(Kısa bir suskunluk) Yetenek… Yani yürümek gibi, konuşmak gibi, bir şeyi öğrenmek gibi mi? Öyle bir şeyden bahsediyorsun değil mi?
– Yani biri resme yeteneklidir, diğerinde müzik yeteneği vardır. Kimileri yeteneklidir kimileri değildir. Yani çalışınca elbette bu beceriler kazanılıp, geliştirilebilir ama doğuştan o yeteneğe sahip olup olmamaktan söz ediyorum. Bu bağlamda, bir “yetenek” midir sevmek?
Ya çok zor bir soru sordun …(uzun bir sessizlik)… Yani bir tarafım şöyle söylemek istiyor; insan olmamızın bir parçası olarak biz sevme yeteneği ile doğmuş durumdayız diye düşünüyorum. Bu çok güçlü bir ifade geliyor bana ve bir tarafım buna inanıyor. Çocuk içinde yetişirken ortamın, daha doğmadan önce başlayan bu duygusal zekâ ya desteklenir veya kösteklenir. Yani iki-üç yaşına geldiğiniz andan itibaren sevmeyi bir insan için çok zorlaştırmış olabiliriz. Yani iki-üç yaşında bir çocuğun güven duymasını, kendini açmasını, özünü paylaşmasını çok zorlaştırmış olabiliriz. İçinde bulunduğu ortamdan dolayı.
– Sevme potansiyelini hapsetmiş oluruz diyorsunuz?
Hapsetmiş olabiliriz. Ondan dolayı benim şimdiki yaklaşımım; ifade tarzları değişebilir ama içerik olarak her bir insanın doğuştan sevme yeteneği ile, potansiyeli ile doğduğu yönünde. Aynı konuşma yeteneği ile doğduğu gibi. Çünkü çocuğa baktığın zaman annesi ile farklı farklı davranan çocuk yok doğduğu zaman. Annesinin memesini emmek istiyor. Hepsi kucağa alınmak istiyor. Hepsi göz göze bakmak istiyor. Hepsi çok belirgin bir şekilde sevilmek, dokunulmak istiyor. Çok açık seçik ifade ediyorlar bunu. Pek fark yok aralarında. Herhangi bir çocuk duymadım ki doğsun da “Boş ver anne manne. Ben yatayım da kendi kendime ne emeyim, ne dokunulsun” diyen yok. Hepsi.
(Damdan Düşen Psikolog / Sayfa 453, 454)