Ayla Algan‘ı, 1993 yılında bir röportaj için evinde ziyaret etmiştim. Tiyatrodan, sinemadan, müzikten konuşmuştuk uzun uzun. Neredeyse tüm zamanlarımı alt üst eden Fanila Fenelon yorumundan, o sıfır numaraya vurulmuş saçlarıyla toplama kampında ölümü bekleyen Fanila‘dan, savaş karşıtı “I Love You” şarkısından….
“Başımdaki yazmanın ben verdim parasını, denizdeki takanın ben aldım yarısını” diyen kadının sözcüsü ve tanığı oluşundan…
Sahi, öküzü öldüğünde, ‘şu, fani dünyada bir öküz kadar bile hükmü olmayan bir başka kadın’a nefes olmuştu, hatırlarsınız:
“Canın çıksın em mi goca öküz
Ölecek zamanı bildin.
Bildin de, goca garıyı goca öküz yaptın.
Canın çıksın em mi !
Gıh demezdim eski guvvetim olsa, ah olsa…
Bari bizim herif öküzün yeriye bir taze alsa, aman
Onbeş yaşında, hem de aklı başında,
Bir de goca öküzün gücünde.
Ne diyon garı, ne diyon?
Heç herif onbeş yaşındaki tazeyi alır da, okşaşmadan işe salar mı heç ?
Üstüne guma aldığınla galın valla.
Guma aldığınla galın da, guş sütüyle besler tazeyi.
Sağa da guşun sütünü sağmak düşer
Ahhlını başına devşir.
Devşirdiin ???
En iyisi benim gızın biriyi satmak.
Alırım dört beş bin başlııh
Üç beş bilezik
Üstüne godum mu, al sana bi goca öküz daha…”
Ve gün oldu, Fikret Şenes‘in sözlerine hayat vererek “Ne de olsa karı ” dedi… öteki kadın oluşunu sessizce kabul eden bir kadının iç duygularını, sarsıntılarını, yasak özlemlerini fısıldadı:
“Bak saatler geçti yine
Sakın geç kalma evine
Bir tel saçım takılmasın
Kokum sinmesin üstüne
Ben herkesten sakladığın
Yasak zevkleri tattığın
O adını taşıyan kadın senin karın
Seni şuçlu bulsa bile
Bazen kürk bazen çiçekle
Gönlünü alırsın yine
İnandırırsın sevgine
Huylarına alışmışsın
Bunca yıl yaşamışsın
Kopamazsın bağlanmışsın
Ne de olsa karın
Ben senin tüm arzuların
Özleyince aradığın
Kollarında yaşadığın
Kalbindeki gizli aşkın
O senin kader ortağın
Her derdine katlandığın
Hoş gördüğün inandığın
Karın
Çaldığım aşktan utandım
Yetmiyor artık anladım
Sevgini paylaşamadığın
Nerede hayat arkadaşın ?
Dinlensin başım omuzunda
Yürüyelim aynı yolda
Yalnız benim olsun yeter
Bana bitmeyen azaptan başka
Ne kattın ki hayatıma ?
Ben olmak istemez miydim?
Ana çocuklarına
Sonunda yalnız kalacaksam
Böyle uzaktan bakacaksam
Vazgeçelim aşkımızdan
Ben seni ona bıraksam
Unutsam…”
Fransızca chansonlar, feminist söylemi olan şarkılar ve Yunus Emre şiirlerinden hazırlanan şarkıları Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca yorumladı. Şimdi düşünüyorum da, sahnedeymiş gibi değil hayattaymış gibi oynadı her defasında… Şarkılara teatral tatlar, anlamlar kattı. Nasıl unuturum, “Aşk Hikayesi“ni söylerken “ölüm yanımda her nefes alışımda” bölümünde verdiği es esere ne çok duygu serpmişti.
“Ah Güzel İstanbul”un bir küçük cezve Ayşe’si, “Karanlıkta Uyananlar”ın esas kızı, “Yıldız Tepe”nin Cemile’si, “Sıdıka”nın Şetaret’i, “1001’nin Gece”nin Betül’ü, hep o bildik, dik duruşlu, onurlu Ethel Rosenberg, “Zilli Zarife”nin Fatma’sı.
Ortaokulu İstanbul Notre Dame de Sion’da bitirdikten sonra Versailles Lisesi’nden mezun oldu Ayla Algan. New York Actor’s Repertory Theatre’da eğitim gördü. “Funny Girl” filmi için, kendisine daha sonra Barbra Streisand’ın canlandıracağı rolle ilgili öneri geldiğinde, Columbia Pictures’ın önüne sürdüğü uzun süreli anlaşmayı geri çevirdi… Aklında Türkiye’ye dönmek vardı.
Muhsin Ertuğrul Amerika Birleşik Devletleri’nde keşfettiği Ayla- Beklan Algan çiftini İstanbul’a, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’na getirdi. “Tarla Kuşu – Jan Dark“ hemen ardından “Hamlet” oyununda iki kez Ophelia‘yı bir kez de Rumeli Hisarı’nda Hamlet karakterini yaşar kıldı. “Sinekler”, “Sezua’nın İyi İnsanı”, “Çil Horoz”…
Muhsin Ertuğrul‘un İstanbul Şehir Tiyatroları’nda istifa etmesinin ardından Mücap Ofluoğlu, Tunç Yalman, Çetin İpekkaya, Ani İpekkaya, Şirin Devrim, Beklan Algan ve Ayla Algan da kurumdan ayrıldılar.
Muhsin Ertuğrul‘un yeniden Şehir Tiyatroları’nda ki görevine dönmesiyle Beklan Algan da tekrar kurumda çalışmaya başladı. Tiyatro Araştırma Laboratuvarı kuruldu.
Ayla Algan, Genco Erkal ile “Rosenbergler Ölmemeli”, “Fizikçiler”de rol aldı, filmler, Zeki Müren‘in önerisiyle gazino çalışmaları içinde buldu kendini. Mehmet Ulusoy‘un Theatre de Liverte’sinde sahne aldı.
Tuncel Kurtiz, Kerim Afşar, Dilek Türker, Meray Ülgen, Macit Koper, Şener Şen ile Berlin Schaubühne Tiyatrosu’nda “Keşanlı Ali Destanı”nda, büyük ilgi gören “Giden Tez Geri Dönmez”, “Kurban”, “Talihli Amele”de oynadı.
Tekrar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları… “Kuşlar”, “Everest My Lord”, “İstanbul’un Gözleri Mahmur”…
Geçtiğimiz aylarda raflarda yerini alan kitabıyla ilgili şunları yazmıştım:
Kendi ifadesiyle “Yirminci yüzyılın ikinci çeyreğinde doğup Türkiye’de ve dünyada sayısız siyasal, kültürel ve toplumsal olaya tanıklık etmiş” olan Ayla Algan – “Yaratıcı Oyuncu ve Yaratıcı İnsan” (YKY Yayınları, 2023) adlı kitabında anılarından yola çıkarak, hem bir dönemi tüm gerçekliğiyle belgeliyor, hem de “yazarın yazmadığı yerde ortaya çıkan” yaratıcı oyunculuğu ve oyunculuğun tarihsel macerasını son derece akıcı bir ifadeyle okura aktarıyor. Bugünün oyuncusuna ışık tutuyor… Yol gösteriyor. İşin püf noktasını kulağına gizlemeden, açıkça fısıldıyor.
“Masallarını, içindeki çocuğa ve hepimize anlatıyorum, hepimiz için şiir yazıyorum…”
“Sanıyorum doğuştan yaratıcı doğar insan, bazıları bunu kullanır bazıları ise hep öğretileni taklit eder. Elli yaşına gelince de insan alışkanlıklarıyla yaşar olur ve yaratma edimi onun için inanmadığı bir kapris gibi, ‘Bu yaştan sonra deli miyim yapacağım?’ diye düşünceler geliştirir. Alışkanlıklarınla, ‘Keşke ben de oyuncu olsaydım’ der ve keşkelerle yaşar ama gerçekten olmak isteseydi olurdu aslında. ‘Ailem istemedi!’ der, bizim de babamız istememişti.”
Ayla Algan, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, LCC dönemlerinden, Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’ndan, Kerim Afşar, Tuncer Kurtiz, Şener Şen’li Berlin yıllarından, Muhsin Ertuğrul, Beklan Algan, Hamit Akınlı, Erol Keskin, Fatma Nudiye, Peter Stein‘den, işçi tiyatrosundan, kendisini Ajda Pekkan‘ın yerine solist altı olarak gazino programına alan Zeki Müren‘den, bugün bile belleğimde taptaze kalmış Fanila Fenelon yorumundan, film, plak çalışmalarından, nasıl ve neden 1402’lik olduklarından da bahsetmiş.
Beklan Algan‘ın yönettiği “Hamlet” oyununda Ophelia’nın Hamlet’e elinde tuttuğu mücevher yerine Karl Marx‘ın “Kapital“ kitabını vermesinin ardından yaşananlar…
“Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununda sucu rolünü oynayan oyuncunun “Sağ elimi sakatladım, sol elimi kullanıyorum” sözünün sansürlenmesi…
“Tarih utansın! Ertesi gün de bütün gazete manşetlerinde, ‘Sezuan’ın İyi İnsanı’ı, İstanbul’un kötü insanı susturdu’ yazmıştı. Kötü insan, sansürdü.”
Ayla Algan sadece yarına kalacak bir arşiv kitabı yazmamış, anlattıkları, özellikle oyuncu adayları için gerçek bir ders notu niteliğinde. Umarım satır altlarını çizerek, notlar alarak, çok şey öğrenerek okurlar.
Zaten ne diyor Ayla Algan:
“Seyirci ile yolculuk bilimsel bir yolculuktur. Kahve falı ya da eğlence tiyatrosu değildir. Bugünün oyuncusu, oyuncu insandır; zihin ve bedeniyle rolünü tasarım yaparak hazırlar. Bu dijital çağ içinde, sizler de merak edin, düşünün, araştırın, belki yeni egzersizleri, yeni tanımlamaları, benim bulamadığım yeni kahramanları siz bulursunuz.”
Hayatımıza kattığı değerler, güzellikler, anlamlar, yepyeni boyutlar için Ayla Algan‘a ne çok şey borçluyuz. Umarım hakkını helal etmiştir.
Hatırasına her zaman saygıyla…