Bilişsel Sinirbilim Dergisi, yeni bir araştırmanın sonuçlarını yayımladı. Bu araştırma, oyuncuların yeni bir karaktere büründüklerinde günlük benliklerini bastırabileceklerini ileri sürüyor ve bu da tiyatro eğitiminin insan beyninin temel mekanizmaları üzerinde büyük bir etkisi olabileceğini ima ediyor. Bulgular, oyuncuların performans sırasında kendi isimlerini duyduklarında, tepkilerinin, genellikle öz farkındalıkla ilişkili olan beynin sol ön prefrontal korteksinde baskılandığını gösterdi. Aynı sonuca, bir hafta boyunca birkaç kez prova yaparken test edilen altı oyuncuda tutarlı bir şekilde tanık olundu. Bu arada, oyuncular oyunculuk koşullarında olmadıklarında, kendi adlarını duyduklarında normal tepki verdiler.
Bu yeni bulgular, bizi oyunculuk teknikleri üstünde tekrar tekrar düşünmeye sevk ediyor. Stanislavki, Eric Moris gibi özdeşleşmeye dayalı oyunculuk tekniklerinin, benlik gelişimi henüz tamamlanmamış, 18-25 arası bireylerde uygulanması ne kadar sağlıklı?
Freud’a göre benlik (ego), gerçeklik algısı ile ortamı değerlendirir, id’den gelen talepleri bu parametrelere kıyaslayarak uygun bir kılıfa sokar veya bastırır. Carl Gustav Jung başta olmak üzere pek çok psikanalist, yapısal kişilik kuramını reddetmiş ve bu kuramın modern psikolojide bir karşılığı olmadığını savunmuştur. Jung’a göre bilinçdışı, ego için bir yaşam kaynağıdır. Freud’dan farklı olarak, Jung egoyu kişisel bilinç dışı ve ortak (kolektif) bilinç dışı olmak üzere iki alanda inceler. Bireyin kişisel bilinçdışında bastırılmış veya unutulmuş duygu ve düşünceleri yer alır. Stanislavski’nin ‘’coşku belleği’’ tekniği tam olarak böylesi bilinçdışı durumudur. Moris tekniğinde ise kolektif bilinç dışının (psişenlerin) ortaya çıkışına tanıklık ederiz. Oyuncunun yaratacağı karakterle özdeşlik kurması için kendi beyninin derinliklerinde gezinmesi gerekir.
Yüzyıllardır insanın en büyük varoluş sorusu ‘’Ben kimin?’’ olmuştur. Peki, 18-25 yaş arası bir bireyin bu sonunun yanıtını verdiğinden ne kadar eminiz? Kimliği oluşmadan, onlara üst kimlikler yaratmak için psikolojilerini hiçe saymanın sonuçları neler? Yapılan bu yeni araştırma gösteriyor ki, oyunculuk teknikleri, benliğin baskılanmasına neden oluyor. Ortada henüz oluşmamış bir benlik varsa, öğrenciler/oyuncular neyi baskılıyor?
Verilen eğitimlerin ve öğrenimlerin sonucunda birey bir kimlik kazanıyor. Hemen her okulun belli bir eğitim sistemi ve anlayışı var ve hangi oyuncunun hangi okuldan mezun olduğunu hemen anlıyorsunuz. Dogmatik, klasik, kopya oyuncular yetiştiren bu okullara her gün bir yenileri ekleniyor. İzlediğiniz oyunlarda egosu yükselmiş oyunculara tanıklık etmişsinizdir. Bunun nedeni de bastırılmış benliğin sağlıksız olması, daha okul çağlarında kendini bulamayan, yapay kimlikler içinde gezinen bireylerin, sahnede aldıkları alkışla birlikte bastırdığı, adeta patlayan gerçek ve sağlıksız benliği! Benliğin çatışma ve bunaltı durumunda kullandığı çok değişik türde savunmaları vardır ki asıl bunlar bir çok karmaşık davranışın altında yatan gerçekliği açıklamaya yarar. Baskılama, anı ve deneyimlerin bilinçdışına itilmesi ve orada tutulmasıdır. Bilinçdışına itilen ve orada tutulan dürtülerin, isteklerin, anıların ve duyguların bilinç düzeyine çıkması genellikle benlik tarafından kabul edilmez. Yani bunlar üstbenlikçe (süperego) yargılanarak yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı veren öğelerdir. Bu nedenle bastırılırlar. Sahnede kendi benliğini baskılayan oyuncu toplum tarafından kabul görmenin konforuyla, baskıladığı benliğine yarattığı ‘’oyuncu’’ kimliği maskesini takarak ortaya çıkar. Adrenalin hormonu ile tetiklenen mutluluk hormonları ile kendi öz benliği ile yüzleşmek yerine o sırada ortaya çıkan duygulanımının keyfini sürer.
Peki ya diğer zamanlarda? Aynı beğeniyi ve kabul görmeyi göremediği zamanlarda ne olur bu oyuncunun psikolojisi?
Temel problem, yaratılacak karakter ile özdeşlik kurma/kurmama meselesidir. Bir katili oynayacak olan oyuncu, bir sineği öldürme duygusunu genişletip karakteri yaratır. Bu örnek Stanislavski tekniğini anlatmak için öğreticilerin başvurduğu ve mutlaka her oyuncunun duyduğu en klişe benzetmedir. Fakat burada bir özdeşlik bulunmaz. Hala bir varsayım vardır. Atalarımızdan gelen genlerimizin bilinçdışında ise katiller bulunur. Sapiens atalarımız hayatta kalmak için savaşmıştır. Defalarca katil olmuştur. Evet, o katil oradan tutup çıkartılabilir. Benzer şekilde Hamlet veya Nina karakterleri de sadece bir oyuncunun değil, her insanın içinde vardır. Varolduğu için günümüze kadar ulaşmışlardır. Yani, aslında özdeşlik kurmamamıza gerek de yoktur. Onların söylediği sözleri onlar gibi söylemimize, yeniden bir karakter yaratmamıza, Amerika’yı yeniden keşfetmemize gerek yoktur.
Fakat oyunculuk öğrencilerinden de oyunculardan da beklenti genelde bu yönde olur. Bakalım nasıl yorumlamış? Yorum özneldir. Özne oyuncunun kendisi, yani benliğinin özüdür. Peki bu öze nasıl ulaşacaktır oyuncu? Kendini nasıl bulacaktır? ‘’Nasıl hissediyorsun?’’ sorusu ile başlayan ve esrimeye götüren Moris uygulayıcılarının çoğunluğu bu amaçla öğrencinin kolektif bilinçdışı alanlarına girerler ve ne kadar riskli bir şey yaptıklarının farkında değillerdir.
Kişilerin özdeşliği, sahip oldukları sayısal bedenin aynı parçacıklardan müteşekkil olmasında veya zihinlerinin aynı ruhları içermesinde aranmaz. Fakat sadece (daha önce sahip oldukları aynı kaygıyla beraber gelen) aynı kişi oldukları bilincinin (kesin bilgisinin) yanında devam eden ve bu sayede herkesin sahip olduğu geçmiş benlik ve eylemlerinin hafızasında ve bilgisinde aranır “ (Locke, 1683: 117)
Locke, zamanda ve mekânda özdeşliği birbirinden ayırır. Şu anda algıladığımız herhangi bir nesnenin o anda ve uzamda kendisiyle özdeş olduğu ve aynı anda bir başka yerde var olmadığı şeklinde özetleyebileceğimiz mekânda özdeşlik konusunda genel fikir birliği sağlamak nispeten daha kolaydır. Yapay dekorların arasında, şimdiki zamanda gerçekleşen bir oyuna, oyuncunun kendini başka bir zamanda başka bir yerde başka birisi olduğuna inandırması bu bağlamda oldukça zordur.
Ben, gerçekten bir başkası olabilir mi? Hem evet, hem hayır. Oyuncun bir HOMO LUDENS olduğunu asla unutmaması gerekir. Homo ludens olan oyuncu benliğini baskılamak yerine benliğinin bilincinde kalacaktır. Oyunculuk bir meslek, bir kimliktir. Bireyin oynadığı kişi de o mesleğin bir aracı. Oyuncunun; ‘’BEN, HAMLET’İM’’ demesi de, ‘’BEN, HAMLET’i OYNUYORUM’’ demesi de yapılan bu yeni bilimsel araştırmada beynin aynı bölgelerinde gerçekleşen bir reaksiyon olduğunu kanıtlanmış durumda.
Yani benlik her şekilde baskılanıyor. Elbette tanımlanmış bir benlik varsa… O halde, benliği tanımlamadan oyuna dahil etmenin doğurabileceği sonuçlar da açıktır. Elbette bu oyunculuk eğitimi sırasında benimsenmesi gereken temel bir unsur. Profesyonel hayata geçmiş, benliğini tanımlamış, kendini gerçekleştirmiş oyuncu için tüm oyunculuk teknikleri araçsaldır ve kullanılabilir. Bu noktada oyunculuk eğitimi veren öğreticilerin temel misyonu, her öğrenciye bireysel bir eğitim metotu geliştirmek ve öğrencinin önce kendi benliğini tanımlamasını sağlamak olmalıdır.
Tiyatronun/oyunun ne olduğuna dair edinilmiş bilgilerle öğrencilerine sadece rehberlik eden öğreticiler, öğrencilerini yolun sonunda oyunculuk teknikleri ile tanıştırabilir. Oyunculuk tekniklerinin, okulun sonlarına doğru veya mezun olduktan sonra deneyimlenmesi gereken alanlar olduğu açıktır. Öğretici, öğrencilerine tekniğin güvenilir limanlarına sığınmayı değil, yaratıcılığın fırtınalı okyanuslarına dalmayı göstererek motivasyon ve cesaret aşılamalıdır.
Oysa oyunculuk eğitimi veren pek çok okulda öğrencilerin egoları(benlikleri) ya kırılır ya da şişirilir. Okullardan mezun olduktan sonra mesleğin okulda öğrenildiği gibi olmadığını gören oyuncuların çoğu ya depresyona girer ya da hırslarına yenik düşer ve meslek etiklerini çiğner. Sağlıksız benlik(ego) sahibi oyuncuları mezun etmemek için bu anlamda öğreticilerin sorumluluğu, sadece nasıl oyuncu olunacağını öğretmek değil; her öğrencinin farklı bireyler olduğunun mutlak kabulüyle yola çıkmak olmalıdır. Bir diğer tehlike ise, hiç bir öğrenme sürecinden geçmeyen oyuncu adaylarının 2-3 aylık kurslarla bu teknikleri almalarıdır. Belirli bir oyunculuk teknikleri veren kurumların ve kişilerin öncelikle bu teknikdeki uzmanlığı, geçmişi sorgulanmalıdır. Ve bu kursların mutlak koşulla, sadece kapital için ve herkese değil; sadece oyunculuk eğitimi almış ‘’oyunculara’’ açık olması gerekliliğidir.
İnsan beyni ve ruhuyla oyun olmaz!