Aslında oyun yeni değil, ama konusu, hele bu coğrafyada, hiç eskimiyor. İnsanlar sürekli göç ediyor! Göç ettiriliyor. Yaşam koşulları kalmayınca evlerini, işlerini, sevdiklerini bırakıp başka ülkelere, başka diyarlara göç ediyor. Göç etmek zor, göç edilen yerde kalmak, kabul edilmek daha da zor. Türkiye, Suriye iç savaşında yangına körükle gittiğinden beri, evi barkı ve yaşam hakkı kalmayan mülteciler için önce bir ilk aşama sığınma yeri oldu. Sonra da Avrupa’nın istemediği bu insanlar için, ne aşağı, ne yukarı kımıldayamadığı adeta bir hapishane! Avrupa, parasını öderiz, sende kalsınlar diyor. Anadolu, yüzyıllar boyu, göç yolu olmuş, ama ilk gelen son geleni istemiyor! Bu arada yerleşen yerleşiyor, gelemeyen ya da kaçmaya kalkanlar için Akdeniz’in suları, koskoca bir mezarlık oluyor! Bebek patikleri yüzüyor sularda, bebek cesetleri vuruyor kıyılara.
Amacım içinizi şişirmek değil, oyunun güncelliğini vurgulamak.
“Gabriel’in Düşü”, Ayvalık’tan kolayca geçiverilen ve en sevdiklerimizden olan Midilli Adası’nda geçiyor. Bir anlatıcı ve üç çift var karşımızda. Berna ile Berk, evliliklerinin sönmüş ateşini harlamaya, adaya kısa bir tatile gelmişler, biraz da hesaplaşmaya. İnternetten kiraladıkları evin sahipleri ise eski göçmenlerden: İstanbul’da yaşanmış 6-7 Eylül olayları sonrasında İstanbul’dan adaya göç etmiş Angeliki ve Angelos. Bir tür zoraki göçmen olan Rumlardan. Adada Türko, Türkiye’de Rum! Mekânsızlardan. Asıl mekânsızlar ise Suriye’den Almanya’ya gitme umuduyla kaçıp, Midilli’deki Mora Kampı’nda sıkışıp kalmış Mirvan ile Yana ve bebekleri! Her çiftin yaşadığı büyük bir kavga vardır üstelik bu sıkıştıkları adada. Mirvan Almanya’ya gidebilmenin yollarını ararken Yana, Suriye’ye geri dönme hayallerinde. Yurdunu terk etmenin, arkasında bıraktıklarının özlemi içinde, sürekli tartışan çift, yaşadıkları onca çileye karşın birbirlerini tüketmekte.
Aynı kaos, gizli bir ilişki yaşayan Berk ile bunu sezip kocasını yeniden kazanma derdinde olan Berna’nın arasında yaşanıyor. Çok mutluymuş gibi gözükmelerine rağmen içlerinde fırtınalar kopuyor ve bazen yüzeye çıkıyor. Aile ilişkileri, sadakat, evlilik sorgulanıyor.
Angeliki ve Angelos’un kavgası ise kızlarını bir bebek sahibi yapabilmek.
Bu üç ailenin dramı ve kavgalarına yol gösterici ise adanın Azizi Gabriel olacaktır. Tepedeki manastırın Aziz Gabriel’i kadınların dualarını gerçekleştirmesine yardımcı olur inancı, herkes için geçerlidir! Metnin çarpıcılığı ve düşündürücülüğü ise göç üzerine. Göç sadece göç edeni yoksunlaştırmıyor, göç edilen toplumun insanını da rahatsız ettiği için, başta tahammül edilen ama uzun süren bir misafirlik gibi tepkiye dönüşürken merhamet, nefret, korku, intikam, umut gibi duygular bıçak sırtı dönüşler yaşatıyor. Ve bu her toplumun belleğinde farklı yansımalar yapıyor. Göç edene duyulan öfkeyi de sorguluyor.
Sema Elçim’in yazdığı oyunu başarılı kılan yanlarından birisi de, metnin sağlamlığı yanında yönetmen Ahmet Sami Özbudak’ın rejisinin yaratıcılığı. Hem sade hem basit buluşlarla yaratıcı olunabilmesinin kanıtı bir sahneleme seçilmiş. Ortada bir platform var, seyirci iki tarafa da oturabiliyor. Sonuç olarak burası bir ada! Yerdeki kırmızı örtü, her şey oluyor, bana da Paris’te izlediğim Mehmet Ulusoy’ın Theatre de Soleil’indeki mavi kumaştan denizlerini, tavandaki fileleri anımsatıyor. Köşelerde birer iskemle, sırasını bekleyen ailelerin oturması için.
Tek perde, 70 dakikalık oyun, tam da olması gerektiği kadar! Artık seyircinin ne iki perde, ne çok uzun oyuna tahammülü yok, gevezelik etme, derdini anlat, yeter? Vehbi Can Uyaroğlu’nun müziklerinin de beğenildiğini, her aileye göre müzik seçilmiş olduğunu belirtmeden geçmemek gerek.
Ayşegül Tekin, Banu Çiçek, Batur Belirdi, Burak Tamdoğan, Çiçek Dilligil, Ersin Umut Güler, Kerem Pilavcı, bu beğeninin bir yanını oluşturan oyuncular. İzleyeli epey oldu, denk getirip yazamamıştım, düşünüyorum, şu daha iyiydi, bu biraz aksıyordu yazayım illa ki diye. Yok! Ekip uyumlu ve iyi. Kadınlar daha mı iyi desem? Çiçek Dilligil, Banu Çiçek, Ayşegül Tekin, kocaman bir alkış, üçüne de. Biri eşini, biri çocuğunu, biri bebeğini korumak, kaybetmemek için çırpınıyor, o duyguyu geçiriyor.
Oyun bugün Alan Kadıköy’de sergileniyor, görmediyseniz kaçırmayın derim, bir dahaki sergileme mayıs sonunda.
Duygusal derinliklerinle yüzleşmek için mükemmel bir zaman. İçsel sezgilerin seni yönlendirecek, gizli hislerini keşfetmende yardımcı olacak. Yaratıcı projelerine odaklanmak için ilham alabileceğin bir ortam yaratmalısın. Sosyal etkileşimlerde daha duyarlı olman, başkalarının hislerine karşı empati kurmana olanak tanıyacak. Geçmişten gelen anıların gün yüzüne çıkabileceği, bu anıları değerlendirip, onları geleceğe taşımak için fırsat sunacak. Kendini ifade etmekte zorlanıyorsan, yazmak iyi bir seçenek olabilir. Ayrıca, sevdiklerinle arandaki bağları güçlendirmek için samimi bir konuşma yapabilir, hislerini açıklığa kavuşturabilirsin. Özellikle, ruhsal ve bedensel sağlığına özen göstermek, dengeyi bulmanda önemli bir rol oynayacak. Karar verme aşamasında dikkatli olmalı, aceleci davranmamalısın. Doğa yürüyüşleri veya meditasyon gibi aktiviteler, zihnini sakinleştirip, yeni açılımlara kapı aralayacaktır. Kendine zaman ayırmayı es geçme; bu, iç huzurunu bulmanda etkili bir yol olacak. Pozitif enerjini paylaşırken, kendi sınırlarını da korumayı unutmamalısın.