Bir yanda çevirileri, eleştiri yazıları, dergiciliği, hocalığı… Öte yanda ödülleri… Kıvrak bir zekâ ve işlek bir kalem. Hayatı boyunca inandığı doğrulardan şaşmamış, dik duruşundan hiçbir koşulda ödün vermemiş bir insan. Evet, kırk yıllık arkadaşım Seçkin’den söz ediyorum. Zeynep Miraç’ın akıcı üslubuyla kaleme aldığı Seçkin: Ödünsüz Bir Yaşam kitabını okurken bir kez daha düşündüm bunları. Zeynep Miraç salt bir yaşamı değil, bir ülkenin içinden geçtiği dönemleri, tiyatro dünyasındaki esintileri de paylaşıyor okurla.
‘İLK’LER VE SONRASI
Seçkin Selvi’nin hayat hikâyesi 1940’larda Ankara’da başlıyor. İnsanların geleceğe umutla baktığı yıllar. Aile fotoğrafları sanki bu umudun simgesi. Ardından Üsküdar Amerikan Kız Koleji ve Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi yılları. İlk çevirisini 1957’de amatör bir topluluk olan Sahne Z için yapıyor Seçkin: William Saroyan’ın Hello Out There! adlı oyunu. Zaten, 1957’yi “ilk”lerin yaşandığı bir yıl olarak tanımlar Zeynep Miraç: İlk çeviri. İlk tiyatro tozu. İlk evlilik. İki yıl sonra da ilk çocuğu Turgay doğar. İktidarda olan Demokrat Parti’nin çöküşe geçtiği yıllardır bunlar. 27 Mayıs darbesinden ve sonrasından söz ederken “Demokrat Parti’yi hiçbir zaman affedemem” der, “Çünkü bugünkü duruma gelmemizin ilk adımlarını attılar.”
BİR DÖNÜM NOKTASI
1961 bir dönüm noktasıdır Seçkin için. Oyun yazarı, usta tiyatrocu Sermet Çağan’la tanışır ve birbirlerine âşık olurlar. 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamında özel tiyatro hareketi bir patlama yaşamaktadır. Sermet Çağan’ın o mükemmel “Ayak Bacak Fabrikası”nı kaleme aldığı yıllar… Çok ses getirir oyun. Dillerden, sahnelerden düşmez ama aynı zamanda da parasız yıllardır bunlar Seçkin ve Sermet için. Tiyatrocularla, tiyatrolarla, şairlerle, yazarlarla zenginleşen yıllar… 1965’te, çeşitli nedenlerle kapanmak zorunda kalan Tiyatro TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) ise başlı başına incelenmesi gereken bir olaydır. Bu arada aileye önce Zeynep, sonra Emine katılır. 1967’de Emrah gelir dünyaya. Ne acıdır ki yıllar sonra ilk çocuğu Turgay’ı ve ardından da Emrah’ı kaybedecektir Seçkin…
Evin geçim kaynağı Seçkin’in çeşitli şirketlerde çevirmen olarak hiç durmadan çalışması ve aynı zamanda “sol düşünceye dair” çevirdiği kuramsal kitaplardır.
1970 yılında 41 yaşında vefat eder Sermet Çağan. Cenaze töreninde Cevat Çapan, “Tek kişilik üniversiteydi” diyerek anar bu değerli tiyatro insanını. Seçkin henüz 31 yaşındadır. Sermet Çağan’ın ölümünden sonra hayatın anlamı da değişir… Bir süre sonra, Sermet’in arkadaşı gazeteci Tanju Cılızoğlu ile başlayan ve 19 yıl süren beraberlik ise çok farklıdır. Dergi çalışmalarına bu süreçte Tiyatro 70 ile başlar Seçkin.
‘UMUTLU, GAYRETLİ, ONURLU BİR YAŞAM’
12 Mart muhtırası, Zeynep Miraç’ın tanımıyla, Seçkin’in hayatında karanlık bir kuyu açar. Ünlü Sansaryan Han, ardından Selimiye Kışlası ve Maltepe Cezaevi günleri. Komünistlere yataklık etmekten ve gizli örgüt kurmaktan suçlananlar arasındadır Seçkin. Dört ay yatar ve çıkar. İkinci kez 1972’de girer cezaevine. Neden mi? 1968 yılında çevirdiği Stalin’in Lenin’in ölümünden sonra kaleme aldığı metinden ötürü: “Yazan Stalin, yazılan Lenin, çeviren Seçkin!” Sağmalcılar Cezaevi’nde geçen bir buçuk yılda Gabriel Garcia Marquez ve “Yüzyıllık Yalnızlık”la yoldaş olur. “Çevirmenliğimin bir bakıma o kitapla ‘tescili’ doğaldı” diye anlatır Zeynep Miraç’a. Ve de “Aile bütçeme en çok katkısı olan erkek” diye söz eder Marquez’den, gülerek. Hayatı boyunca hep istediği kitapları çevirdiğini de vurgular. Hele de Paul Auster’in, James Baldwin’in adlarını sevgiyle anar… Evet, daha söyleyecek şey çok ama yer yok. Zeynep Miraç’ın sözleriyle koyuyorum noktayı: “Cesaretle, emekle, ahlakla ve azimle yaşanmış günler. Direnerek. Dimdik. Pırıl pırıl. Her anını hak ederek. Umutlu, gayretli ve onurlu bir yaşamın kaydını tutan nice an, nice anı… Yüz yıl sonra konuşulacaksa bunlar konuşulacak.”