Bir okurum aşağıdaki mektubu yazmış, kendisinin izniyle, kimlik belirtmeden, ifadelerin daha açık seçik anlaşılması için minik dokunuşlarla, aşağıda paylaşıyorum.
***
Sayın Hocam, ben iki çocuk sahibi bir anneyim. Facebook’ta anneler arasında başlayan bir tartışma iki görüş ortaya çıkardı; bunlardan biri sevgi kadar annenin çocuklarına sunabildiği maddi imkanların da önemli olduğunu ifade etmekte, diğer görüşte çocuklara verilen maddi imkanlar ne olursa olsun sevginin kendi başına sağlıklı bir çocuk yetiştirmek için yeterli olduğu yönünde idi. Bu tartışma bana aşağıdaki soruyu size sormama yol açtı:
“Çocuklarımıza doya doya çocukluğunu yaşatmak, onların hatıralarında iyi birer anne baba olarak iz bırakmak ve aynı zamanda biz ana babaların da onların çocukluğunun her anına bilinçli tanık olmak, zevk almak, hep beraber mutlu olmak için ev, araba, para sahibi olmak zorunlu mudur? Yoksa bunlar olmadan da sevgi, ilgi yeterli midir?”
Sorumun daha iyi anlaşılabilmesi için kısaca kendi hayatımdan söz etmek istiyorum: Ben 7 yaşındayken annem babam boşandı. Benim dışımda benden küçük iki kardeşim daha vardı ve hayat şartları zordu. Annem çalıştı, her akşam eve yorgun ve bitkin geldi. Biz koşup kapıda karşılardık ve hemen günümüzü anlatmaya, ihtiyacımız olan sevgiyi almaya çalışırdık. Bu anların sonu asla sarılıp okşamayla bitmedi. Annem hep bağırır ‘başımdan gidin, yorgunum’ derdi.
Büyük ihtimalle de yorgun ve mutsuzdu gerçekten. Şimdi 29 yaşında (annemin babamdan boşandığı yaş) evli ve 2 çocuklu bir kadın olarak anlıyorum annemi, ama affedemiyorum. Sürekli dayak yedik, ‘bana anne demeyin’ diye bağırmaları hala kulaklarımda. Ağladığımızda bir kere bile gözyaşlarımızı silip sarılmadı, sakinleştirmedi.
Şimdi annem 53 yaşında ve 2. kocasından da boşandı. Yalnız, çok hassas, duygusal ve sürekli beklenti içinde. Kardeşlerim ve ben isteklerini karşılamadığımızda ağlıyor.
İnanın ki bütün çocukluğum gözlerimin önünden geçiyor; avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Anneme karşı sadece acıma duygum kaldı içimde; sanırım sevgim çocukken tükendi.
Şimdi sormak istiyorum; “Çocukların rızkını kazanıyorum yoruluyorum” diye çocuklarına ilgi ve sevgi vermemek mazeret olabilir mi?
Hayatın zorluklarını, bize karşı adaletsizliklerini küçücük bedenlere, o güzel yüreklere yüklemek haksızlık değil mi?
Daha çok yazabilirim ama zaten değerli vaktinizi aldım hocam. Hakkınızı helal ediniz.
***
Bana yazan hanımefendinin içi, sorduğu sorunun cevabını aslında biliyor. Öyküsünü bizimle paylaşmaya izin verdiği için kendisine teşekkür ediyorum. Belki kafası karışık bazı genç anneler bu öyküyü okuyarak çocuklarının sevgi ihtiyacına daha duyarlı olurlar.
Diğer yandan şunu da düşünmeden edemedim; yazıda söz konusu olan ve iki defa evlenip boşanan kadın kendi iç çocuğunu tanıyabilseydi ve utanca boğulmuş o iç çocuğun yalnızlığının ve öfkesinin farkına varabilseydi hem kendinin hem çocuklarının hayatları ne kadar değişirdi! Duygusal yönden olgunlaşmadan evlenmek ve çocuk sahibi olmak mutsuz ve acı öykülerin kaynağını oluşturuyor.
Bu tür öyküleri sizlerle paylaşmanın çocuklarımız için daha bilinçli ve daha sağlıklı bir aile ve eğitim ortamı oluşturmaya yardım ettiğine inanıyorum. Katkılarınız için teşekkür ederim.
Selamlar, saygılar
Doğan Cüceloğlu / 13 Eylül 2017