Gülhan Kadim ile “Tek Kullanımlık Hikaye” Oyunu Üzerine
Gülhan Kadim: “Kendi durduğumuz yerden, yaşadığımız ülkeden ve içinde bulunduğumuz toplumdan yola çıkmak “iklim krizi” başlığına samimiyetle yaklaşmamızı kolaylaştırdı.”
Sanat yönetmenliğini Emre Koyuncuoğlu’nun yaptığı Sabancı Müzesi ve Sabancı Vakfı desteğiyle hazırlanan Sakıp Sabancı Müzesi Gösteri Sanatları Günleri’nin, diğer adıyla “Müzede Sahne” nin altıncısı 10-14 Ağustos 2022 tarihleri arasında Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nin farklı mekânlarında gerçekleştirildi. Her yıl belirli bir tema/konsept etrafında tiyatro oyunu, performans, sunum ve panelleri bir araya getiren Müzede Sahne’nin bu yıl teması “Dünya 419 PPM Bir Sahne” başlığı altında ekolojik yıkım ve iklim kriziydi. Bu yılki Müzede Sahne’nin önceki yıllardan önemli bir farkı bulunuyor. Türkiye tiyatrosunda ekolojik sorunları konu edinen ya da yöntem olarak ekolojik düşünceden yararlanan oyunların eksikliği artık tiyatrocuların da konuştuğu bir mesele. Müzede Sahne, alanda yok denecek kadar az olan bu duruma cevaben bu yıl ilk kez temaya uygun yeni oyunların yazılmasına ve sahnelenmesine aracılık etti. Ekolojik yıkım, çevresel adalet, kentsel dönüşüm, ekoloji politikaları ve sanatsal aktivizmi mesele edinen üç yeni oyunun yazılıp sahnelenmesi ve kimi performansların Sabancı Müzesi mekânlarına özgü olarak yeniden tasarlanması ve konuyla ilgili panellerin düzenlenmesi konusunda oldukça kıymetli bir adım atılmış oldu.
Bu söyleşi dizisinde ekoloji ve tiyatro ilişkisine dikkat çekiyor, Müzede Sahne’nin “Dünya 419 PPM Bir Sahnedir” başlığı altında yazılıp sahnelenen üç oyunun – Taş, Libido, Tek Kullanımlık Hikâye– yazarları Şebnem İşigüzel, Nadir Sönmez, Volkan Çıkıntoğlu; yönetmenleri Zinnure Türe, Ayşe Lebriz Berkem, Gülhan Kadim ve Müzede Sahne’nin sanat yönetmeni Emre Koyuncuoğlu ile konuşuyoruz.
Tiyatro… Tiyatro… Dergisi için soruları ve söyleşi dizisini yazar ve tiyatro akademisyeni Eylem Ejder hazırladı.
Dizinin altıncı söyleşisinde Tek Kullanımlık Hikaye oyunu yönetmeni Gülhan Kadim ile konuşuyoruz.
Eylem Ejder: Müzede Sahne’nin bu yılki temasının ekolojik yıkım ve iklim krizi üzerine olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gülhan Kadim: Türkiye’de tiyatronun iklim kriziyle bağı yok henüz. Ya da yok denecek kadar az. O kadar çok konu var ki ilgilendiğimiz, hepimizi bekleyen bu evrensel, kocaman ve karamsar problemle ilgilenemiyoruz sanırım. O nedenle, “Müzede Sahne” gibi adını duyurmuş bir festivalin “İklim Krizi” başlığına yönelmesini ve bu konuyla ilgili 3 dünya prömiyerine destek ve vesile olmasını çok değerli buluyorum.
E.E.: Bu temaya göre yeni yazılmış ve ilk kez sahnelenecek oyunlardan birini yönetme önerisini nasıl karşıladınız? Verilmiş bir metni sahneleme süreci sizin yönetmenlik deneyimizde nereye karşılık düşüyor? Bu sürecin kolaylıkları, zorlukları, imkânlar ya da imkânsızlıklarından söz etmek ister misiniz? (Alandaki ekolojik çalışmaların eksikliği, ayrılan bütçe, zaman, vb. değinmek istedikleriniz?)
G.K.: Çok heyecanlandım. Çünkü benim için yönetmenlik yeniden adım atmak istediğim bir alandı. Yönetmen metinle bağ kurabiliyorsa, verilmiş bir metin olmasının çok önemi olduğunu düşünmüyorum. Emre bu proje içerisinde Kumbaracı50 olarak yer alma teklifinde bulunduğunda Yiğit (Sertdemir) beni önerdi ve ben yönetmen olarak heyecanla projeye dahil olmuş oldum. Bizim yazarımız Volkan Çıkıntoğlu’ydu. Tema üzerinden bu kadar kısa sürede bir yazarın oyun yazması hiç kolay değil. Asıl zor iş Volkan’daydı. Bizim ekip için zor olan prova için sadece bir aylık bir süremizin olmasıydı. Kendi ekibimizin olması, oyuncuların önceden belirlenmiş olması, prova yapabilecek sahnemizin olması avantajımızdı. Ekoloji başlığı altında bir oyun çalıştığımızdan, sahne tasarımı için tüketimi en alt seviyede tutarak, tiyatromuzda depoda atıl duran parçaları kullandık ve dönüştürdük.
Yaşadığımız ekonomik koşullarda bir prodüksüyon için bütçe yaratabilmek hiç kolay değil. Sabancı Vakfı ve SSM’nin üretim desteğini bu açıdan çok önemsiyoruz. Keşke özel sektör ve kurumlar benzer formüllerle üretime destek olacakları oyunlar için kolları sıvasa.
E.E.: Ekolojik sorunlar üzerine bir oyunu sahneleme deneyimizden söz edebilir miyiz? Oyun sahnelemesi ekoloji ve tiyatro ilişkisine, yeni ve ekolojik dramaturgiler, ekolojik sahneleme yaklaşımları gibi alanlarda araştırma yapma ihtiyacı duydunuz mu? Ya da sizin bu konuda ihtiyaç duyduğunuz, merak ettiğiniz, heves ettiğiniz araştırma konuları, kavramlar neler oldu? Bu konuda gerek Müzede Sahne’nin bu yıl için belirlediği “ekolojik yıkım, iklim krizi, ekoloji politikaları ve sanatsal aktivizm” teması ve “Dünya 419 PPM Bir Sahne’dir” başlığı, gerekse sizin yönettiğiniz oyunun tartışmaya açtığı ekolojik kavram ve meseleler sürece nasıl bir yön verdi?
G.K.: Süremiz çok kısıtlıydı gerçekten. Uzun araştırmalar yapmak, yaklaşımlar keşfetmek, kavramlara yoğunlaşmak için yeterli zamanımız yoktu. Volkan’ın yarattığı dünya ve başlangıç noktası bize çok yakın geldi. Böylesine büyük bir başlığın altında ezilme ihtimaline karşı, kendi durduğumuz yerden, yaşadığımız ülkeden ve içinde bulunduğumuz toplumdan yola çıkmak “İklim Krizi” başlığına samimiyetle yaklaşmamızı kolaylaştırdı. Tek Kullanımlık Hikaye; bir mahallede geçiyor ve kişisel kayıplardan evrensel kayıplara varan bir hikayeyi anlatıyor.
E.E.: Oyunun künyesinde bir dramaturg/dramaturjinin adı yer almıyor. Ekoloji ve dramaturgi konusunda nasıl bir süreç geçirdiniz? Nelere ihtiyaç duydunuz? (Belli bir dramaturgla çalışmadıysanız bu konuda düşünsel iş birliğini oyun yazarıyla mı gerçekleştirdiniz? Danıştığınız, yararlandığınız kaynak, çalışmaları anmak ister misiniz?)
G.K.: Bizim geçirdiğimiz süreç tam bir ekip çalışmasıydı. Volkan her provada bizimleydi. Başlangıçta oluşturduğu çatı metin bizim için çok iyi bir rehber oldu. Bir aylık prova süresince de her provada tartışıp denediğimiz sahneleri yeniden yazarak, metnin ve başlığın dramaturjisi üzerine sohbet ederek, hızlıca yol aldık. Bir ekibin yazarla birlikte prova yapabilmesi büyük şans. Volkan’ın her provada bulunması, ekiple birlikte çalışıp metni oluşturma konusunda bu kadar açık ve iştahlı bir yazar olması bütün süreci çok verimli geçirmemizi sağladı. Tabi en büyük avantajlarımızdan biri, benim ve oyuncuların uzun yıllardır aynı ekipte olması, birbirimizi çok iyi tanıyor olmamız ve müthiş yaratıcı oyuncular olması. Sürece ve oyuna katkıları çok fazla. Çünkü İsmail Sağır, Murat Kapu ve Meriç Rakalar gibi yaratıcı oyuncularla çalışmak, ortak dünyayı birlikte kurmaya ve sahiplenmeye çok büyük katkı sağlıyor.
E.E.: Müzede Sahne’nin ekoloji temasıyla ortaya çıkan diğer oyunlarını ya da performans ve panellerini takip edebildiniz mi? Ekolojiye dair birbirinden farklı düşünsel ve estetik pratikler arasında oyununuzun “kapladığı yer” ve diğerleriyle ilişkilenmesi hakkında söylemek, paylaşmak istedikleriniz var mı?
G.K.: Maalesef bizim oyunumuzun prömiyeri festivalin son prömiyeriydi. O nedenle genel provalarımız vardı. Festivali genel olarak takip edemedik. Umarım takip edenler için iyi bir final olmuştur.
E.E.: Ekolojik yıkım ve iklim krizi, ekoloji ve doğa politikaları, bu konuda sanatsal aktivizm gibi temalar Türkiye tiyatrosunun yeni örneklerinde pek karşılaştığımız bir mesele değil. Siz bu azlığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda görüş ve önerilerinizi paylaşmak ister misiniz? Sahnelediğiniz oyunun bu konuda ilk örneklerden olacak olması nasıl hissettirdi, hissettiriyor?
G.K.: Tiyatrolar ve tiyatro alanındaki yaratıcılar, gelecekle ilgili planlamalar yapmak yerine içinde oldukları sezonu atlatmak, ayakta kalmak ve devam edebilmek için büyük bir çaba harcıyorlar. Yaşadığımız iklim böyleyken Dünyamızın derdiyle bağlantı kuramıyoruz. Bugüne ait ciddi yaşamsal dertlerle boğuşuyoruz ve Dünya gezegeninin yok olma tehditi içerisinde olması gibi dev bir probleme bakamıyoruz bile. Bu başlık gerçekten çok karamsar. O kadar uzak bir gelecekte olmadığını da biliyoruz ama yine de dertlerimize dert eklememeyi tercih ediyoruz sanırım. İşte, Tek Kullanımlık Hikaye’deki karakterlerden biri olan Melih (Murat Kapu), kendi dertlerine Dünya gezegeninin derdini de eklemeyi tercih ediyor. Abisi Cevdet (İsmail Sağır) ve yakın arkadaşı Orhan (Meriç Rakalar) da onunla birlikte yeni öğrendikleri bilgilerin içerisinde savruluyorlar. Oyunun bu konudaki ilk örneklerden olması bizi çok mutlu ediyor. İyi ki projenin içerisinde yer aldık.
E.E.: Oyun sahnelendikten sonraki tepkiler nasıldı? Paylaşmak istedikleriniz var mı?
G.K..: Seyirci çok sevdi. İklim krizi başlığının kara komedi bir bakışla ele alınması, sahne üzerindeki maharetli oyuncular, metnin sıcaklığı, ilk dakikalardan itibaren empati kurduğumuz karakterler, seyirci için güzel bir buluşmaydı sanırım. Bizimle paylaşılan düşünceler genel olarak bu yöndeydi.
E.E.: Ekoloji ve iklim kriziyle ilgili üretmeye devam etmeyi düşünüyor musunuz? Oyunun sonraki gösterimleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
G.K.: Şimdilik repertuvarımızda Tek Kullanımlık Hikâye yer alacak. İleriki sezonlar için umarım üretebiliriz diyebiliyorum sadece. Oyun 22 Eylül’de Kumbaracı50 prömiyerini yapacak. 22,23,24 Eylül’de ve 6,7 ve 27,28 Ekim’de yine Kumbaracı50’de olacak.
E.E.: Söyleşi için çok teşekkür ederim.
G.K.: Ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne çok teşekkür ederim.