“Şükran’ı izlediğim zaman rolün büyüğü, küçüğü yok gerçeği çıkardı ortaya” (1)
Yıldız Kenter
Bu yazı serisine başladığımdan beri, Marcel Prost’a inat “Geçmiş zamanın peşine düşmek gerektiğini” savunuyorum. Hem de bir an olsun duraksamadan, doludizgin. Ve mutlaka.
Nicedir yaşamımı, bizleri çoktan terk etmiş o değerli sanatçıların sessiz gölgeleriyle, paylaşır oldum, farkındayım. Program dergileri, fotoğraflar, tekstler, belleğimde kalmış replikler… Şarkı sözleri. Bir tür hemhal olma hali belki de.
Nükte, Çözüm, Ayaktakımı Arasında, Lütfen Kızımla Evlenir Misiniz?, Ramis ile Jülide, Vanya Dayı, Uzaklar, Arzu Tranvayı, Çöl Faresi, Katır Tırnağı, Küçük Mutluluklar, Nalınlar, Harould ile Moulde, Martı, Sarı Sabır Çiçekleri, Nice Yıllar, Fehim Paşa Konağı‘nda izlediğim Şükran Güngör‘ü hatırlıyorum şimdi.
Martı‘da Pyotr Nikolayeviç Sorin, Lütfen Kızımla Evlenir Misiniz‘de Nadir Usta, Ver Elini Yeni Dünya‘da Mr. Boyle, Güle Güle’nin Şemsi’si, Büyük Adam Küçük Aşk’ın Emekli Hakim Rıfat Bey’i, Aşk-ı Memnu‘nun Adnan Bey’i, Derya Gülü‘nün Haşim Kaptan’ı… Uğurlugiller‘in anlatıcısı. Büyük harflerle: ŞÜKRAN GÜNGÖR.
Kent Oyuncuları Dergileri’ni karıştırırken, ‘Biz Kent Oyuncuları’ sayfasında yer alan Şükran Güngör‘ün özgeçmişine takılıyor gözüm:
“Çine’de doğdu. İlk olarak 1951 yılında, Muhsin Ertuğrul’un kurduğu Küçük Sahne’de sahneye çıktı.1954’de bu topluluktan ayrıldı. Üç yıl Devlet Tiyatrosu’nda, bir yıl Muhsin Ertuğrul’un yönettiği Karaca Tiyatro’da, bir yıl da Site Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra Kent Oyuncuları Tiyatrosu’na katıldı.”
Şükran Güngör, her defasında insan ruhunun nice ayrıntılarını kattı rollerine… Biri diğerini yaratan, anlamlandıran bütün o yorumlarla ortaya koyduğu benzersiz bir çekim odağı vardı.Kimi oyuncu, kimi yazar, kimimiz de izleyici olarak el aldık Şükran Güngör’den. Zengin çeşitleme yeteneğine, duygulandıran, içimizi ısıtıp, aydınlatan oyunculuğuna hayrandık her defasında.
Oyunculuk tekniğinin giderek virtüöziteye eriştiği, incelikli oyunculuğun en çarpıcı, en sahici örneklerini verdiği tüm o oyunlar: Öfke, Fareler ve İnsanlar, Godot’u Beklerken, Derya Gülü, Aptal Kız, Üç Kuruşluk Opera, Günden Geceye, Sevmek İsterdim Babamı, Raşamon, Buzlar Çözülmeden, Ver Elini Broadway, Hamlet, Üç Kız Kardeş… Ve diğerleri. Kim Korkar Hain Kurttan ve Küçük Devlet oyunlarının rejisörlüğünü yaptı Şükran Güngör.
Ölüm Tarlası, Fatma Bacı, Kızım Ayşe, Nihavent Mucize, Dul Bir Kadın, Güle Güle, Büyük Adam Küçük Aşk filmlerindeki Şükran Güngör…
Zeynep Oral, 21 Eylül 2002 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan “Şükran Güngör” başlıklı yazısında:
“Kolay olanın, ucuz olanın en çok alkışlandığı ; sansasyon uğruna sahte, toz, göz boyayan, saman alevi gibi bir yanıp sönen parıltıların, şan, şöhret olduğu bir ortamda Şükran Güngör hep sahici kaldı, kendi kaldı, dürüst kaldı, nitelikten ödün vermedi. Kişiliğindeki yürekliliği, cesareti, içtenliği sahneye taşıdı.” diyor ve şöyle devam ediyor :
“Oyunculuğu da kendine benziyordu. Aklı başında, alçak gönüllü, dürüst, sahici, içten ve anlam yüklü.”
Şükran Güngör‘ün sahneye kattığı varsıllık, gerçeklik duygusu izleyenlerde derin etkiler bırakıyordu. İnsan ruhunun tüm ayrıntılarını, tepeden tırnağa gövdesinde taşıyan bir oyuncuydu çünkü. Şimdi düşünüyorum da, bize sunduğu dünyayı, yaşattığı iklimleri, unutmak mümkün müdür? O’nu izlerken, sahnede olup biteni sahiden yaşamışcasına bir duyguya kapılırdık.
Zor zamanlardan geçtiler onlar da, giderek ağırlaşan hayat şartları, özellikle 1970’lerde insanları neredeyse evlerinde tutsak kılan anarşi, siyah beyaz televizyon programları, ekonomik sıkıntılar, bir özel tiyatroyu ayakta tutma mücadelesi. Borçlar, ödenmesi gereken senetler… Hatta o günlerin birinde, Zeki Müren‘li bir gazino programında sahneye çıkmayı bile düşündü Şükran Güngör. Zeki Müren ile gazetelerde haberleri yer aldı. Tiyatrodan sinemaya bir transfer… Ama sonra, Yıldız Kenter‘in ifadesiyle “Zeki Müren birdenbire ortadan kayboluverdi. Ne bir ses, ne bir seda.” (2)
Levent Kurumlu‘ya hocaları Yıldız Kenter’i ve Şükran Güngör‘ü sordum az önce:
“Hep bir telaş ve koşturmaca içinde olan Yıldız Hanım evine döndüğünde, sakin ve babacan hali kadar, kim bilir kaç hayatın birleştiği sesi ile Şükran Bey onun için, hem kocaman ve sapasağlam bir liman, hem de uçsuz bucaksız bir oyun alanı gibi olurdu.Sığındığı ve huzur bulduğu, kendi deyişi ile ‘sekürite’ yi yaşadığı bir liman ve aynı zamanda küçük bir kız çocuğu gibi, gönlünce şımarabildiği, bazen dizini kırıp ,suspus olduğu, ama çoğu kez istediği gibi oynayabildiği bir masal evi gibiydi Şükran Bey. Başka bir aşktı onlarınki. Bazı aşklar cinsellik ile tanımlanır, bazı aşklar hasret ve ulaşılmazlık ile veya hiç bitmeyen bir keşfediş ile. Bu aşkta hasret, ulaşılmazlık, keşfediş vardı bana göre. Şükran Bey’in Çine’si bile Yıldız Hanım için bir masal hikayesi gibiydi. Oradaki konak, o konaktaki kayınvalide, görümceler, danteller, kırlentler, sofralar, avlular, kapılar ile Osmanlı’nın son rüyası gibiydi, bu kendi büyükbabası da bir Osmanlı kadısı ve babası meslek hayatına bir Osmanlı diplomatı olarak başlamış, kadın için. Bitmiş gitmiş ve kendi evinde daha hoyratça harcanmış bir son rüyanın son anda yakalanmış bir izdüşümü gibiydi aralarındaki bağ…”
Şükran Güngör, aramızdan ayrılalı (15 Eylül 2002) bugün tam on dokuz yıl geçmiş, ama o hala anılarımızda, ekranda ve tabii Kenter Tiyatrosu‘nun her köşesinde pırıltılar saçmaya devam ediyor.
Pencereyi açtım. Yıldızlarla dolu gökyüzüne bakarak, esintiyi içime çektim. Havada belli belirsiz bir duman kokusu… Gecenin son deminde yine hüzün. Yine o karaya vurmuşluk hali.
Birden Pyotr Nikolayeviç Sorin’in sesini duyar gibi oldum: “Birkaç saatliğine de olsa şu durgun hayattan kurtulmak istiyor insan, zifir bağlamış hurda bir ağızlık gibi bir köşede yatıp durmaktan usandım…” (3)
Ve o an Şükran Güngör gözlerini balkona doğru kaldırdı, heyecanla, mutlulukla gülümsedi. Alkışlar devam ediyordu…
Zeynep Oral haklı :
“Şükran Güngör hep sahici kaldı, kendi kaldı, dürüst kaldı…”
PINAR ÇEKİRGE
Kaynakça:
(1,2) Dündar C: ” Yüzyılın Aşkları ” belgeselinden.
(3) Anton C.: ” Martı ” İşbankası Yay.İst, 2020 ( Çeviren: A.Behramoğlu )