Aydınlar, özellikle muhalif aydınlar bayılırlar adalet ve eşitlik söylemlerine. Peki, sanatçının eylemleri ile söylediklerinin arasında bir tutarlılık aranmalı mı? Siyasi yönetimlerden beklediğimiz düzenin, demokratik söylemlerin önce kendimizde de gerçekleşiyor olması gerekmez mi?
Hep varolan, fakat kimsenin yüksek sesle dile getirmediklerini konuşalım. Kulis fısıltıları derler ya… Hah! Onlardan bahsedeceğim size…
Temmuz, Ağustos ayları tiyatroların yeni sezona hazırlık zamanlarıdır. Oyunlar ve oyuncular seçilir. Tiyatro metinlerine telif ödememek için eli kalem tutan arkadaşlara siparişle oyunlar yazdırılır, klasik oyunlar uyarlama adı altında tekrar tekrar servis edilir. Başta kurumsal tiyatrolar olmak üzere, tiyatroların bazıları yerli yazarları desteklemek için oyun yazma yarışmaları düzenler ve yazılan oyunların seçilmese dahi tüm haklarını gizli tutarlar. Onk ajans sayesinde tiyatronun bu alanı biraz daha korunaklı ve sömürüye kapalı. ‘’Ama onk ajansın telifleri de çok yüksek’’ diyenlere yazarlığın bir meslek olduğunu, bir mesai harcandığını hatırlatmak isterim.
Ve gelelim oyuncu meselesine… Türkiye’de şu an toplamda 37 tane oyunculuk eğitimi veren üniversite, MEB onaylı sertifika eğitimi veren ise sayısız eğitim kurumu var. Bu okullardan her yıl en 10 kişi mezun olsa, sadece üniversite mezunu oyuncu sayısı her yıl 370 kişi anlamına geliyor. Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları’na oyuncu alımları belli aralıklarla yapılır. Kadro problemleri gibi konular zaten yönetimlerle ilgili. Her kadro sınavı yahut sözleşmeli oyuncu alımı sınavları ve/veya oyuncu seçmeleri olduğunda da dönen kulis bellidir: Torpil var!
Ne yalan söyleyeyim, var. Fakat, olması da kaçınılmaz! Kurumsal bir düzenin içinde örgütlenebilmek için ideolojik görüşünü, sanatsal tavrını, duruşunu bildikleri oyuncularla çalışmak istemelerini anlayabiliyorum. Diğer türlüsü provalar sırasında, ‘’Hişştt.. Bir duyan olmasın…’’ otosansürü ile geçer. Kimin muhbir olacağı namümkün bir düzen. O yüzden bunun adına torpil dememek lazım. Ha diyebilirsiniz ki, oyuncu dediğin elbette muhalif olur, olmalıdır. Elbette. Fakat garantisi yok. Dün muhalif olup, bugün iktidarlarla el sıkışan sanatçıları da gördü bu ülke!
Tekinsiz bir ortamda elbette tanıdığın ve hatta daha önce çalıştığın insana güvenirsin. Kurum tiyatrosu bu, bir gecede alıverirler görevden! Son kertede kurum tiyatrolarına yeni mezunlarımızdan 10 tanesini sözleşmeli oyuncu açığını kullanarak aldık diyelim, geriye kaldı 360 yeni mezun oyuncu. Zurnanın deliği ile selamlaşma tam bu noktada başlıyor: Özel tiyatrolar! Özel tiyatroların çoğu kendi içinde kapalı sistem işliyor. Network, piyasa… Ne derlerse desinler, ben kapalı sistem diyorum. Bir çeşit minik cemaat yapıları var… Bu yüzden bir oyuncu seçmesi yapılmıyor!
Bulvar tiyatrosu olarak nitelendirdiğim, ünlü oyuncuların oynadığı komikli tiyatroları ve yine sadece gişe kaygısı ile ünlü oyuncu tercih eden diğer tiyatroları da bu konunu dışında bırakmak istiyorum. Çünkü onların bu bağlamda daha dürüst olduğunu ve burada eleştirilmesi gereken şeyin de tiyatro değil, seyircinin seçimleri olduğunu düşünüyorum.
Eee, ne oldu bizim yeni mezun 360 oyuncumuza? Bir kısmı ‘’Ben tiyatro yapmayacağım!’’ diyerek ünlü olmanın yollarını aramaya koyuluyor. Elimizde ortalama 150-200 yetenekli genç meslektaşımız kalıyor. Seyirci karşısına sadece okul oyunuyla çıkan bu oyuncular nerede iş bulacak? Kaç tane tiyatro ‘’oyuncu seçmesi’’ açıyor? Oyuncu seçmesi açan tiyatroların CV havuzlarında kaç oyuncu var ve o havuzlarda kaç yetenekli oyuncu boğulmuş, hiç dönüp bakıyorlar mı? Adaletsizlik burada başlıyor aslında… Yeni mezun, tecrübesiz bir oyuncunun hiç şansı yok! Peki bu oyuncu tecrübeyi nerede, nasıl kazanacak? Onlarca kişinin arasından seçilerek kazandıkları, büyük bir hevesle okudukları okullar hiçbir işe yaramıyor.
Sonuç? Elimizde hala umudu olan 50-100 tane yeni mezun işsiz oyuncumuz kalıyor. Her yıl bu sayıya yenileri ekleniyor. Bu oyuncuların bir çoğu tiyatrolarda ‘’gönüllü’’ adı altında ücretsiz çalıştırılıyor. Gönüllü çalışıp biraz çevre edineyim diyen mezunlarla dolu bir çöplük! Network karadeliği…
Dünyada sanat anlayışı değişiyor, oyunculuk anlayışı da öyle! Her yeni jenerasyondan öğreneceğimiz çok fazla şey varken, bu gençleri kaybeden ve eski kafalı dogmatik sanat anlayışlarından, demode oyunculuklardan kurtulamayan bir TİYATRO PİYASASI mevcut. Yeniye yer açmayan, onu küçümseyen, kendi bilgi ve birikimini paylaşmak yerine egoları ile gittikçe şişen ve patlamak üzere olan bir sistem. İğneyi değil çuvaldızı dahi batırsak umursamayacak olan aydınlar!
Aydınlarımız… Saygılar diyemiyorum, vicdanım sızlıyor. Öğrencilerimin gözlerinin içine bakarken ben utanıyorum. “Yurtdışına gidin, orada sanat yapın” demek de istemiyorum. Sistemi bu hale siyasi iktidarlar getirmedi. Eğer öyle ise, değişmesi için ne bekliyorsunuz? Öyle değilse, neden değiştirmiyorsunuz? Sizin yaşadığınız zorlukları gençlerin yaşamasından hoşlanıyorsanız, kusura bakmayın ama psikolojik problemleriniz var demektir. Bu nasıl korkunç bir hedonizm? “Biz böyle öğrendik, sürünmek bu mesleğin doğasında var, hiçbir şey kolay değil” falan filan… Geçiniz efendim! Bu klişe söylemlerden ve vicdanlarınızla yüzleşmemek için ürettiğiniz bahanelerden geçiniz!
Gençler artık bunlara inanmıyor. Ve Türkiye tiyatrosunun gelişebilmesi için gençlere ihtiyacımız var. Hatta en çok onlara ihtiyacımız var! Kendi içimizde kurduğunuz bu cemaatçi, kapalı sistemleri kırdığımız ve adaleti önce kendi içimizde başlattığımız gün değişecek olan şey var…
Değiştiği güne saygılarımla…