Söylenecek sözümüz yoktu Firdevs Hanım. Yüzyıllar yaşamışcasına yorgunduk ikimiz de. Yalnızdık.
Haydi itiraf edelim, sadece ihtirasın tutsağıydık. Karaya vurmuş deniz yıldızları gibiydik sizinle, ne dersiniz?
Hayatla takas edilmiş ıssızlıklarımız, bir türlü kabuk bağlamayan yaralarımız vardı… Ve adım adım yaşamın en dramatik ‘reality show‘unun içinde son menzile doğru yürüyorduk. Dahası ne çok benziyorduk yek diğerimize, öyle değil mi?
Ayaz kırılmıştı. Çivit mavisi bir ışık düşmüştü duvara.
Gözlerinde ansızın koyu gölgeler dolaştı Firdevs Hanım’ın. Ellerini yüzüne kapadı usulca. Parmak uçlarından başlayan bir karıncalanma neredeyse tüm bedenine yayılmıştı.
Dün, bugün ve yarın arasında hiç bir ayrım kalmamıştı artık. Karanlıkta sesler çoğalıyor, salonu kaplıyor gibiydi.
Geçen akşam Eray Yasin Işık imzalı “Aşk ı Memnu” uyarlamasını yeniden okurken:
Bülend, Adnan, Beşir, Behlül’ün belki de (hatta kesinlikle) Halid Ziya olduklarını hayal ettim bir an. Tutkunun nasıl bir karabasana evrildiğini, yaşadığım, tanığı, suç ortağı olduğum gizli, yasaklı, hatta sakıncalı bütün o sevdaları düşündüm. Emma’yı, Suad, Nalan, Fikret, Anna’yı…
Bir vakitler hayatımı/güzel duygularımı delip geçmiş üvey sözcüğüne olan takıntım, hiç kuşkusuz, Nihal ve Bülend’in yanında durma nedenimdi her zaman. Bir de uçurumları çağrıştıran, günaha davet eden Bihter vardı beni çeken. Ve tabii, Firdevs Hanım. Masalı gökkuşağı kadar renkli, verilecek hesapları olan Firdevs Hanım.
Şimdi daha iyi anlıyorum, kimi hayal kahramanlarını çok çabuk unuturken, kimileriyle bir ömrü paylaşmışım meğer. Hatta daha bile fazlasını.
İtiraf edeyim, Firdevs Hanım ile göz göze geldiğim o ilk anda Charles Baudelaire‘e hak vermiştim:
” Kötülük güzel ve bulaşıcıdır…”
Satranç tahtasında ‘at, kale, şah’tı Firdevs Hanım. Hem kurban, hem avcıydı. Kan emen bir sülük, zaaflarına yenik düşmüş bir kadın, kristal avizeli salonlarda gerçek bir ilaheydi aynı zamanda. Şık ve görkemli. Ya da gemisini kendi batıran bir kaptan.
Bir martı uçuyordu. Sonsuz gök boşluklarında yivlenip duran gri, lacivert, eflatun ışıklar…
“Hatıran bende saklı…”
İhtiras ve yanlışlar zinciri böyle oluşmuştu zaten. Ne yapsa geri dönemeyeceğini biliyordu Firdevs Hanım. Çözemediği bilmece yoktu aslında. Fakat bu defa…
Durdu, durdu, ta neden sonra gözlerimin içine baktı. Başını dimdik kaldırdı. Yine sınayacak, yine tuzaklar hazırlayacaktı, biliyordum.
Hatırlıyorum, o gece usulca yanıma geldi, sadece benim duyabileceğim bir sesle, gecikmiş bir itirafta bulundu:
“Kırık hayatlar’ımızda nefret ve sevgi kardeştir. Bunu hiç unutma!”
Gözleri yoktu.Ne tuhaf, bakışları da.Yüzünde sonbaharın erken çökmüş hüznü…
Ve derken, içe işleyen, büyüleyen güzelliğini yüzyılların ölümsüzlük rüzgarına emanet edip, aynaya yansıyan suretiyle beni başbaşa bırakıp, gitti.
Menzili ve vadesi bilinmez matemler, en hunhar misillemeler kaldı geriye. Ve KIRIK HAYATLAR, AŞK-I MEMNU‘lar…
Ne derseniz deyin, Halid Ziya Uşaklıgil‘in Firdevs Hanım’ı kadar Eray Yasin Işık‘ın yeni nesil Firdevs Hanım’ıyla yaşamak da iyi geldi bana.
Firdevs Hanım ve ben… Bir zaman diliminde tekrar buluşacaktık, biliyordum.
Kanın aktığını görmek, damarlarından boşaldığını… Ürkek, tedirgindi. İçinden, usulca “Korkmuyorum,” dedi.
Buz mavisi bir ışık yansımıştı aynaya. Bütün Boğaziçi, bütün İstanbul, bütün kainat çoktan ölmüş de bir Firdevs Hanım kalmıştı sanki. Islak cadde boyunca bir durup, bir yürümeye başladı. Korkak, ürkek ve tek başına…
İki prova arası Çiğdem Tunç ile “Aşk-ı Memnu/Hatırası Bende Saklı”yı konuştuk. Yoksa Firdevs Hanım’la mı?
Pınar Çekirge – “Kanadı Kırık Bir Kuş Misali Cahide Sonku”, “Şöför Nebahat” , “Gözyaşı Sarayı / Kösem Sultan”, “Kanlı Nigar”, “Astro Türkler Geliyor”, “2 +1 Zombi” nin ardından Çiğdem Tunç Tiyatrosu, kuruluşunun onuncu yılını “Aşk-ı Memnu / Hatırası Bende Saklı” adlı oyunla açıyor… Neden “Aşk-ı Memnu”, bu proje nasıl şekillendi ?
Çiğdem Tunç – Nice zorluklara rağmen, mücadeleden yılmadan, geri adım atmadan geçen on yılı, ses getireceğine, son derece inandığım bir eserle taçlandırmak istedim. Geçtiğimiz yüzyılın başında yazılmış olmasına rağmen, yaşayan kahramanlarını, onların hem masum, hem nice sarsıntılarla dolu iç dünyalarına karşı duyduğumuz o merhamet ve anlayışı, kabullenişi düşündüm. Yolculuğumuz böyle başladı aslında. Yazarımız Eray Yasin Işık ve süpervizörümüz olarak seninle, saatler süren uzun toplantılar, görüşmeler, fikir alışverişleri, yazışmalar yaptık, hatırlarsın.
Pınar Çekirge – Nasıl hatırlamam, mesela Eray Yasin Işık’ın tek koşulu vardı…
Çiğdem Tunç -“Benden, sakın ola ki, daha önce yazılmış, yapılmış, izlenmiş olanın tekrarını beklemeyin… Romanın tadını, tuzunu, formülünü bozmadan farklı, özgün bir uyarlama yapacağım.”
Pınar Çekirge – Ve öyle bir tekst çıktı ki ortaya, hele başta senin yaşar kıldığın Firdevs Hanım olmak üzere, tüm karakterler…
Çiğdem Tunç – Sürprizleri bozmamak adına, fazla açıklama yapmayalım, ne dersin?
Pınar Çekirge- Haklısın. Sadece şunu söyleyeyim izleyici çok şaşıracak, kendini oyun boyunca bazen sarp kayalıklarda dolaşırken, bazen keskin virajlarda savrulurken, uçurumların tam kenarında, terazisi ayarsız, giderek baldıran zehirine dönüşmüş duygular arasında bulacak.
Çiğdem Tunç – Aslında şunu söylemek istiyorum, hayat devam ederken, varsın macera olsun, hayallerin peşinde koşmak, o hayalleri gerçek kılmak için savaşmak, direnmek, yaşamdaki ışıkları, aydınlığı çoğaltmak ve sözünü söylemek benim tek motto’m… Belki de var oluş, tutunma nedenim. Cesaretim.
Pınar Çekirge – Neriman Köksal, Betül Arım, Nebahat Çehre’den sonra yine çok farklı, üstelik 1900’de, 2008’de değil, 2025 yılında geçen bir Firdevs Hanım öyküsü ile izleyici karşısına çıkacaksın.Sahi, kim bu Firdevs Hanım, nasıl biri?
Çiğdem Tunç – Öncelikle belirteyim ki, gerek televizyon ekranı, gerekse tiyatro sahnesinde Firdevs Hanım karakterini başarıyla canlandıran tüm oyuncuları saygıyla alkışlıyorum.Unutulmaz yorumlara imza attılar.Ben de, Eray Yasin Işık gibi düşünüyorum.
Pınar Çekirge– Yani ?
Çiğdem Tunç – Özüyle, sözüyle, yaşadığı dönemle farklı, kıyaslamadan, taklitten, benzerlikten uzak bir Firdevs Hanım ortaya koymak.’Firdevs Hanım nasıl biri’, diye sormuştun az önce. Şunu söyleyebilirim ki, üretmekten çok, kızlarının varlıklı erkeklerle evlilik yapmalarını isteyen, kendi konforu, ihtişamlı hayatını sürdürebilmek adına entrikalar, tuzaklar hazırlamaktan çekinmeyen, yaşamda asalak olmayı seçmiş, gösterişi seven bir kadın. Sevgisiz, tutkularının esiri, mutsuz, kendine de yaşadığı düzene de yabancı, zaaflarını yenik düşmüş bir kadın aslında…
Pınar Çekirge- Var oluşu sadece tüketmeye, ihtişama dayalı, gerçekte bir dizi duygusal ve cinsel sarsıntılar yaşayan, yaşlanmaktan korkan, verilecek hesapları olan bir kadın da diyebiliriz.
Çiğdem Tunç – Haklısın. Toplum içinde üretime katılmanın mutluluğundan uzak, filanca kişinin eşi ya da kayınvalidesi yerine kendi olmayı başaramamış, bu uğurda belli bir çaba göstermemiş, gerçekte her anlamda fazlasıyla örselenmiş biri. Kızları başta olmak üzere çevresindeki hemen her kadınla rekabet halinde. Dün, bugün, yarın arasında hiçbir ayrım yapmadan, adeta bitmeyen, upuzun tek bir zamanı yaşıyor. Ve olaylar onu, belki de, iradesinin dışında gelişen bir trajediye doğru sürüklüyor. Bu trajediyle baş edebilecek mi, yoksa boyun mu eğecek bunu sahnede göreceğiz. Bu rolde tüm yalınlığı içinde çarpıcı, duygusal ve sahici olmayı başarmak tüm isteğim.
Pınar Çekirge – Ve gelelim en zor soruya : Yine kalabalık bir kadro, yine sanattan, şıklıktan, kaliteden ödün vermeyen bir anlayış… Ve yine hem yöneten, hem oynayan, oyunun her detayı ile baştan sona uğraşan, kılı kırk değil bin kırk kez yaran bir Çiğdem Tunç var karşımda… Yönetmen Çiğdem Tunç ile Oyuncu Çiğdem Tunç’un arası nasıl? Daha da önemlisi, Yapımcı Çiğdem Tunç’un Yönetmen ve Oyuncu Çiğdem Tunç’larla ilişkisi nasıl? Herşey güllük gülistanlık mı?
Çiğdem Tunç – Yönetmen ve Oyuncu Çiğdem Tunç’ların arası çok iyi. Yönetmen oyuncusuna tam anlamıyla güveniyor, onu daha iyiye erişmesi adına serbest bırakıyor, özellikle de provalardaki yaratma sürecine pek müdahale etmiyor. Ancak Yapımcı Çiğdem Tunç…
Pınar Çekirge – Evet?
Çiğdem Tunç – Yapımcı Çiğdem Tunç ile Oyuncu ve Yönetmen Çiğdem Tunç’ların arası yine pek iyi değil. Hatta hiç iyi, değil.
Pınar Çekirge – Neden ?
Çiğdem Tunç – Günümüzde bir özel tiyatroyu ayakta tutmak o kadar zor ki… Artan salon kiraları, görünen, görünmeyen ve sürekli tırmanan giderler de cabası. Ayrıca Çiğdem Tunç epeydir televizyon dizilerinde rol almıyor, böylece diziden kazandığını tiyatrosunu ayakta tutmak için kasaya ekleyemiyor. Ve ne yapıyor biliyor musun? Herşeyi göze alıp, mümkünsüzlüklerin kıyısında yürüyor. Varsın gecenin bir vakti karabasanlarla uyansın… Kaliteden, dediğin gibi, şıklıktan ödün vermiyor. Ne yapsın, ustalarından öyle görmüş.Kültür Bakanlığı’nın devlet yardımı bizler için can suyu olacak yine. Ve seyircinin ilgisi…
Pınar Çekirge – Füsun Erbulak “Delilikle oyunculuk arasında kan bağı vardır,” demişti. Haklı!
Firdevs Hanım usulca doğruldu. Bir an karanlıkta büyüyen, giderek yankıya dönüşen sesleri dinledi. Kararı kesindi…