Ankara’da beş gün önce iki yüzden fazla kişini katıldığı bir konuşmama anne psikoloji bölümüne giden üniversite öğrencisi oğlunu da getirmiş. Konuşmamdan sonra ısrarla çocuğunu yanıma getirdi ve birlikte resim çektirmemizde ısrar etti. Yanıma geldiğinde bu isteğin annenin isteği olduğunu, aslında çocuğun bana öfkeyle baktığını gördüm. Annenin ısrarıyla yan yana gelip resim çektirirken, “Kapitalist sistemden hiç söz etmiyorsunuz, kapitalist sistem devam ettiği sürece söylediklerinizin hepsi boş laf” dedi. Gülümseyerek yüzüne bakıp, toplumu değiştirmede bireyin hiçbir gücü yok mu, dedim. “Kapitalist sistem sizin de beyninizi yıkamış,” dedi. Ve biraz tiksinerek bana öfkeyle baktı. Resim çektirmek, kitap imzalatmak, elimi sıkmak isteyen etrafımda çok kimse vardı. Yüzüne baktım, anlıyorum, dedim ve gülümsedim. “Hiç sanmıyorum,” dedi ve uzaklaştı. Anne biraz mahcup, “İnşallah o da sizin gibi iyi bir psikolog olur,” diyerek oğlunun yanına gitti.
O delikanlının bunalımlı öfkesini unutamıyorum. Yüzündeki öfkeyle o kadar temiz, o kadar asil, o kadar içten, o kadar kendisi idi. Asil bir varoluş sergiliyordu. Kimseye derdini anlatamamaktan bunalmıştı. Onunla saatlerce sohbet edebilir, daha doğrusu dinleyebilirdim.
Bu yazıyı niçin yazıyorum. İçim hala acıyor. Öfkeli gençlerimizin sokağa dökülüp polisle kavga etmekten başka kendilerini ifade edeceği ortamlar yok mu?
O gencin annesinin oğlunun öfkesinden sadece rahatsız olduğunu, onu gerçekten dinlemek ve anlamak isteğinin hiç olmadığı çok aşikârdı. Bu genci lisede dinleyen, akıl veren ya da kışkırtan değil, gerçekten dinleyen bir ortam oldu mu? Bu genci üniversitede adam yerine koyup dinleyen, akıl veren ya da belirli bir politik amaç için kışkırtan değil, gerçekten dinleyen bir ortam var mı?
Benim gördüğüm kadarıyla ne ailede, ne eğitim kurumlarında, ne toplumda gençleri dinleyecek bir ortam yok. Gençleri dinlemek derken onların söylediklerini yapmaktan söz etmiyorum, onları işitmekten, onlarla sohbet içinde olmaktan söz ediyorum.
Bana göre bu sevgisizlik. Biz gençlerimizi sevmiyoruz. Biz sadece onları kendi amaçlarımız için kullanmak istiyoruz. Ve bunun farkına varacak kadar olgun ana baba ve eğitimcileri olan bir toplum değiliz.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı yaklaşırken yeniden söylemek istiyorum: O delikanlının bunalımlı öfkesini unutamıyorum. Yüzündeki öfkeyle o kadar temiz, o kadar asil, o kadar içten, o kadar kendisi idi. Asil bir varoluş sergiliyordu. Kimseye derdini anlatamamaktan, insan olarak hesaba alınmamaktan bunalmıştı. Onunla saatlerce sohbet edebilir, daha doğrusu dinleyebilirdim. Ama yapamadım; nasıl yapacağımı bilemedim. Bunu yapamadığım için biraz kendimden utanıyorum.
(Doğan Cüceloğlu / 15 Mayıs 2016)