İki tür anne baba düşünün: Biri çocuğun düşünce ve duygularının gelişmesine önem verir; diğeri ise çocuğun görünüş, konuşuş ve davranışının biçimlenmesine. Biri gelişmeyi, diğeri kalıplamayı önemser.
Çocuğun duygu ve düşünce gelişmesine önem veren anne baba, çocuğu şöyle görür: Çocuk kendi içinde bütünlüğünü oluşturan, kendi deneyimleriyle öğrenen, keşfettiği değerler ve öğrendikleri bilgiler çerçevesinde kendi ‘iyi’ ve ‘doğru’ları çerçevesinde davranışlarını seçen, yöneten bir ‘küçük insan’dır. Gelişimi için en iyi yöntem onunla insan insana sohbet içinde olmaktır.
Çocuğun görünüş, konuşuş ve davranışının biçimlenmesine önem veren anne baba ise şöyle düşünür: Bu çocuğun sorumlusu benim: ona neyi, ne zaman, nasıl giyeceğini, söyleyeceğini ve yapacağını benim öğretmem gerekir. Onun terbiyesi için en iyi yöntem onu gözetleyen, denetleyen, nasihat eden, onun korktuğu, çekindiği bir anne baba olmaktır.
Duygu ve düşünceyi geliştirmeyi önemseyen anne baba çocuğun çevresindeki insanların farkındalıklarının ve yaşattığı değerlerin çocuğu etkilediğini bilir; bu farkındalıkların ve değerlerin ‘geliştirici’ olmasına özen gösterir. Güzel Türkçe konuşulan ortamda büyüyen çocuk güzel Türkçe konuşur. Ona, “evladım, doğru ve güzel Türkçe konuş,” diye nasihat etmeye gerek yoktur.
Çocuğun görünüş, konuşuş ve davranışının biçimlenmesine önem veren kalıplayan anne baba ise kendi davranış, duygu ve düşüncelerine, çocuğun içinde yetiştiği ortama önem vermez, çocuk üzerine odaklanır. Çocuğun çevresindekiler küfürlü ve argo konuşurken, yalan söylerken o çocuğuna nasihat etmeye önem verir: “güzel konuş, yalan söyleme,” diye nasihat eder.
Geliştiren anne babanın çocuğu kişiliği gelişmiş biri olarak yetişirken, kalıplayan anne babanın çocuğu kaçınılmaz olarak sürüden biri, bir kültür robotu olarak topluma katılır.
(Doğan Cüceloğlu / 28 Aralık 2018)