33… 45… 78… Yok, Gedikkaya Uzay Üssü’nde, Sitesi yapımlı bi uzay mekiğini göğe fırlatma öncesi sayıma geçmiş diğilim. Daha biraz var o günlere.
***
Plakçalar (pick-up) denen o güzelim aletten söz ediyorum. Akıl sır ermesi güç bu icat; yuvarlak bi gövdede dönen bi plak, uzunca bi kol üzerine takılmış ses okuyucu bi iğne ve hız ayarı bölümlerinden oluşur. Genelde kırmızı ve krem renklidir gövdesi. Kulpu vardır siyah, kolayca taşınabilsin, misal plaja-pikniğe de götürülebilsin diye. Zaten ve ağır bişey diğildir. Evde çok işgal etmez, anneleri kızdırıp ”ula oolum biz sığdık da evde bi pikap eksikti” dedirtmez… Hız ayar düğmesi 45’e getirilirse, o bildiğimiz 45’likler, 33’e getirilirse uzunçalarlar dinlenir. 78’lik devirde ise plak fırıl fırıl döner, komedi filmlerindeymiş gibi olunur. Bu seçenek neden vardır, vallahi ahabu yaşa geldim, hiç düşünmemişim… Bilen varsa yazsın lütfen!
***
İlk kitabım Baklava Desenli Ev’de daha ayrıntılı işlemiş olmalıyım; eskilerin olağanüstü bi kültür kenti olan Giresun’unun, salt bizzat bilip gözlerimle gördüğüm 4 evinde piyano olduğu konusunu… Bacak kadar çocukken ben, bu 4 sayısına ermiş, geçmişte daha da fazla olduğunu hayal ederek gururlanmış ve yıllar sonra kitabıma mutluluğumu şu sözlerle taşımışım; ”Sanmam ki, Giresun’da 4 piyanolu ev varken, Paris’te 5 tane olsun”!
***
Büyüdüğümüz ev, anne-babamızın kültür düzeyi falan, kuşkusuz bizlerin hayata dair çoğu şeyimizde belirleyici unsur olur. Bizim evde plakçalar, kitaplar ve masa tenisi gereçleri mevcuttu mesela. İlk ikisinin hakkını verdiğimi, babama olan gönül borcumu ödediğimi düşünüyorum ama masa tenisi konusunda gezegenimizin en yeteneksiz insanı unvanımı bugün de özenle koruyorum. Giresun Sanayi çok büyük yer İnşallah Hilalspor’umuzun tenis ve masa tenisi şubeleri de çalışır duruma gelecek, derhal babamın mezarına koşacağım o gün.
***
Sizlere kendi örneklerimi anlattım doğal olarak. Peki başka? Nasıl ki bikaç evde piyano, bikaç evde plakçalar vardıysa, bikaç evde bezik oynanıyordu ise, anca bi elin parmakları kadar insan fotoğraf çekme hobisine sahipti. Fotoğraf makinesi öyle kolayca rastlanır bişey diğildi. Paraca lüks müydü bilmiyorum ama en azından daha entelektüel bi bakış açısı isteyen bişeydi. Bugünkü gibi şehrin yarısı fotoğrafçı diğildi yani. (Diğer yarısı da yazardır ha! Sizce de gülünç diğil midir?) Albümlerimizi oluşturan, şimdi bakıp bakıp güldüğümüz / ağladığımız fotoların çoğunluğu fotoğraf meraklısı dostlarımızca çekilmiş olanlardı. Deminden beri gevelediğim; bi kent kültürü mozaiğinden mini örnekler verme çabasıydı. Sanatın tüm dalları evlere ve insanlara ayrı ayrı dağılmış idi yani. Umarım anlatabildim, bu asla anlatılamaz şeyi. *** Fotoğraf çektirmek için ailecek stüdyolara gidilen günlerden geliyoruz, biz Giresun çocukları (ki adı resim çektirmek idi). Bunun nezihliği, naifliği başka bi yazı konusu olarak kalsın, içim titredi, gözlerim doldu yahu… Genelde Şeker Bayramı günleri olurdu bu fotoğrafı derdi. Herkes nispeten daha bakımlıyken yani… Şehrimizde zaman için bu işi çok iyi yapan 8-10 foto esnafı bulunsa da biz Ekmekçi ailesi, Foto Meral’in müşterisiydik. Meral Ailesi şu dünyaya fotoğraf sanatı için indirilmişti adeta. Yer darlığı nedeniyle adlarını anamadığım diğer kıymetli büyüklerim sakın gönül koymasınlar. Onların da şehir fotoğrafçılığı tarihindeki hakları hiçbi zaman ödenmez.
***
(Günün biri… Asırlık Foto Meral ailesinin bugünkü temsilcisi sevgili Mehmet Meral abim dedi ki… Bi otomobil galerisi açmayı planlıyorum… Adı Oto Meral olacak… Ne güzel olurdu… Bu plan geçerli midir halen? Bilmiyorum)
***
Durup dururken bu yazı nereden çıktı şimdi? Vesikalık foto lazım da yolunu yapıyorum? Tabi ki hayır! Onu da anlatıp bitireyim dostlarım. Millet Bahçesi Parkı. Taşbaşı Liman Parkı. Emirgan Parkı. Kurtuluş Parkı. Şimdi çoğu yok edilmiş Şehr-i Canan’ın gönüllerden silinmez dinlenme yerleri… Bilir misiniz buralara geceleyin gidilirdi. Ailecek, akşam yemeği sonrasında… Böyle soylu bi kültür vardı Giresun’da. Parklarda yapılan canlı müzikten söz etmiyorum bile. Şimdiyse tüm gün parkta oturuyoruz çaresiz. Kendime kızıyorum, kendimi çimdikliyorum, la goçum parka gece gidilir ne işin var sabahın köründe burada?????
Ve o parkların gezgin fotoğrafçıları da olurdu mutlaka. Bu kısmı bilerek finale sakladım zaten. aile her eski O kibar insanlar masa masa dolanır, ricalar ederek fotolarımızı çeker ve bi akşam sonra teslim ederdi. Birinci akşam olmasa, ikinci akşam yine oraya geleceğimiz malumdu çünkü. Günümüz büyükelçileri, dış işleri bakanları, yemin olsun o park fotoğrafçısı abilerimiz kadar asil diğildir. Bu yazı dün gece vakti… Millet Bahçesi Parkında neredeyse bi başıma otururken aklıma düştü. Nerede bu insanlar, bu park gündüz neden dolu, gece nasıl boş olur, burası benim şehrim mi diye diye evime döndüm. Şimdi plakçalar da… Fotoğraf makinesi de… Piyano da… Fotoğraf albümü de… Hepsi cep telefonlarımızda. Üzülüyorum. Böyle bi yaşam finalini hak etmedik, biz Kurtuluş Parkı’nda gezgin fotoğrafçı abiye gülümseyerek poz vermişler.
Duygusal derinliklerinle yüzleşmek için mükemmel bir zaman. İçsel sezgilerin seni yönlendirecek, gizli hislerini keşfetmende yardımcı olacak. Yaratıcı projelerine odaklanmak için ilham alabileceğin bir ortam yaratmalısın. Sosyal etkileşimlerde daha duyarlı olman, başkalarının hislerine karşı empati kurmana olanak tanıyacak. Geçmişten gelen anıların gün yüzüne çıkabileceği, bu anıları değerlendirip, onları geleceğe taşımak için fırsat sunacak. Kendini ifade etmekte zorlanıyorsan, yazmak iyi bir seçenek olabilir. Ayrıca, sevdiklerinle arandaki bağları güçlendirmek için samimi bir konuşma yapabilir, hislerini açıklığa kavuşturabilirsin. Özellikle, ruhsal ve bedensel sağlığına özen göstermek, dengeyi bulmanda önemli bir rol oynayacak. Karar verme aşamasında dikkatli olmalı, aceleci davranmamalısın. Doğa yürüyüşleri veya meditasyon gibi aktiviteler, zihnini sakinleştirip, yeni açılımlara kapı aralayacaktır. Kendine zaman ayırmayı es geçme; bu, iç huzurunu bulmanda etkili bir yol olacak. Pozitif enerjini paylaşırken, kendi sınırlarını da korumayı unutmamalısın.