Ben Ardahanlı fakir bir ailenin altıncı ve son çocuğuyum. İş imkanı pek yoktu geçim kaynağı hayvancılıktı. Bizim 3 tane ineğimiz vardı. Gün geldi bunlardan birini babam satmak zorunda kaldı. Pazar günleri köye tüccar gelirdi. Haftalar geçti gelen Moro’ya bakma gereği duymadan geri döndü. (Moro ineğimizin adı.) Tabi bunun tek sorumlusu babamdı, annem sürekli babama, sen hep bu kadar dürüst olmak zorunda mısın, gelen Moro’ya bakmadan gidiyor, diyordu. Bir gün yine tüccar köye geliyor duyuyor bizde satılık inek var, geliyor bize. Babam alıyor tüccarı karşısına diyor ki sana ben Moro’nun durumunu anlatayım, alıp almamak sana kalmış. Başlıyor; “bizim Moru çok yavaş yürür, yaşlı olduğu için ağzında dişleri döküldü, sen bunu alıp kessen eti çok sert olur, ee bu yaştan sonra doğuramaz.” Tüccar dinlemiş ve ayağı kalkmış. Annem içinden, sen ne yaptın yine herif, demiş. Bu adam da Moro’yu almadan gidecek, diye düşünmüş. Tüccar elini babama uzatmış ve demiş ki, Ali amca ben bunca yıldır tüccarım, ne insanlarla karşılaştım, bana hayvan satmak için ne yalanlar dinledim, ama senin kadar dürüst bir adamla karşılaşmadım. Moro’ya ne kadar istiyorsan 1 buçuk katını veriyorum ve alıyorum, demiş. Ben babamı 8 yaşında kaybettim ve bana en büyük miras olarak dürüstlüğü öğretti. Canım babam çok fazla birlikte zaman geçiremedik. Hatırladığım birkaç anıdan biriydi.
***
Değerli okurlarım aklıma gelen sorular var; acaba baba gerçekten ineği satmak istiyor muydu ve tüccar ineği sahibinin dürüstlüğünü ödüllendirmek için satın alınca nasıl para kazanmayı başarıyor, gibi. Ama 8 yaşındaki bir kız çocuğunun gözüyle bakalım; önemli olan babasının Moro ile ilişkisi ve dürüstlüğü. Ne kadar insanca ve ne kadar candan. Okuduğunuz için teşekkürler, selamlar, sevgiler.