“Kaşını da çattın, acıtıyor mu farkım
Nesi anormal, ne ki o normal?
Alamıyorsa aklın düşünme beni tatlım.
Tamam alışma ama bana karışma
O küçücük ağzınla beni konuşma
Tıpatıp olanlar size mi şu dağlar
Koca bi dünya bu bana da yer var.
Böyleyim bunu benden dinleyin
Kaybolsam bile hep kendimleyim
Yol benim, siz buradan gelmeyin
Bana kalbim yeter beni siz sevmeyin…”
Yalnızlık Adası’nın “o yok kara parçası”nın ücra bir köşesinde Ana Kraliçe ile buluştuk geçen gün.
Sorularımıza bazen soruyla karşılık verdi.
“Neden sordun bu soruyu?”
Bir sessizlik oldu birden gözlerini kıstı, durdu bir zaman.
Bütün bu hayatla nasıl baş etmişti Ana Kraliçe? Sahi, tanıdık mı gerçekten birbirimizi, tanıyıp, anlayabildik mi? Fakat…
Fakat, diye üstelemiyoruz. Belki devam edecek anlatmaya, bilmiyoruz. Birbirimizin tarihine yazılıyoruz o an. Sahi, bizi birleştiren hangi kodlardı, hangi yaşanmışlıklar?
Yalnızlık leşini bekleyen bir akbaba gibiydi hep. Yalnızlık ufunet, irin, gözyaşı kokuyordu… Yalnızdı Kraliçe. Alkışları da, hıçkırıklara da yaşamıştı. İsminin üstünü çizenler umurunda değildi nicedir. Kimliksizdi, kim olduğunun önemi yoktu. O, Ana Kraliçe’ydi. Gece Kraliçesi Kulübü’nün sahibi…
Gece kısalmıştı. Sabah yakındı. Kâh bizimle konuşuyor, kâh eskide kalmış zamanları anıyordu.
Baş başaydık. Çırılçıplak, uluorta, en yalın halimizle.
Birden tarçın sarısı bir ışık düştü sahneye…
“Baylar bayanlar hepiniz bu muhteşem şov dünyasına hoş geldiniz!
Burası onların dünyası !
Burda ayrıksı ot muamelesi görmek yok!
Burda herkes olmak istediği kişi, olmak istediği kişiyi
destekliyenlerle beraber!
Karanlığa karşı oluşturdukları gökkuşağıyla burası tamamen onlara ait.
Her biri bambaşka renkteyken bir arada bir bütünler;
Çünkü hepsinin bir rengi ortak ‘anlaşılmamak’..
Gözünüzü alamayacağınız derecede ışıltılı bir hayat!
Peki gerçek hikaye ne?
Gece Kraliçesi..
Görünenin ardı her zaman suçlu hissettirir. Buyrun..
Ha hahaha..
‘Terk edildin sonsuza dek. Yıkıldın sonsuza dek’…
Yıkılmadı gece kraliçesi karanlığa karşı bir sürü rengi bir araya
Getirdi. bir gökkuşağı oluştu sonrasında..
Onun altına sığınan herkes kendi olabildi sonunda.
Ama her şey zıttıyla var olur bu hayatta. Karanlıktan kaçan,
gökkuşağının karşısına karanlık çıkar en sonunda.
Ha hahaha…
Ama burası Gece Kraliçesi’nin!
Şovun ne zaman biteceğine o karar verir.
Gözlerinize hakim olun
Çünkü bu şov gözlerinizi kamaştıracak
Kapatanlar da olacak, fal taşı gibi açanlar da!
Tercihiniz bir ömür boyu sizinle olacak..
Işıltının arkasına saklanan gözyaşlarıyla.”
Gece Kraliçesi ile göz göze geldik yeniden. Yüzündeki tebessüm içindeki acıyı gizlemeye yetmiyordu. Hüzün nefessizdi, isyan dilsiz. Ne tuhaf, hepimiz düş yorgunuyduk. Hepimiz bıkkın. Geriye saymak, sıfıra dönmek de olasızdı artık, biliyorduk. Cahit Irgat’a sığındık, “Birbirimizin gözyaşlarını içtik “.Gülümseyen bir sessizlik aradık… Bir sığınak.
Gece Kraliçesi, neden olmasın?
Bu defa Tiyatro Oyun Kutusu‘nun 29 Ekim’de ilk gösterimini gerçekleştirecek olan yeni oyunu “Gece Kraliçesi”nin prova aralarından birinde, oyunun yazarı, yönetmeni Serdar Saatman ve Ana Kraliçe’yi yaşar kılan Rüçhan Çalışkur ile kısa bir söyleşi yaptık.
Pınar Çekirge – Bu proje nasıl doğdu? Nasıl şekillendi?
Serdar Saatman – Söze uzun bir yol hikayesi diye, başlayabilirim aslında. Rüçhan Çalışkur yıllar evvel, “Son Zenne” adlı oyunumu izlemeye gelmişti. Tanışmamız böyle oldu. Zaten, “Leenane’nin Güzellik Kraliçesi” ndeki Mag yorumuyla tüm zamanlarımı alt üst etmiş, nasıl desem, adeta hayatımı değiştirmiş bir Rüçhan Çalışkur fenomeni vardı geçmişimde. 2021’de “Ölü Kadınlar Diyarı”nı yaptık beraber.
Pınar Çekirge – Unutulmazlarımdan biridir o oyun da.
Rüçhan Çalışkur – Serdar ile öyle bir bağ kuruldu ki aramızda, gözlerimizle konuşur olduk resmen.
Serdar Saatman – Bir gün “bir transeksüel’i oynar mısın?
Rüçhan Çalışkur – Coşkuyla, heyecanla, hiç düşünmeden “Evet” diye yanıtladım.
Serdar Saatman – 1980 ile 2025 tarihleri arasında bir gece kulübünde geçen olaylar, orada yaşayan insanlar… Kendilerine seçilmiş aileler kuran insanlar. Öteki sayılmış, yaftalanmış, dışlanmış.Yalnızlığa itilmiş insanlar… Ve tabii, showlar, danslar, şarkılar.
Pınar Çekirge – Herkes bir diğeri için öteki aslında…
Yavuz Pak – Anladığım kadarıyla salt psikolojik veçheleriyle değil, sosyo-politik veçheleriyle de cinsel kimlik olgusunu ele almışsınız.
Serdar Saatman – İzleyici bir tür yüzleşme yaşayacak bu oyunda. Sorular soracak. Aslında giderek cinsiyet ötesi bir uzamda hissedecek kendisini. Sunulan bulmacayı çözecek ya da çözemeyecek. Anlatılan hikayenin kimi zaman komedi, zaman zaman da melodramatik yönünü yaşayacak.
Rüçhan Çalışkur – Oyunda geçen bir repliği hatırladım şimdi: “Makyajlı halimize değil, makyajsız halimize selam veren daha makbuldür.”
Yavuz Pak – Çok etkileyici bir replik…
Pınar Çekirge – Oyunun yaratıcı teknik kadrosunu sorsam…
Serdar Saatman – Müzik Zümrüt Şahin. Koreografiyi Sibel Süel, dekor ve kostüm tasarımını Oğuz Şahin üstlendi. Asistanlarımız da Lara Mukiye ve Serdar Şanlıtürk.
Yavuz Pak – Peki oyuncular?
Serdar Saatman – Sevcan Yaman, Eşref Varol, Eylem Kaçalin, Mahsun Ateş, Ada Taştan, Eren Kaan Atay ve tabii, Rüçhan Çalışkur.
Pınar Çekirge – Serdar, Tiyatro Oyun Kutusu’nun tüm oyunlarını izlemiş biriyim.Dediğim gibi, ” Ölü Kadınlar Diyarı” bambaşkaydı benim için. Sonrasında “Portakallı Kek”, “Lav”, “Kim Ki Bu Şahika?” ,”Kazan Kazan” ve şimdi de “Gece Kraliçesi”. Oyun yazarı ve yönetmen olarak bu projenin en başında kurduğun bir hayal olmalı, an itibarıyla bu hayale yaklaştın mı?
Serdar Saatman – O hayali kesinlikle gerçekleştireceğiz, diyebilirim. Çok emek harcadığınız, belki de en önemlisi içtenlikle benimsediğimiz bir proje bu.İnanın, var gücümüzle çalıyoruz… Heyecanla, istekle.
Yavuz Pak – Rüçhan Hanım, Ana Kraliçe nasıl biri?
Rüçhan Çalışkur – Aynen benim gibi biri… Eşiği yüksek acılardan, travmalardan geçmiş. Mutsuzluğunu yakasına takıp yürümüş, gerektiğinde yarasına bez sarıp yoluna devam etmiş biri.
Pınar Çekirge – Yani?
Rüçhan Çalışkur – Her gün bir başka travmayla uyanmıyor muyuz? Orman yangınları, bebek ölümleri, kadın cinayetleri, savaş haberleri, katledilen sokak hayvanları, deprem, hastalıklar… Aile içi duygusal ve fiziksel şiddet.
Pınar Çekirge – İlk istismar her zaman ailede başlar zaten. Sonrasında okul, iş hayatı, beraberliklerde dozu artarak devam eder… Acı acıyla beslenir. Sevgi yerini kin, nefrete bırakır. Ve hep susulur. Oysa kol kırılmıştır, içilen kızılcık şerbeti değil kandır. Susulur.
Rüçhan Çalışkur – Hayat bu kadar acımasız, ucuz olamaz. Olmamalı. Mücadele edeceğiz. Bu çirkinlikler arasında birşeylere sığınacağız. Ben, buraya tiyatroya sığındım. Serdar’a, çocuklarıma… Sahte dünyalara yer yok hayatımda. Umut…
Yavuz Pak – Umudunuz var öyle mi?
Rüçhan Çalışkur – İleriye dönük umutlarımı hep korudum, bütün yaptığım işlerde bunu esas aldım. Şimdi, Serdar, Oğuz ve şu güzelim ekip ile çalışmak, aynı çizgide buluşmak, bir oyuncu ve insan olarak benim için de, başkaları için de umuttur. Söylenecek sözün, esirgenmeden, ertelemeden söylenmesidir. Bakın, Tanrı içimize gizli, sihirli bir bahçe koydu. O bahçeyi çiçeklendirecek, yeşertecek olan sadece biziz.
Yavuz Pak – Tekrar Ana Kraliçe’ye dönelim. Tıpkı Flaubert’in Madam Bovary kim sorusuna verdiği yanıt gibi (“C’est moi”) “Bu benim” dediniz az önce…
Rüçhan Çalışkur – Bir insan, bir kadın olarak yaşadığım kırıklıklar, acılarla örtüşen bir hikayede buldum kendimi. O nedenle oynamadım, Ana Kraliçe oldum.
Pınar Çekirge – Kezban, Türkan, Beth, Irazca, Ser Humano; hepsi Rüçhan Çalışkur’du aslında. Tıpkı Rosa, Zahide, Beth, Madam Styliani gibi.
Rüçhan Çalışkur – Sinemada, tiyatro ve televizyonda hep seçici davrandım. Sanatçı kimliğime ters düşecek projeleri asla kabul etmedim. Sahnede, perdede, ekranda oluşturmaya çalıştığım her karakter, gerçek yaşamdan ruh, can almıştır. Her karakter onlarca kadının parmak izini taşır diyebilirim.
Yavuz Pak – Peki ya “O” olmak?
Rüçhan Çalışkur – Canlandırdığım kimliği oynamak değil, o olmak benim için önemlidir. Yani oynamak kolaydır, ama yaşar kıldığın insan olmak zordur, yürek ister, akıl ister. Tek tip oyunculuğa hep karşı oldum. Oyuncu gerektiğinde kalıpları yıkıp, risk alabilmeli. Dahası sanatla hayatın gerçeğini birbiri içinde eritebilmeli.
Pınar Çekirge – Gençlerle çalışmak?
Rüçhan Çalışkur – Geride bir şeyler bırakmak gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle gençlerle çalışmak çok önemli benim için. Aynı projede yer aldığımda onlara nasıl yol gösterebileceğimi, nasıl yönlendirebileceğimi düşünüyorum. Bu işi salt şöhret ve para yerine gerçekten öğrenmek isteyen, idealist gençlerin hep yanında durmaya çalışıyorum. Dahası söylemem gereken sözler, sanatçı olarak altını çizmem gereken sorunlar olduğuna inanıyorum. Hayat ve tabii, tiyatro sürekli değişim içinde, bu değişimin içinde olmak, bu değişime katkıda bulunmak istiyorum elimden geldiğince. Serdar, Oğuz ve bu değerli ekip gibi derdi, söylenecek sözü olan, tertemiz gençlere sığınıyorum. Onlarla yürüyorum…
Çok eski, uzak bir zamandan çıkıp gelmişti Ana Kraliçe. Geçmişin hayaletleriyle, ufuksuz, dipsiz düşbozumlarıyla ödeşmişti çoktan.
Issız sarp doruklarda, tekinsiz denizlerde, omuzunda, yanıbaşında alıcı kuşlar her defasında acıyla, ateşle sınanmıştı. Şimdi yepyeni şafakları hayal ediyordu. Oysa yalnızlıkla umut arasındaki göçüğün gittikçe büyüdüğünün, farkındaydı. Hesabı sorulmamış, her defasında çifte su verilmiş elemlerini, düşündü bir an. Hayatın arka kapısını aralama zamanıydı. Gözlerine o an bir yıldız düştü!
Hava bıçak gibi soğuktu. Gece çökmüştü sokaklara. Ölü suların, durgun yüzünde yapraklar yüzüyordu usulca…
Gece Kraliçesi yalnızlığına kadeh kaldırıyordu.