her şey, bu akşamda senden gayri hepsi var
ah gelin olmadan giden yar”…
Can Akengin’in dizeleri bunlar. Bence, edebiyatçılığını en görkemlice döktürdüğü olağanüstü sözcükler… Nedense, hak ettiği bilinirlikte değiller ama?
Elbette dünyanın en iyi şairi değil Can Akengin, ama bu dizeleri benzeri yedi cihanda az bulunur türden.
***
Çok da ezber bozmadan. Bazı tabuları, yerinde ve rahat bırakarak. Bikaç bilgi verebilirim size.
Can’ın; hep anlatıldığı üzre Bursa’da akrabaları yok. Vefatıyla yaşama küstüğü, kendini harap ettiği ve nihayetinde acısıyla inzivaya çekildiği bi nişanlısı falan da yok.
Eh öyleyse, bu ve benzeri pekçok şiiri neden var?
Eskilerin “muhayyile” dediği hayalgücünden ibaret bişey bu durum. Yalan değil, gerçeği gizlemek değil, kabahat değil.
Sadece hayal.
***
Can Akengin, aristokrat bi ailenin en küçük çocuğu. Üç dadı, dört aşçı, beş hizmetli vb. vb. ile konaklarda büyüyen biri.
Tüccar ve çok zengin bi baba… Deniz filosu sahibi, Mahmut Kaptan. Dönemin yaşam tarzı elverdiği için çok eşli bi erkek, aynı zamanda.
Annesi, gayrı müslim. Hürmüz Hanım. O’nun da ikinci evliliği. Can’ın hayattan yediği “ilk gol” ne hazin ki annesidir.
Neden? İstenmeyen ve sülalece dışlanan bi kadın çünkü. Kuma gelmişsin konağa, aşırı güzel bi kadınsın, bi de Müslüman değilsin üstelik. Hadi, mirası da bölecen!
Büyük suç yahu!!
(Şimdi mezaryeri bile belli değil Hürmüz Hanım’ın. Gömüldüğü yazılan mezar, boş bugün. Öylesine dışlanmış)
***
Doğuştan “uçuk” biridir Can. Ticaretle, mal-mülkle, para-pulla en ufak bi alakası yoktur. Çok şık giyinen, çok para harcayan, çok alkol tüketen, sanata ve edebiyata çok düşkün, nerde akşam orda sabah yaşayan bi insanoğludur.
Bunlar, taşıdığı soyadı ile pek bağdaşmaz. Muhtemelen çok fırçasını işitmiştir. Yediği “ikinci gol” budur.
Yani nasıl olur da Can, babasının işinin başına geçmez, gidip de bi yazıhanede oturmaz? Kendi gibi zadelerden bi kızla izdivaç yapmaz.
Tam tersi, ola ola şehrin gayri müslim kantocu kızına aşık olur?
***
Şiirlerinden daha güzel olduğunu iddia ettiğim nesirlerinden birinde kendisini bi tablodaki yelkenli tekneye benzetir Can Akengin.
O tablo, Hacıhüseyin Mahallesi’ndeki bi kahvehanede yer alır. Rüzgardan şişim şişim şişmiştir yelkenler. Ama rıhtıma bağlıdır, kalın halatlarla. Bi yere gidemez.
Bi insan, yaşamında çektiği çileyi anca böyle net özetleyebilir!
***
Bilgi Yurdu Başkanı’dır da Can Akengin. Pek çok güzel icraata imza atarlar, arkadaşlarıyla. Günümüze taşıdığımız İzler Dergisi, Temsil Heyeti, Tedrisat Bölümü, Musiki Grupları bunlardan sadece bikaçıdır.
Ama? Nasıl olduysa? Atatürk‘ün Bilgi Yurdu’nu ziyaret ettiği o kutsal günde, Can ortalarda yoktur? Evet evet, bi kurum için olup olabilecek en anlamlı günde, o kurumun o pek meşhur, o çok faal başkanı kayıptır? Ve konuya ilişkin tekbi kayıt da bulunmamaktadır?
Ben, bildiğim bazı parçaları birleştirerek yazayım; Bilgi Yurdu ekibinde fikir ayrılıkları vardır. Derneği, kısa sürede kapanmaya götürecek önemdedir bu sorun. Başkan, mutlaka bişeyleri protesto etmektedir o gün.
Ve ve ve Can, çok üzülür, Bilgi Yurdu yok olunca, “Üçüncü gol” de budur.
Bu yaşam öyküsünün finalinde Can’ın inzivaya çekildiği görülür. Şebinkarahisar, Alucra… Şehre en uzak ilçelerimiz…
***
İşte bizler de yeni kuşak Bilgi Yurdu ekibi olarak Temsil Heyeti’ni (tiyatro kolumuz) Şebinkarahisar turnesine götürdük ilkin. İnsanlara hediye olarak İzler Dergisi sunduk.
Çünkü Can’ın bizzat içinde olduğu iki branş tiyatro ve edebiyat idi, yüz yıl evvelki Bilgi Yurdu’nda.
Elimden geldiğince sürdürüyorum bu geleneği günümüzde. Can Akengin’in manevi koltuğunda oturan kişi olarak, bu iki birimimizin de bizzat göbeğindeyim.
***
Biz, çok mutlu döndük Şebinkarahisar’dan.
Bilgi Yurdu’muza gösterilen ilgi gözlerimizi yaşarttı.
Ve iliklerimize değin duyumsadık ki, Can’ımızın ruhu da bizimleydi. Yıkık bi değirmende miydi, Tamzara’daki bi kuyuda mıydı, orasını yüce yaradan bilir.
Gün boyu fısıldadı durdu kulaklarımıza Can;
-Aferin evlatlarım size!
“biz
incirle ceviz
gibi çiçeksiz
meyve verenlerdeniz”.
And olsun!