Özkan Çelik, Muska (2014), Bir Sevda İşi (2015) ve Babamın Kemikleri’nden (2018) sonra Perde (2025) ile yeniden sinemaseverlerin karşısında. Filmin senaryosu da başrol oyuncusu Cem Zeynel Kılıç’la birlikte ona ait.
Beyaz yakalı Samet (Cem Zeynel Kılıç), terfisini evinde arkadaşlarıyla kutlayacağı akşam, her zamanki gibi bahçede kedilere mama bırakırken “yanlış anlaşılma” olayının içinde bulur kendisini. Tek mekânda, yemek masasının çevresinde ilerleyen hikâye, aslında küçük bir Türkiye hikâyesi. Masada güncel Türkiye sorunları, sınıf çatışmasıyla birlikte örülüyor, postmodern bireyci tutumun ikiyüzlülükle birleşmesi, temposu düşmeyen anlatıyla izleyiciyi sürekli filmde tutuyor.
36’ncı Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nden “en iyi senaryo”, “en iyi kadın oyuncu” (Tülin Özen), “en iyi yardımcı kadın oyuncu” (Duygu Karaca) ve “en iyi yardımcı erkek oyuncu” (Bedir Bedir) ödülüyle dönen film, 36’ıncı Ankara Film Festivali’nde yarın ve 20 Kasım’da izleyiciyle buluşacak.
Özkan Çelik’le “Perde” üzerine konuştuk.
TEK MEKÂNDA GÜÇLÜ ANLATI
Perde’nin çıkış noktası ile başlayalım söyleşimize.
Benim şöyle bir korkum var: Yanlış anlaşılmak. Açıklayamayacak bir durumun ortasında kaldığımı düşünmek benim en büyük korkularımdan bir tanesi. Benim evim de giriş katta, perde ile sürekli içli dışlıyız. Böyle bir konu aklıma geldi. Ardından filmimizin bir başka senaristi ve başrol oyuncularımızdan Cem Zeynel Kılıç’a anlattım. İlk başlarda sohbet gibi ilerledi, sonra “Neden bunun senaryosunu yazmıyoruz” dedik ve hikâye filizlendi.
Ne zaman başladınız filme?
Pandemi döneminde… Sektör tamamen durmuştu. O, 17 günlük kapanma sürecinde başladık. Hemen hemen her gün, iki aylık bir süreçte çevrimiçi olarak çalıştık. İlk başta elimizde olan genel fikri o süreçte karakterlerle, olayları tamamen sıfırdan konuşturarak geliştirdik. Çok tartıştık, anlaşamadığımız noktalar da oldu ama Cem oyuncu gözüyle bakıyordu, ben yönetmen gözüyle. Bu, çalışmayı daha verimli hale getirdi. Toplamda dört yıllık bir süreçte filmi bitirdik.
Filmin tek mekânda olma tercihi de pandemi koşullarından mı kaynaklanıyor?
Dediğim gibi sektör tamamen durmuştu. Ne yapacağımız belli değildi… Bütün setler durdu. Artık dedik ki “Herhalde tek mekânlı, kapalı, küçük işler yapılacak”. Bu aşamada “Biz bunu niye tek mekâna toparlamıyoruz?” dedik ve başka mekâna çıkmadan sadece yemek masası ve tek bir gecede, tek bir günde bitecek bir hikâye çevirelim istedik.
ÇIKAR SÖZ KONUSU OLUNCA…
Yemek masasında ortaya çıkan ikiyüzlülük. Filmin en dikkat çekici sahneleriydi.
Orası Türkiye. Karakterleri, o yemek masasında Türkiye’deki belirli başlı fikirleri temsil eden kişiler olarak tasarladık. Bunu yaparken de tabii ki günlük yaşantımızdan, siyasi atmosferden tutun yaşadığımız komşuluk ilişkilerine, arkadaşlık ilişkilerine, sınıf farklarına, kısacası her şeye değinmek istedik. Bunu yaparken de tabii bir senaryo matematiği içerisinde yaptık. Zengin fakir farketmeksizin, insanların çıkarı söz konusu olduğu müddetçe nasıl ikiyüzlü olabileceklerine dair bir hikâye bu.
Güçlü bir oyuncu kadrosu var. Seçim nasıl oldu?
Hikâye ilk aklıma geldiğinde Cem Zeynel Kılıç zaten belliydi. Ama senaryoyu bitirdikten sonra tamamen diğer karakterleri bulmaya koyulduk. Senaryoda geçen diyaloglarda, aklımızdaki tipler de oyunculuk konusunda fikir oluşturmaya başlıyor. Nasıl ki masada bir Türkiye olsun istedik, oyunculuk konusunda da olabildiğince çeşitlemek istedik. Ama senaryo tamamen oyuncu odaklı bir film

































