Pınar Çekirge, 23 Mart 1973’de aramızdan ayrılan Şevkiye May’ı yazdı..
Bir varmış, bir yokmuş. Böyle başlar bütün masallar. Ne tuhaf, mitolojide neredeyse tüm kahramanların yazgıları önceden bellidir.
Haldun Dormen‘in “Unutulanlar” programında, Hümeyra‘nın yorumuyla tanımıştım Şevkiye May‘ı.
“Yalnızlığı taşıyamıyordu Şevkiye Abla” diye anlatmıştı Füsun Erbulak bir konuşmamızda.
“Yunanistan’da Kaluta Kardeşlerle oynadığı müzikalleri, Lüküs Hayat operetindeki Şadiye rolünü, ‘Memiş, Memiş ah sevgilim / Tıp tıp eder bak yüreğim’ şarkısını özleyerek intihar etti” demişti.
“Yazlığa giderken uğramıştık; jübile sonrası satın alabildiği evine. Kiralık bodrum katı Elmadağ’daydı. Son masa örtüsünü, kapıcı Marika’ya verdiğinde çok söylenmiştim. Vere vere hiçbir şeyi kalmamış kadınlardandı Şevkiye May. Verdikçe sevinen bir kadın. Yazlığa gelmek istemişti bizlerle. Araba tıka basa doluydu. İki kedimizi de götürüyorduk Selim Paşa’ya. ‘Daha sonra gelir seni alırım’ demişti Altan. Ertesi sabah intihar ettiğini okudum gazetelerde. Minnacıktı haberleri. Fotoğrafı bile kullanılmamıştı çoğunda. Bizimle gelseydi, ölümünü erteler miydi, saplantısı yakamı bırakmak bilmedi.”
“Şevkiye May güzeldi. Büyük oyuncuydu. Havagazı musluğu öldürdü O’nu…”
Başının altına bir gazete sermiş, mutfak pencerelerinin hava deliklerini seloteyp ile tıkamış, kapının altına da bezler sıkıştırmış. “
Burhan Arpad ile yaptığı röportajı hatırlıyorum şimdi :
“Kundağım sahnede açılmış diyebilirim. Gerçi babam Komik-i Şehir Şevki Efendi’nin yüzünü pek az hatırlarım. Ben dört yaşımdayken öldü. Fakat annem Mari Ferah’la sahne sahne dolaştım o seneler. Hatta bir ara sahne gerisinde kantocuları seyrede seyrede aynı şeye heveslendiğimi gören Naşit Bey’den bir temiz azar işitmiştim. Sahneye ilk çıktığımda henüz Fransız Mektebi’ne gidiyordum. Çok geçmeden Sörler işi anladılar ve kapıyı gösterdiler bana. Okul hayatım bitmişti. Sonrası malum. Sahir Opereti, Süreyya Opereti. Raşit Rıza ve arkadaşlarıyla ilk Atina seyahati. Çardaşlar, Mariçalar, Lüküs Hayatlar.”
Şevkiye May, işte tam o esnada havagazı musluğunu sonuna kadar açtı.
Geriye kalacak olan unutuluşun uçsuz bucaksız melodramıydı kuşkusuz. Türkiye Tiyatrosu’nun gelmiş geçmiş en büyük subretinden, Şevkiye May’dan bize kalan o melodram. Bir ağıt. Bir tragedya. Derin hayal kırıklıkları. Fotoğraflar. Hepsi bu!
Sahne makyajını sildi usulca. Gözlerini kapattı. O alkışları içinde tutsak etmek istedi. Tutsak etmek, ruhunun derinliklerinde bir yerde saklamak ve her dilediğinde sakladığı yerden çıkarıp o alkışları yeniden yeniden yaşamak… Mutlu rüyaları tekrar yakalamak mümkün müydü?
Asaletmaap, Saz Caz, Deli Dolu, Kontes Mariça, Su Kızı, Üç Saat, Çardaş, Peer Gynt, Ayı Masalı… O oyunlar, operetler. Hep o dinmeyen alkışlar. Sahir Opereti, Raşit Rıza, Süreyya Opereti, İstanbul Şehir Opereti, Ses Opereti, Maksim Tiyatrosu, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Dormen Tiyatrosu… Anılardan anılara aktarılan Şadiye, Lizzi, Ştassi yorumları.
Burhan Arpad’ın sesini duyar gibi oluyorum yeniden :
“Dikran Çuhacıyan, Muhlis Sabahattin, Serope Bengliyan, Kharik Toloyan, Mahmut İbrahim, Sezai Namık, Salah Cehdi, Suzan Lütfullah, Ömer Aydın, Hazım Körmükçühepsi öldü ! Yarı tok, sıkıntı içinde, başları darda öldüler. Hepsi! Çoğunun yattığı toprak parçası bile pek bilinmiyor. Başlarına bir taş olsun koyan olmadı.”
Ramp ışıkları sönmüş, perde kapanmıştı.
Kendi yaralarımda buldum Şevkiye May’ı. En çok kendi yaralarımda.
PINAR ÇEKİRGE
Kaynak: Arpad, Burhan. Perde Arkası, Yedi Tepe Yayınları, İstanbul, 1959