Gümüldür’de halkın denize rahat ulaşabildiği bir mekanda tatildeyim. Bölgenin güzel bir kumsalı var ve bayram nedeniyle sahil pek kalabalık. Kitap okuduğum yerden çocukların denizden gelen acı çığlıklarını duyuyorum; sanki biri bıçakla kolunu omuzundan ayırırcasına çocuk feryat ediyor, çığlık çığlığa, dehşet içinde. Bir ara çığlık çocuğun suya batırılışıyla ağzında boğularak kesiliyor ve sonra daha dehşetli bir yaygara ortaya yayılıyor. Bulunduğum yerden kalkıp yürüyorum ve görüyorum, bir büyük, muhtemelen çocuğun annesi, babası ya da çok yakını olan bir büyük, çocuğun dehşetle bağırmasına, çığlıklar atmasına, çırpınmasına aldırmayarak, yüzünde bir gülümseme ile onu denize sokuyor, batırıp çıkarıyor.
Ve etraftan hiç kimse, “burada yanlış bir şeyler yapılıyor!” şeklinde dönüp bakmıyor. Kimsenin umurunda değil, çocuğun dehşet dolu çığlığını, korkusunu, doğal bir olay olarak karşılıyorlar; duymuyormuş gibi bir tavır içindeler.
İçimde bir acı var. Bir anım canlandı. Ben Doğan Cüceloğlu, bu büyüklerin yaptığının aynısını kızım Ayşen’e, 1970 yılın Taşucunda kumsalda yapmıştım. Evet ben Doğan Cüceloğlu psikoloji alanında doktoram vardı; 32 yaşındaydım. Onu zorla denize sokarken, o çırpınıp, korkuyla bağırırken, ben yüzümde bir gülümseme onun kafasını suya sokup çıkarıyordum. O zamanki Amerikalı eşim Emily telaşla, yüzünde bir dehşet ifadesiyle beni çağırdı; inanamaz gözlerle ve öfkeyle bana bakıyordu. Ayşen’i kendisinin denize sokacağını söyledi. Ve iki saat kumsalda birlikte yürüdüler, ara sıra Ayşen ayağını denize sokuyor, sonra çekiyordu. Bir süre sonra Emily ayak bileklerine kadar denize girdi ve “istersen elimden tutabilirsin!” dedi. Üç saat sonra Ayşen kahkahalar ile sevinç çığlığı atarak annesiyle denizde denize dalıp çıkıyordu.
Evet Emily üç saat emek verdi. Çocuklarına ne yaptıklarını bilseler gördüğüm bu anneler, babalar büyükler de seve seve o zamanı verirler. Çocuklarına bu dehşet anlarını yaşatanlar çocuklarını sevmeyen, önemsemeyen insanlar değiller. Bazıları gözünü kırpmadan o çocuk uğruna kendi hayatını tehlikeye atar.
Çocuk dediğimiz küçük insanların duygularını ve düşüncelerini önemsemiyoruz. Onların halinden anlamıyoruz. Çocuğu dehşet ve korku içinde denize sokarak ona kötülük yaptığımızın farkında olmayan bir toplumuz.
Çocuğun korku, dehşet dolu gözlerle avaz avaz bağırışına gülümseyen büyüklerin kendilerini güçlü hissetmekten gelen bir gülümsemeleri var ya, işte korku kültürünün lanetlenesi kendini güçlü hissetme düşkünlüğünü orada görüyorum. Karşıdakini aciz bırakarak kendini güçlü görme düşkünlüğü. Korku kültürünü anlamadan bu toplumu anlamayacağımızı düşünüyorum.
Günleriniz gönlünüzce olsun.
Doğan Cüceloğlu / 8 Temmuz 2016