vatanıma bi iblis gibi çöreklenmiş huda-par zihniyetinin seçim vaadlerinden başlıcası; “kimsesiz kadınları sahiplendirmek” idi, unutmadınız di mi?
bu Allahsız heriflerin bi kökü kökeni var, durduk yere uydurulmuyo bu laflar.. vakt-i zamanında, sanırım osmanlı dönemidir, unuttum yılını, anadolu’muza tebliğci yavşaklar gelmiş arabistan’dan.. bu heriflere, dul veya bekar kadınlarımız imam nikahıyla verilmiş, bilmemkaçıncı göbek nenelerimiz yani..
giresun’da da çekilmiş bu iğrenç peşkeş..
***
ad vermeyecem, hepinizin tanıdığı, benim de can kardeşlerimden biri, bu anlamda torundur giresun’da..
o sapık tebliğciden ötürü mirasa konmuş bi de..
-gürselcim, ben hemen kabe’nin yanındaki bi arsanın hissedarıyım, biliyon mu? dedi..
-oolum kimseye deme, satsan satamazsın, kiraya verecek olsan hiç veremezsin, günah olur ulan, resmen Allah’ın malı orası, dedim..
***
günümüz sosyal medyasında fenomen olmuş çok benzer bi görseli var bunun..
adam, apartman yaptırmış, belki temiz dindardır, belki pis bi din taciridir, giriş kapısına “mülk Allah’ındır” yazdırmış, ki çok doğrudur..
5 katlı falan, 10 daireli filan bi apartman bu.. hemen ilk kattaki dairelerin birinin camında ilan var ama;
“sahibinden satılık daire”!!!
eh be gardeşim insan biraz dikkat eder daa!
***
karaduta yaslandım
yağmur yağdı ıslandım
kınamayın ahbablar
şeker ile beslendim..
***
yürüyüşlerimde pek geçtiğim bi muhit diğildir, yeni fark ettim zaten ve bi süredir hep oralarda sürtüyorum..
karadut ağacı var.. dalları yola sarkıyo.. dut ağacı var.. dalları yola sarkıyo.. gül ağacı, mor menekşe, sarı papatya, hepsi var..
özenle kolaçan ettim, kezlerce bakındım, sahipli bi mekan diğil, karayolu kıyısında, hafiften yüksekçe bi yer.. doğal tamamen..
sözcüğün tam anlamıyla mülk Allah’ın yani..
durup durup dut yiyorum, durup durup gül kokluyorum..
kimi kez tam karadutun altında bekliyorum, 10 dk içinde düşmezse, 11. dakkada düşüyo bi tane dut mutlaka, havada yakalayıp yiyorum..
***
basıp basıp geçmiş insan müsveddeleri, kaldırım hep dut lekesi..
derya içre olup deryayı bilmez gafiller!
sonra şaşarsınız tabi, bu şehrin iki yakası neden bi araya gelmiyo?
***
bencileyin, hz ali öğretisine gönül vermiş, 4 kapıya 40 makama iman etmiş bi kardeşinizim..
marifet mi dediniz? hüner yani.. göstermekteyim işte hünerlerimi Allah’ın herbi günü..
tarikat mı dediniz? yol yani.. yolum Mustafa Kemal’in yoludur..
şeriat mi dediniz? ahlak yani.. dinle yobazlıkla alakası yoktur.. Allah’ın göynünü incitmemektir yaşama nedenim..
hakikat mı dediniz? işte onu bilemem.. hakikat denen ol erişilmez güzelliğe yalnızca hz ali’nin de aralarında bulunduğu 40lar meclisi erebilmiştir..
benim o kutsal ırmakta bi damlacık kadar hükmüm yoktur.. layıķ olmaya çalışıyorum sadece..
sizlere, evin kapısından çıktım, bilgi yurdu’muzda bi koltuğa oturdum gibi görünür.. sizlere, millet bahçesi kapısından girdim, hep aynı sandalyeye oturdum gibi görünür..
çok da kurcalamayın, tevekkül tû tealAllah diyip geçiverin..
***
karadut oyulur mu
güzele doyulur mu
güzel seven yiğidin
kolları yorulur mu?
***
bizim giresun gocagarıları, asla edepsizliğe kaçmadan müstehcen gonuşmaya bayılırlardı..
müstehcen sözcüklerden rahatsız olmamak da göstergesi diğil midir, çağdaşlığın bi nevi?
tam bilemedim ben de? öyle gibidir sanki?
yani odur ki demem, bu türkü şükür giresun yöresinin diğil.. o yorulmayan organ, bitek kol mu olurdu sanırsınız?
***
çoğu türkü nakaratıyla biter.. hadi, ben de öyle yapayım..
Allah’ın, kendi mülkünde bikaç gündür bana o çiçekleri görmeyi nasip etmesinin bi anlamı olmalı;
gel gülüm etme gülüm
mor menekşe sümbülüm
ben senden ayrı düştüm
sensin benim sevdüüm..