“Unutulmasın, başkaları da tanısın istedim onu. Böylece yaşadığı büyük acının ve hayal kırıklığının boşuna yaşanmadığını inanıyorum içtenlikle.”
Dr. Barkev Balımyan‘ın “Arusyak Papazyan / Osmanlı Ermeni Sahnesinde Bir Öncü” (2025) adlı çalışması Aras Yayınevi etiketiyle raflarda yerini aldı.
Dr. Barkev Balımyan, Arusyak Papazyan‘ın duygusal çatışmalarını, geçmişle hesaplaşmalarını, eril dünyada varoluşsal bunalımlarını son derece etkileyici bir dille anlatırken, sadece bir devrin anlayışını yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda o devrin değişim sıkıntılarını, trajik hesaplaşmalarını, kadın erkek ilişkilerini ve zorlanan toplumsal değerlerini de ele almış.
Arusyak Papazyan tüm bu çatışmaların, dönüşümlerin bir yerinde öncü kadınlardan biri olarak ortaya çıkıp, Afife Jale‘ye, Bedia Muvahhid‘e yol açıyor aslında. Bir devrimin sessiz lideri oluyor.
Osmanlı Ermeni tiyatrosunu ele almış Dr. Barkev Balımyan. Naum Tiyatrosu, Şark Tiyatrosu, Vasburagan Tiyatrosu’nun sahnelerine götürüyor okuru. Dahası Osmanlı Ermenileri’nin aydınlanma hareketinin yanısıra Osmanlı’da ilk kadın hareketinin Arusyak Papazyan‘ın yaktığı ateşle başladığını hatırlatıyor.
“Her şeyden önce, o bir öncüydü. Osmanlı topraklarında tiyatroyu meslek edinip, sahneye çıkma cesareti gösteren ilk kadın tiyatro sanatçısıydı. Bu cesaretin bedelini ise yürek burkan bir yaşam öyküsüyle ödedi.”
Dr. Barkev Balımyan kitabın her bölümünü perde ve sahnelere ayırmış. Daha ilk satırdan itibaren okuru sarp sarmalayan, samimi, akıcı, çapaksız bir dil kullanmış.
Arusyak Papazyan‘ın rol aldığı oyunlar, elde ettiği başarılar, onun ardından sahne almaya başlayan diğer kadın oyuncular, zaman içinde karşısına çıkartılan Ebros Gümrükçüyan, Mari Bilezigyan, Yeranuhi Karakaşyan gibi rakibeler, Ermeni cemaati içinde mevcut tutucu kesimin tavır alışları, hoşnutsuzluğu, eşinin şöhretini taşımakta zorlanan Sepon Bezirciyan‘ın onu ev kuşu yapmaya yönelik çabaları… Bitmeyen bir sürek avına dönüşen toplumsal baskılar, vefasızlık, kaçan, kaçırılan fırsatlar…
Bir anda terk edilen, unutulan, unutturulmak istenen Arusyak Papazyan… Sonrası sefalet. Sonrası hüzün.
Selim İleri‘nin La Mort De L’Artiste adlı şiirini hatırlıyorum şimdi:
“ARUSYAG PAPAZYAN’a..
Çırpına çırpına locama düşen kelebek
meşhur artist Arusiyag Papasıyan.
En şöhretli sanatkarı Ermeni sahnelerinin çoktan unutulmuş, alkışlar Yeranuhi’ye…
Bunlar Yetanuhi’nin gençliğine ve güzelliğine yapılmış gösterişlerdir.
Sanat değil…
Kalbimi oyalayarak çıkıp gidiyorum tiyatrodan, kendimi
derin kedere ve bir melankoliye bırakarak
Kim bilmez Mari Düpleziz Kamelyalı Kadın
beyaz kamelyasını unutarak locasında
dramlar, La Traviata, benim resmimdir.
bir gün bakar da belki hayal edersin
yeni alkışlar, yeni doğan bu yıldız karşısında…
Yeranuhi Karakaşıyan, bir bilsen
tiyatoranın tavan penceresi gökyüzü (…)
Biz faniler için son sınır mezardır
Ruhum neden bu kadar geç kalmışım?
Mezarımda ne gözyaşı ne çiçekler- ebediyen lahit, ebediyen ölüm-
ne de çürümüş etlerimin üstünü
kemiklerimi örten isimli bir haç.
Ne haç, ne alkış, çiçek-i-ler
çırpınan, çırpınan kağıt kelebekler…”
Hiç düşündünüz mü: Pervane ateşte kaç kez yanar? Sahi kaç kez?
Burak Süme‘nin önerisiyle, beraber yazdığımız “Arusyak Papazyan” (2022) adlı kurgu ağırlıklı kitabımızı hazırlarken tek amacımız hem gelecekte araştırma yapacaklara küçük bir kaynak bırakmak, hem de Arusyak Papazyan gerçeğini hatırlatmaktı.
1907 yılının Nisan’ında hayata veda eden Arusyak Papazyan ile Üsküdar’da eski, yıkıldı yıkılacak ahşap bir evde buluştuk. Herşey böyle başladı aslında.
Yalnızdı. Unutulmuşluğu kabul edemiyordu.Alkışları, sahnede olmayı özlemişti en çok. Oysa hatıralarla yaşamaya lanetlenmişti.
Geçmiş ve gelecek yoktu onun için, nicedir geniş zamanlarda yaşıyordu çünkü. Kendine hapsolmuştu. Belleği bile ihanet etmeye başlamıştı… Olayları, geçmişi kendince yeniden kurguluyor, öyle anlatıyordu.
Osmanlı’da tiyatro sahnesine çıkan ilk profesyonel kadın oyuncu olan Arusyak Papazyan, Burak Süme ile hazırladığımız çalışma esnasında bize ‘yıllardır bütün sustuklarını’ tek tek anlattı. Verdiği mücadeleyi, senelerin yorgunluğunu, şöhretin büyüsünü, alkış özlemini, peş peşe yaşanan düşbozumlarını, duygusal kırıklıklarını… Hayattan bir kabusa uyanmış gibiydi. Yalnızlık bir kement atmış, çekip bağlayıvermişti onu kendine. Gerçek ve üstü birbirine karışmıştı nicedir.
Pencerede belli belirsiz bir gölge… Uzaklarda keman sesleri. Sehpada unutulmuş siyah bir eldiven teki. Duvarda paslı çiviye asılı, yıpranmış, rengi atmış bir yün hırka.
Arusyak Papazyan 1800’lerin ortasında, Osmanlı’da profesyonel anlamda tiyatro sahnesine çıkan ilk Ermeni kadın oyuncu olarak, bir büyük devrime de neden olmuştu aslında.
Tiyatro sanatının ufkunu aydınlatan bir yıldızın hazin öyküsüydü yaşanan. Her şey biraz yoruma, çokça varsayıma, hayale bırakılmış gibiydi sonrasında.
Arusyak Papazyan ile ilgili karanlıkta kalan çok detay, sayısız hadise, defalarca yeniden yapılandırılmış hayat hikâyeleri vardı. Sanki Arusyak adının unutturulması, belleklerden silinmesi istenmişti.
Ve Dr. Barkev Balımyan “Arusyak Papazyan“ı geçmişten bugüne başarıyla taşıyor… Arusyak Papazyan gerçeğini bizlere yeniden hatırlatmakla kalmayıp, onu gelecek yüzyıllara da emanet ediyor…
Dr. Barkev Balımyan‘ın son derece önemli, arşiv değerindeki bu çalışmasını, elinize kalem, kağıt alarak okumanızı öneririm. Biliyorum satır altlarını çizecek, notlar alacak ve bu kitabı bir kez değil, defalarca okuyacaksınız.