Anta Toros ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Misak Toros‘tan konuşmuştuk.
“Kırk dört yıllık hayat arkadaşımı kaybettim, dile kolay. O benim büyük oğlumdu. Bir gün ‘Bak Misak, kızımı büyüttüm, torunumu büyüttüm, ama sen hiç büyümüyorsun. Ne yapacağım seninle’ diye yakınırken, ‘Ben hep senin çocuğun olarak kalacağım’ demişti ve öyle de yaptı. Hiç büyümedi! Ölümden ve hastalıktan çok korkardı Misak. Tanrı da sanki ona hissettirtmedi öleceğini. Hatta en sağlıklı olduğu bir dönemde ayrıldı aramızdan. Şimdi… O’nsuz çok zor, çok eksik her şey.”
Gözpınarlarında çoğalan yaşlar. Susuyor bir an.
“Misak, ‘Öyle bir dünya istiyorum ki babalar oğullarına git sanatçı ol, ressam ol, şair ol diyebilsin’ derdi hep.”
Hayatın sobelediği elem, özlem bulaşığı yalnızlıklar, kirpikte donan gözyaşlarına eşlik eder bazen. Fonda dur durak bilmeden yaşanan o derin hüzün. Evet, hep o, açık hardal sarısı hüzün.
“Tiyatro Ömür Boyu” (2014 ) adlı kitabın sayfalarına dönüyorum yeniden.
Baba mesleği kuyumculukta ortaya koyduğu şaheserler, yazdığı gitar metotları, yaptığı besteler, Pangaltı Lisesi’nden Yetişenler Derneği ve Ermeni tiyatrosunun tanınması konusunda verdiği onurlu mücadele, tartışılmaz tiyatro tutkusu.
Artık daha iyi anlıyorum, Apollon ‘un önünde eğilmeyen Midas’tı O. Gün oldu yarasına bez sarıp yürüdü, duygudan duyguya, yürekten yüreğe elçi oldu. Yılmadı. Vazgeçmedi. Geri adım atmadı. Sahnede gelecek zamanları dokudu özenle, sabırla. Çünkü hemen her anını tiyatro sanatına adamış biriydi Misak Toros.
Tiyatro sevdası, yeteneği, coşkusu, karizmasıyla sahneye yaraşan çok özel bir değerdi O. Ve hep öyle kaldı.
Ah, keşke ömrü yetseydi de “Leblebici Horhor”u yeniden sahneye taşıyabilseydi.
Müzik ve tiyatro hayatının odağında olmuştu hep.
Tiyatrosever bir aile ortamında büyüdüğünden, çok küçük yaşta oyunlar izlemeye başladı Misak Toros.
Tiyatro hayatı 20 Mayıs 1959’da Karagözyan Mektebi’nde başladı.
Oyun yönetti. Sayısız oyunda rol aldı. Tiyatronun her şeyiyle ilgilendi aslında. Müzik, dekor, piyes çevirileri yaptı, gün oldu efektle de uğraştı. İlk Ermenice kabare müzikal olan “Yarı Şaka Yarı Ciddi” yine onun eseriydi. Bazı sinema filmlerinde kamera arkasında, yönetmen yardımcısı olarak çalıştı, televizyon dizilerinde rol aldı. Bu arada Pangaltı Lisesi’nden Yetişenler Derneği bünyesinde ilk Türkçe oyunu sahneye taşıdı. Müjdat Gezen Sanat Okulu’nda hocalık yaptı. Ermeni cemaatinin tiyatro hayatında silinemez bir imza, bir simge, bir anıt oldu Misak Toros.
Paralı Artin, Migo’nun Hikayesi, Carrar Ana’nın Tüfekleri, İkinci Darbe, Galupçik, Stalag 17, Hasaragyan Diye Biri, Bomba, Avanti, Kapı Komşuları, Al Başına Belayı, Görücü, Hayaletin Sırrı, Balayı Trafiği, Luiz Lulu’yu Yedi, Hint Kumaşı, İnsan Olabilmek, LeLe, Havyar Mı Mercimek Mi, Canavar Sofrası, Umudunu Yitirme, Üç Salakşörler… Oynadığı, yönettiği, çevirdiği, yeteneğini, canını, kanını, ömrünü kattığı bütün o oyunlar….
“Tiyatro, elemanların matematiksel toplamından değil, birçok elemanın sentezinden doğan bir sanattır.”
“Bir bölümü dernekte geçen tiyatro hayatımı üçe ayırırım: Acemilik dönemi, teorik dönem ve metodik dönem. “
“Artık ‘Tiyatro oyunculuktan başka bir şey değildir’ fikri kafama yerleşmişti zira kendi içinde müzik, edebiyat, resim, dans gibi bütün sanatları barındıran tiyatro sadece insanlarla yaşayabilirdi.”
“Çoğunluğun savunduğu ‘tiyatroda yazılı metin tiyatro uyu, dekor düzenlemesi dekoratörü, müzik müzisyeni, dans dansçılar ilgilendirir’ görüşü bence yok yanlış.Varsayalım ki bunların hiçbiri yok ama oyuncu varsa, oyun sahnelenebilir.Ancak dekor, müzik vb.tüm detaylar mevcut ama oyuncu yoksa, tiyatro olamaz.”
Andrea Paleologos, Oscar Caseras, David Grimes ile klasik gitar çalıştı bir dönem. “Gitar ve Armoni” (2011) adlı bir kitap yazdı.
Amerika yıllarında Vera Vlasova, Mitchel Nester‘in yanında tiyatro eğitimi aldı, Hollywood’da oyun yönetti ve oynadı.
Kuyumcu bir aileden geliyordu Misak Toros… Üstelik dört nesil kuyumcu sanatkarı olan bir aileden.1986’da İspanya’da Uluslararası Desende Altın Yıldız Yarışması’nda ödül kazandı.1991 yılında gümüş üzerine çalışmalarından oluşan bir sergi açtı. Bu arada her ortaya koyduğu eser tek olma özelliğini taşıyordu. Çünkü kalıpları eser biter bitmez imha ederdi.
5 Kasım 2010’da, bundan tam on iki yıl önce aramızdan ayrıldı Misak Toros.
Sosi Cindoyan ne güzel söylemiş :
“Sen de bir gün gel, Misak.
Yağmur damlası ol düş bahçeye, bahçe senin.
Rodrigo’dan bir nağme ol, gitar senin.
Gelmesen de bu alkışlar, bu özlem yine senin.”
Değerli hatırasına her zaman saygıyla…