90’ların başı… Hem de çok başı…
Daha 20 kusürlü yaşlarındaydım ömrümün. Toktamış Ateş’in bi köşe yazısını okumuşum Cumhuriyet’te. Nasıl güzel bi yazı, nasıl güzel bi yazı, söz bulup anlatamam şimdi.
Üç aşağı beş yukarı, sonuçta, aynı insanlarız. Okuruyla, yazarıyla bütünüz. Öfkelendiğimiz şeyler aynı, duygulandığımız şeyler aynı. Birbirimizi kandırmanın haceti yok!!
Yakın zamanlarda olduğu gibi bi ”soru işareti” diğil, o benzersiz gazete. Adam gibi, dimdik ayakta.
Tunç siperi.
****
Özetleyeyim;
Tesadüfen bi asker uğurlama törenine denk gelmiş Toktamış Hoca, sanırım bi otogarda falan. Davullar zurnalar, konvoylar klaksonlar, şarkılar türküler… Sevinip-duygulanmış. Coşup-taşmış. Dellenip-çocuklaşmış. Oturup döktürmüş sonra sözcüklerini.
Duygu yüklü, tüyleri diken eden bi yazıydı Allah için…
****
Bulmuş da mecrasını, ne güzel akıp gidiyordu Hoca köşesinde.
-”Bunlar bize özgü şeyler” diyordu örneğin. ”Böyle güle oynaya, hoplaya zıplaya, gururla askere mi gidilir, dünyanın başka yerinde” diyordu. Nedir bu duygu, nasıl olur yahu, deyip deyip sorguluyordu.
Özal’lı yıllar, o yıllar. Başbakanlık’tan Cumhurbaşkanlığı’na yeni geçtiği, henüz ”borusunun çok öttüğü” demler. Güya demokrasi getirmişti ya Turgut Bey memlekete, kimin haddine askerliği sevmek, askerimizi övmek? Böyle bi konuyu işlemek büyük cesaret gerektiriyordu o dönem.
Geri kafalılıktı bu, değişen dünyaya ayak uyduramamaktı bu!!! Postal yalayıcılıktı bu!
Yiyiverirdin yaftayı.
Nasıl benziyor di mi, günümüz madrabazlıklarına?
****
Serde delikanlılık var tabii, o seneler benim de kendimi yeni yeni bulduğum bi zaman dilimiydi. Açıkçası, her Türk vatandaşının kendini dünyanın en önemli adamı sandığı yaştaydım. Öğrencilik için geldiğim büyük şehre alışmış, iyi kötü bir çevre edinmiş, 40 yıllık İstanbul’lu gibiydim filan.
Kitap devirmediğim gece yoktu. Konsermiş, tiyatroymuş.. Sergiymiş, müzeymiş.. Filmmiş, imza günüymüş.. Baleymiş, operaymış.. Kaçırdığım etkinlik yoktu.
Söylemesi ayıp, ilk kitabımı bile yazmaya başlamıştım ki o sıralar, bendeki cürete bak. Yaşım ne, başım neydi daha?
Kendimi iyice bi halt sanıyordum ya hani; bu gazla aradım bi gece vakti Toktamış Hoca’yı, ev telefonunu binbir tane ricayla Gazete’den bulup;
-”Ben bi okurunuzum, bugünkü yazınız için aradım, kutlarım sizi Hocam” deyiverdim özetle. Bende bi heyecan, bi heyecan. Hoca’daysa benden beter…
Nasıl seviniyordu nasıl, o koskoca adam. İçeriden sevinç çığlıkları geliyordu ben konuştukça, saygıdeğer eşi midir, yoksa sevgili kızı mıdır, nerden bileyim? Duyuyorum işte kulaklarımla, nasıl seviniyorlardı ailecek, nasıl…
Besbelli ki Ateş ailesi bu yazıyı çok önemsemişti, ne diyeyim?
****
Hiç kapatmak istemedik o telefonu.
-”Bak Gürsel kardeşim, bu duyguyu tanımlamak zor” diyordu karşımda, Toktamış Ateş. ”Bizler ne doğuluyuz, ne batılı, ancak böyle açıklanabilir bizdeki asker sevgisi” diyordu. ”Güle oynaya ölmeye gitmek ne demektir” diyordu. Unutmadan, bi de ” Genlerimizde var bu duygu, değiştiremeyiz” diyordu.
Sonra?
Bizi biz yapan kimi değerlerden söz ettiydik az biraz. Mustafa Kemal’den, Kuvva-i Milliye’den. Bizi bizden uzaklaştıran kimi adamlardan dert yandıydık az biraz. Evren’lerden, Özal’lardan…
Birbirimizi onurlandıran, motive eden, yüreklendiren güzel sözcüklerle vedalaştık eninde sonunda.
Rüya gibi bi görüşmeydi, bencileyin için.
****
Nedendir bilmem?
O günden beri hiç işim olmadı Toktamış Hoca ile. Bi kez olsun denk gelmedik bi ortamda, bi köşede. Ne yalan söyleyeyim, okumadığım yazısı yoktur ömr-ü hayatımda, ama başka da hiçbi köşe yazısıyla kendimden geçmiş diğil idim.
Benim ömrüm bi yerlere savruldu, onunki başka bi yerlere zaman içinde.
Okuru olarak koptum Hoca’dan, yaşam bu, napiyim?
Epeyce zaman sonra, günün birinde, değiştiğini duydum Hoca’nın. Mustafa Kemal’i de, Kuvvacıları da terk ettiğini, cemaat ile can ciğer olduğunu okudum, anladım, algıladım kimi uyduruk sütunlarda. Hayal kırıklığına uğradım.
İyi de?
Benim, o gece, telefonda, kulaklarımla duyduğum çığlıklar ne
olacaktı?
****
Ardın sıra bi kitap yazardım Hocam. Kalınca bi kitap… Benim için zor diğildi. O telefondaki sesinin renginden gerekirse bi destan da çıkartırdım belki. Biraz mizah, biraz hüzün katar, süslerdim iyice.
Ama, değmezmişsin.
Vefat edeli 7 sene olmuş, aklıma düştün nedense?
Yine de nurlar içinde yat. Hayır duan benden olsu