Tülay Yıldız AKGÜL
Bursa Uludağ Üniversitesi GSF Sahne Sanatları Öğr.Gör. Dr.
10 yıl önce İzmir’den Bursa’ya geldiğimizde başlangıçta koyu bir yalnızlık hissi yaşadığımızı hatırlıyorum. Arkamızda devasa bir çevreyi, ilişkileri bırakıp yeni bir yaşama yüzümüzü dönmüştük.
Bizi bu kente bağlayan ve içinde üretici bir ilişki potansiyeli taşıyan iki önemli kurum oldu. Biri üniversitemiz diğeri her sene bütün bir şehri hareketlendiren BKSTV ve ASSİTEJ iş birliğiyle yapılan çocuk tiyatroları festivali.
Ülkemizin en iyi ve dünyanın en yenilikçi çocuk tiyatrolarının seçilip davet edildiği ve bir hafta boyunca kentin her noktasında oyunlar oynandığı bu festivale ilkin seyirci olarak katılmış ruhumuzun kurtulduğunu hissetmiştik. İzleyen yıllarda katılımcı, gözlemci de olmaya başladık ve davetler aldık. Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümü öğrencilerimizle hazırladığımız oyunlarla festivalin oyuncuları arasında olmayı da deneyimledik. Her oyun gecesi tiyatrocuların, alanında uzman hocaların, katılımcıların oyunlar üzerine yaptıkları değerlendirmelerden yararlanmaya ve aynı zamanda yaptığımız gözlem, deneyim ve eleştirileri sunma olanağı elde ettik.
Nihayet bu sene artık Bursa şehrinde yalnızlık bir yana kendimizi ev sahibi gibi hissedebiliyoruz. Başta ASSİTEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği), BKSTV (Bursa Kültür Sanat Vakfı) ve Bursa Büyükşehir Belediyesi olmak üzere pek çok kurumun destek vererek birlikte düzenlediği bu festivalde oyun seçiminden, organizasyonuna, atölye yürütücülüğüne neredeyse festivalin her aşamasında Uludağ Üniversitesi GSF Tiyatro Bölümü olarak da yer aldığımız için çok mutlu olduk.
Oyunları seçme aşaması bunun için yapılan hazırlıklar, görüşmeler, tartışmalar ve festivalin sorunsuz bir şekilde ilerlemesi bir aylık hatta daha da fazla süren bir çalışma ve düzenleme yoğunluğunu geride bıraktık. Online olarak izlediğimiz ve başvuruları değerlendirme sürecinde seçici kurul olarak elimizden geldiğince çok çeşitli renkte oyunu Bursa’ya davet ettik. Yurtdışı ve içi olmak üzere 70 kadar oyun arasından seçilen 14 yerli 4 yabancı ülkeden gelen oyunlar ve çeşitli atölyeler festivalimizin 25. Yılını coşkuyla geçmesini sağladı. Bu coşkuyu, yoğunluğu ve yorgunluğu içimizde oluşturduğu yenilenmeyi seviyoruz. Bu yoğunluğun ardından özetleyerek festivalden bahsetmek istiyorum.
Uluslararası bu festivalin 25. Yılına ulaşma başarısını, önemli iki kurumun (ASSİTEJ ve BKSTV) uyumlu çalışmasının bir sonucu olarak görmek gerektiğine değinmiştim. Nitekim oyunları seçme aşaması en zorlu aşamalardan biri olmasına karşın neredeyse tam bir fikir birliği, oy birliği ile oyunlarımızı seçtik. Bu sene seçici kurulu özellikle zorlayan salgın koşulları dolayısıyla oyunlara yeterince çalışılamamış olması ve “nitelikli” oyun başvurularının az olmasıydı. Genelde fark ettiğimiz şey “tek kişilik” oyunlara ya da az kişili oyunlara ağırlık verilmiş olmasıydı. Yurt dışı oyunlarda ise pandemi koşullarını göz önüne alarak (yasaklardan ötürü) gelebilecek olanlar ve bize daha yakın olan ülkeleri tercih etmeye çalıştık. Bu arada covid olan oyunculardan dolayı son anda gelemeyeceğini bildiren ülkeler de oldu.
Bu yıl festival katılımcısı en uzak ülkemiz Tunus’tan gelen DOMIA PRODUCTION’un “Ceket” adlı oyununun Arapça dili, şehrimizde göçmen olarak barınan Suriyeli çocuklar için bir avantaj olarak değerlendirildi. Onların özellikle bu oyunun sahneleneceği salona gelmeleri organize edildi. Çocukların bulundukları göç-sığınmacılık gibi zorlukların içinde kendilerini değerli hissettiklerini görmek tiyatrocular için yeterli bir ödüldü. Bulgaristan’ın TATE KUKLA TİYATROSU “Sihirli Aşçılar” adlı oyunla ülkemize gelebildiler. Romanya onlıne gösterimle “The Story of the Pig”, Karadağ online gösterimle “Terlik Kedisi” adlı oyunlarıyla festivalde yer aldılar. Yerli oyunlar arasında bu yıl BURSA ŞEHİR TİYATROSU’nun “Kırmızı Duvar”, KOCAELİ ŞEHİR TİYATROSU’nun “Evvel Zaman İçinde”, ANTALYA ŞEHİR TİYATROSU’nun “Alaaddin’in Sihirli Lambası” adlı oyunları kurum tiyatroları olarak oyunlarını sahnelediler.
İSTANBUL MİZAH TİYATROSU “Mime Kids”, BURSA EKİM SANAT TİYATROSU “Yaşlı Kadın ve Papağan”, ANKARA YOL ATÖLYESİ “Bir Karıncayiyen Hikayesi”, İSTANBUL QPERFORMANS “Sessiz Adam ve Sinek”, ANTALYA ANTRE SAHNE “Şanslı”, BURSA Bİ KUTU SAHNE “ Yalnız Adam ve Şapka”, İSTANBUL TİYATRO YENİDEN “Küçük Prens ve Çiçek”, CAFETURC MUSİC &ARTS “Aridu”, ATTA FESTİVAL “Yumurtadan Çıkan Fil”, ANKARA BOŞ SAHNE “Görkemli Görkemin Uğursuz Hikayesi” adlı oyunlarıyla festivalde yer aldılar.
Bu yıl ilk defa yeni bir uygulamaya giderek “Work in Progress” kapsamında ODTÜ OYUNCULARI’nı “Wendy ve Peter Pan” adlı oyunlarıyla davet ettik. Bu uygulamayı bundan sonraki yıllarda başvuruya açarak henüz oyunlarını seyirci karşısına çıkarmamış provaları devam eden ancak çalışmayı seyirciye açmadan sanat kurulu ve gözlemcilere açarak oyunları hakkında fikir almak isteyen gruplar için yapmayı planladık. Bu yıl ODTÜ OYUNCULARI bu sürecin ilk konukları oldular.
Okulların bir haftalık ara tatiline denk gelen festival rezervasyon usulüyle seyirci almayı hedefledi ve artık şu bir gerçek ki tüm Bursa’lı aileler çocuklarını oyunlara getirmek için neredeyse yarış halindeydiler. Bundan önceki senelerde okullar açıkken yapılan festival öğretmenlerin gözetiminde okullardan çocukları sahne salonlarına getirilmesiyle yapılıyordu. Bence bu yıl denenen uygulamayla daha verimli bir sonuç alınmış oldu. Festivale ailelerin sahip çıkması ve çocuklarıyla aynı atmosferi paylaşmaları amaca daha uygundu ve renkli görüntülere sahne oldu. Her sahne tam kapasitesiyle doldu. Tüm oyunların yerine ve sahibine ulaşmasında özellikle Bursa Büyükşehir Belediye servis ve organizasyonları kusursuzdu.
Her yaş seyirciyi kapsayacak şekilde bu sene beş sahne, festival oyunlarına ev sahipliği yaptı. Tayyare Kültür Merkezi, Adile Naşit Kültür Merkezi, Podyum Sanat Mahal, Uğur Mumcu Kültür Merkezi ve Fetih Müzesi sanat severleri ağırladı.
Bu yılın bazı oyunlarının içeriklerinden ve oynama biçimlerinden de bahsetmek isterim. En küçük yaş gurubuna seslenen ATTA FESTİVAL grubunun “Yumurtadan Çıkan Fil” adlı oyunu 2+ olarak belirlenmişti. Zorluklarla başa çıkmaya çalışan ve yumurtadan çıktığı andan itibaren hayatı oyunla tanıyan bir Fil’e yaşamın ritmini veren müzisyenler ve onların melodileri eşlik ediyordu. Hem ailelerin hem de çocukların ilgisini çeken oyun Fil’in büyümesiyle çocukların merakını ve sorularını peşpeşe getirdi. Sahne ritmi oldukça yavaş ve sakin olan oyun doğduğumuz andan itibaren oyunla yaşamın içinde yol aldığımızı ve büyürken hayallerimizin de büyüdüğünü fantezilerimizin bize büyüme anında yol gösterici olduğunu ve oyunla yaşamın her anında yolculuğa devam edebileceğimizin güzel bir örneğiydi.
En büyük yaş gurubuna seslenen ve gençlik oyunu olarak festivale davet alan ANKARA BOŞ SAHNE’nin “Görkemli Görkem’in Uğursuz Hikayesi” adlı oyunu 16 yaş ve üzeri seyirciler için seçilen bir oyundu. Festivalin son günü ve son saatinde oynanan oyun sahne üzerine sadece sınırlı sayıda seyirci alarak gösterimini gerçekleştirdi. Kim olduğunu aramaya çıkan Görkem oldukça uzun ve dolambaçlı bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta seyircileri de macerasına ustalıkla katar. Seyircilerin sahne üzerinde olmasının en büyük nedeni oyuncunun malzemelerinin her evde kolaylıkla bulunabilecek olan ve çoğumuzun çocukken oyunlar oynadığımız “rende, havan, mum, kutu gibi” küçük araç-gereçlerden seçmiş olması ve bu küçük aletlerin başka işlevler yüklenerek kullanırken daha yakın ilişki kurmalarına olanak sağlamaktı. Tıpkı evcilik oynar gibi. Ya da ailecek ışıklar sönmüş de biri bize hikâye anlatıyormuş biz de merakla onu dinliyormuşuz gibi. Oyuncu Semih Ali Aksoy, oyunun aynı zamanda yazarı. Oyuna eşlik eden ve sahnede olmasa oyunun çok şey kaybedeceği çok açık olan müzisyen Uygar Erkuş ve yönetmen Ceren Özcan hem sahneleme hem de anlatı olarak çok keyifli bir oyun ortaya çıkarmışlar. Hayatın sürprizlerle dolu olması gibi sahne üzerinde oyuncuyla dizdize oyunu izlemenin de bu sürprize dahil olduğunu, 2 perde ve 100 dakika boyunca abartılı dekorların, kostümlerin olmadan da günlük objelerle her türlü hikâyenin anlatılabileceğinin ve hünerin anlatıcıda olduğunu gösteren keyifli bir oyundu.
BURSA EKİM SANAT’ın “Yaşlı Kadın ve Papağan” oyunu Wirginia Woolf’un yazdığı bir öyküden uyarlanmıştı; Mine Çerçi’nin son derece yaratıcı rejisiyle ve iyi oyuncuların performansıyla oynandı; bana göre festivalin taşıdığı “uluslararası” sıfatına çok yakışan ve içine anlam katan oyunlardandı.
Sözsüz oyunların ya da dilini bilmediğimiz ülkelerin oyunlarından da sözetmek isterim. Söz olmasa da sahnenin kendi dili var diyorum. O dil bizi oyunun içine nasıl çekeceğini bilen oyuncuların beden dili. Tabii anlattıkları ya da oynadıkları oyunu nasıl kurdukları da önemli. Sessiz Adam ve Sinek oyunu bu anlamıyla çok iyi bir örnek. QPERFORMANS Tiyatrosu, Hakan Polacanlı’’nın yarattığı sessiz “Quito” karakteriyle bir sinekle bile nasıl arkadaş olunabileceğini çok komik biçimde anlatıyordu. Sessiz Adam ve Sinek ise sürprizli, eğlenceli ve hiç sözün olmadığı ama sahnenin de hiç boş kalmadığı bir oyun. Öyle ki oyun sonunda çocukların “gitme” diye bağırdıkları oyun arkadaşına dönüşüyordu Quito. Bir diğer oyunda ise “Cıbırca” dediğimiz uydurma bir dille CAFETURC MUSİC & ART grubunun “Aridu” oyununu izledik. Çocukların tek bir saniye bile susmadıkları (ama bu “susmama” anlamadıkları bu dili çözmeye ve oyuncuların hikâyeyi oluşturmalarına yardımcı olan bir konuşma hali olarak) coşku dolu bir oyundu. Tüm hikâyeyi çocukların oluşturdukları ve sonunda hikâye tamamlandığında “yoruldum hikâye yazmaktan” dedikleri bir oyun.
Aslında her oyundan tek tek bahsetmek ve küçük de olsa beğenilerimi ya da eleştirilerimi yazmak istiyorum ancak yazıyı da okunur kılmak gerek. Bu yıl 18 oyunun ve 12 atölyenin yapıldığı ve artık “şampiyonlar liginde” yer alan Bursa Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali‘ni çocukken izleyen ve şimdi de çocuklarını bu festivalle büyüten Bursalı ailelere ve Bursa Büyükşehir Belediyesine festivale sahip çıktıkları için teşekkür etmek istiyorum. Tek bir insana dokunsa bile tiyatro iyileştirir ve güzelleştirir. Bu nedenle 25 yılını geride bırakmış olan uluslararası bu festivalin omurgasını oluşturan iki kurumuna Assitej-Türkiye (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği) ve Bursa Kültür Sanat Vakfı’na bu uyumu hiç kaybetmedikleri ve artarak çoğalttıkları için bundan sonra yapılacak nitelikli işlere örnek olduklarının altını çizmek istiyorum.