; anlatıyı hepimizin kıldı.
Bu birikim için seviyorum tiyatroyu.
Düşleri gerçek; anlatıyı hepimizin ve benim kıldığı için seviyorum tiyatroyu. Onca emek, onca alın teri, onca yaratıcı güç ve onca coşkuyu bir arada yoğurduğu için seviyorum tiyatroyu…
Ve işte perde açıldı. Ardından ışık… Karanlıktaki ışık…
Işıkta en bildiğim ya da hiç bilmediğim dünyalar, toplumlar, bireyler… Işıkta, dünyanın ve insanın değişebilirliği…
O ışıkta, kendimi ararken başkalarını keşfediyorum. Başkalarına yöneldiğimde kendimi tanır gibi oluyorum.
O ışıkta belki sorularıma yanıt bulamıyorum ama soruları çoğaltıyorum.
O ışıkta, bir soluk, bir duruş, bir susuş, bir bakış, bir fısıltı, bir renk yeryüzünü kucaklamama yetiyor.
O ışıkta, bir yüz, bir insan, yıldızlara uzanmama yol açıyor.
Yeryüzünü kucaklamaya, yıldızlara uzanmaya olanak tanıdığı için seviyorum tiyatroyu.
O ışığı var etmek için en az iki şey gerekiyor: Sahnede bir insan.. Ve sahneyi izleyen bir insan. İnsandan insana bu dolaysız ilişki için seviyorum tiyatroyu.
Karanlıktaki ışığı yakalamak bir tutkudur. Bu tutkuyu seviyorum.
Dünya Tiyatro gününüz kutlu olsun!
GÜLÜMSEMENİN GÜCÜ VE AYDIN ENGİN
Sevgili Aydın Engin,
Sen gideli, hayattayken yüzüne bakmayanlar bile methiyeler düzmeye; kin ve nefretten beslenenler ise suçlama yarışına girişmeye başladılar! Sen olsaydın, bundan kesin bir “Devr-i Yalakalık” oyunu daha çıkarırdın!
“Devr-i Süleyman” oyunuyla girdin benim gibi tiyatro tutkunlarının hayatına. Yıl 1967’ydi: Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Umur Bugay ve Müjdat Gezen’le birlikte Halk Oyuncuları’nı kurduğunuzda. Yazdığın ve yönettiğin o oyun, fırtına gibi girdi yaşamımıza. Tiyatroda nitelikli eleştirel gülmecenin yolunu açarken aynı zamanda devrimci olmanın illaki asık suratlı olmadığının örneğini veriyor; o dört ölümsüz oyuncuyu da bize armağan ediyordu.
Tiyatroyla başlayan; gazetecilik yıllarında ilerleyen, hele birlikte çalıştığımız dönemlerde iyice pekişen dostluğumuzda, senden en çok neyi öğrendim biliyor musun: Gülümsemenin gücünü… ( Mehmet Aksoy, Tan Oral, Halit Kıvanç üzerine yazdığın değerli kitapları, muhteşem gözlemciliğini sergilediğin gülmece kitaplarını şimdilik bir yana bırakıyorum.) Bir gülümsemenin, en ağır silahlardan daha güçlü olabileceğini senden öğrendim.
Yeni Ortam (hem dergi, hem gazete) Politika, Cumhuriyet (1992-2002 ve 2014-2018), Birgün, Agos, T24’e katkıların için, hayatımızı zenginleştirdiğin, güzelleştirdiğin için sonsuz teşekkürler.
Oya Baydar’a, Ekim’e, tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.
ZEYNEP ORAL
Kaynak:https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zeynep-oral/yasasin-tiyatro-1919730