her edebiyatçı, eylül ayı içerisinde bi ”hüzün” yazısı yazar..
işim gücüm yoğun, zamanım az, mesaim pahalı, acilen ben de sıramı savayım bari..
****
ağaçlar, kuşlar, sahiller, kediler, bulutlar, yağmurlar..
sararan ve dökülen yapraklar..
çukulata renkli şarkıcılar..
hayır yahu.. nefret geldi bunları okumaktan her sonbahar.. başka bişey bilmiyonuzsa yazarlık taslamayın kardeşim..
yeter, kusacam..
****
ben iki genci yazacağım..
bi pazar gecesi, sinop.. ADD’mizin bi toplantısı dönüşü.. bizi giresun’a getirecek otobüsün kalkmasını bekliyorduk.. aynur ablamla şerif abim de varlardı..
hemen yanda, sinop-istanbul otobüsü..
kalkışa hazır gibi.. bi gözümüz de ondaydı nedense?
****
görmemek elde diğildi..
genç bi kızla genç bi çocukcaazın veda sahnesiydi denk geldiğimiz..
sarmaş dolaştılar.. birbirlerinin kokusunu içlerine çekiyorlardı..
tahminen; lise yeni bitti, çocuk gurbette okul gazandı gidiyo, eşşek gafalı gız ise bişey kazanamamıştı..
görünen bu idi..
****
-”istanbul yolcusu kalmasın”!!!
sonbi kez öpücükler.. kalktı otobüs.. çocuk en ön koltukta.. donuk bi surat.. ifade sıfır..
kız desen?? dokunsan ağlayacak..
hayat durdu, kolay diğil..
****
ağlamadılar..
öylece birbirlerine baktılar..
gitti otobüs..
****
bu sahneyi anımsıyordum bi yerden..
1983’te okul kazanıp istanbul’a gittimdi, aynen böyle boynumu büküp.. eşşek gafalı gızın tıpkısının aynısı giresun’da da vardı..
biz de el sallaşmadı idik.. sözleştik miydi, anımsayamadım şimdi?
bi halt kazanıp, gelemediydi o da..
****
yarın tam 40 yıl olacak..
o gız hâlâ eşşek gafalı..
nasıl bi gelememektir bu, ömrüm bitti..