Yazarlığını ve yönetmenliğini Polat Niloğlu’nun yaptığı Yok, Tiyatro Bant tarafından 2021 yılında sahnelenmeye başladı. Oyun, interseks bir bireyin kişisel sıkıntılarını ve toplumda değersizleştirilmesini anlatıyor. Onur Sarıaltın, karakterin erkek tarafını temsil eden Simon’ı canlandırırken kadın tarafı Sara’ya Cemre Buğra Ün hayat veriyor. Salona girdiklerinde seyircileri sahnede sayıklayarak bir o yana bir bu yana koşuşturan Simon karşılıyor. Karakter, Seçil Metin’in yaptığı ışık ve ses tasarımının da desteğiyle bir rüya ya da hayal içinde gösteriliyor.
Oyun, interseks bireyin erkek ve kadın ikiliğine göre tanımlanan bedeni ve gölgesi arasındaki etkileşim ile başlıyor. Fazla dekor kullanılmaması ve yalnızca bavullara yer verilmesiyle karakterin hayatı boyunca hiç bir yere ait olamadığı vurgulanıyor. Yansıtılan bu göçebelik hâli, kendi vücuduna aidiyet hissetmesi önlenen bireyin, mekânsal bir aidiyet de geliştiremediğini gösteriyor. Bu dünya üzerinde kendine bir yer edinemeyen karakterin sadece erkek tarafının konuşması da oyunun eleştirdiği toplumsal cinsiyet hiyerarşini gösteren ögelerden biri. Belli bir yaşa kadar kadın olduğu düşünülen, sonrasında ise doktor tarafından erkek olduğuna karar verilen bireyin bedeni üzerinde bir deney yapılıyor. Cemre Buğra Ün tarafından canlandırılan Sara karakteri, Simon’ın bazen özlediği bazense kendine ve topluma olan öfkesini yansıttığı anları temsil ediyor. Sara’nın Simon’ın bedeninin bir parçası olarak hiç konuşmaması ve yalnızca fiziksel eylemleriyle var olması, onun bedensel olarak varlığı bilinse de sesine ve duygularına önem verilmediğini gösteriyor. İleriki dönemlerde Simon’ın bu sesi yok saymaya çalışması da toplumun ve ailenin çocuk üzerindeki yıkıcı baskısının göstergesi.
Oyundaki en çarpıcı sahnelerden biri, Simon’ın askere alınması. Bu sahnede askerlik ve savaş deneyimi, bireyin interseks olduğu için yaşayabileceği zorluklar yerine “erkeklik” üzerinden inşa ediliyor. Oyun, meselenin interseks olmaktan öte militarizmle ilgili bir sorun olduğunun altını çiziyor, böylece LGBTİ+ bağlamında genelde çürük raporu gibi uygulamalar üzerinden okunan askerliği başka bir boyutta inceliyor. Bununla beraber askerliğin yalnızca militarizm üzerinden ele alınması, aidiyet sorunu yaşayan ve benliğini siyah ve beyaz gibi kategoriler üzerinden tanımlamaya çalışan bir bireyin deneyimlerinin derinleştirilmesine engel oluyor. Bu sahnenin önemli özelliklerinden biri de hikâyenin gidişatını değiştiren kırılma noktası olması. Çünkü karakter bu sahneden sonra kendi kendine “Ben artık erkek oldum” diyerek bir kimlik edinme çabasıyla kadın tarafını baskılayarak onu form değiştirmeye zorluyor.
Oyunun en yaratıcı kısımlarından biri, toplumsal söylemler üzerinden kurulan bölüm. Çok amaçlı olarak kullanılan bavullar, bu sahnede minik bir hayal perdesine dönüşüyor. Toplumda her ağızdan farklı seslerin çıkması ve her konuda fikir beyan edilmesi maskeler üzerinden anlatılıyor. Sesi Onur Sarıaltın’ın sağladığı, fiziksel performansı ise yine Cemre Buğra Ün’ün üstlendiği bu bölümde, maskeler sürekli değişse de söylemler hep aynı kalıyor. Bu sahnede, insanların toplum içerisinde takındıkları maskeler ve benliklerini toplum üzerinden inşa etme çabaları teatral bir tasvirle sergileniyor.
Oyunun sonuna gelindiğinde Aygül Güntav’ın tasarladığı kostümden anlaşılan durum, sözel olarak da dışa vuruluyor. Adeta bir saray soytarısı gibi giyinen karakter, ancak toplumun ona gösterdiği saygı kadar kendine saygı duyuyor. İnsanların onu değersizleştirmesi, onun da kendisini değersiz görmesine sebep oluyor. İktidar dilinin bir soytarısı gibi kendini bu dil üzerinden tanımlamaya çalışıyor. Bu da oyunun interaktif bölümünde “Şimdi bana ne isterseniz yapabilirsiniz” cümlesiyle aktarılıyor. Seyircilerin arasına karışan Simon, bu sefer kendini bir “ucube” olarak tanımlayıp, bir sirk çalışanının yaptığı gibi insanları eğlendirmeye ve onların en acımasız yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bu noktada, toplumda “öteki” olarak var olan karakter, görünmezliğini tam da seyircinin gözleri önünde sergileyerek görünür kılmaya çabalıyor. Böylece oyun, interseks bir bireyin doğduğu andan itibaren ötekileştirilmesini ve interseks kimliğinin yok sayılmasını konu ederek tiyatromuzda daha önce pek işlenmeyen önemli bir temayı da seyircinin gündemine getiriyor.
NERAY PALA
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı son sınıf öğrencisi ve araştırmacı (Kadir Has Üniversitesi, Avrupa Araştırma Konseyi Başlangıç Fonu Projesi, Ulusal Abjeksiyonu Sahnelemek: Türkiye ve Diasporalarında Tiyatro ve Siyaset)
NOT: Bu yazı, Avrupa Birliği’nin araştırma ve yenilik programı Horizon 2020 kapsamında Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) tarafından fonlanan bir projenin (ERC-2019-STG, STAGING-ABJECTION, Hibe Sözleşme No: 852216) parçasıdır.