“Dionysos’un Çocukları” röportaj serimizde bu defa Anta Toros ile hayattan, sanattan ve tiyatrodan konuştuk…
Hatırlıyorum; Anneannem, izlediği bir oyun sonrası, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Aliye Rona, Turgut Boralı ile aynı sahneyi paylaşan, “Türkan Şoray gözlü” çok güzel bir aktristen övgüyle bahsetmişti. Sahi, kimdi acaba? Adını bilmiyordu. Program dergisi almayı da unutmuştu. Hay aksi!
Ve yıllar, çok uzun yıllar geçecek, o ‘güzel gözlü oyuncu’ Anta Toros, “Güneş de Batar” adlı piyesten paylaştığım bir fotoğrafın altına, “profesyonel anlamda rol aldığım ilk oyun” notunu yazacaktı.
İçe işleyen, iri, harikulade gözler deyince aklıma, nedense Anta Toros ve Nuri İyem‘in kadın portreleri geliyor hep. Hani, eflatun, mor kıvılcımlı mercan kadehler gökkuşağının yedi rengini toplar ya bazen, işte o bir çift gözde bütün o renkler menevişlenmiş gibidir adeta.
Selma ve Gabriel Keşiş’in kızları olarak İstanbul’da dünyaya gelmişti Anta Keşiş.
Babasını küçük yaşta kaybetmişti. Saint Benoit Lisesi’nden mezun olduktan sonra, bir süre Lozan’da Institut Montcalme’de eğitimine devam etti.
Her ne kadar annesi tiyatrocu olmasına, hele şan, bale dersleri almasına kesinlikle karşı çıkmış olsa da, ilkokuldan arkadaşı Hrasun ile evde oynadıkları oyunlar hep dans, müzik, tiyatroyla ilgiliydi. Tabii, okul müsamereleri… Düşünsenize, ilk büyük alkışını İnci Sineması’nın sahnesinde aldığında, henüz yuvaya gidiyordu. Küçüktü. Küçücüktü.
Tiyatro, belki bir gün. Sahi, neden olmasın?
Ama daha vakti gelmemişti; “Migo’nun Hikayesi”, “Borion’un Düğünü”, “Katil Ruhlar”, “Güneş de Batar”, “Hakkımı ver Hakkı”, “Kapan”, “Keşanlı Ali Destanı”, “Biz Kadınlar”, “Evet, Evet, Evet”, “Umut Dünyası”, “Umudunu Yitirme” oyunlarında başarıyla yaşar kılacağı karakterlere; Pangaltı Lisesinden Yetişenler Derneği /PLYD, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu, Salih Kalyon Tiyatrosu’nda sahne alacağı, hayata füsun serpen bir ışığa dönüşeceği zamanlara da daha çok vardı. “Marziye” dizisinde canlandıracağı Elif karakterine de. Sinema filmlerine ve bir gün de üç ayrı televizyon dizisinde yer alacağı, bir turne esnasında, Suna Keskin ile bir otelde rehin kalacakları anlara da.
Ama kararlıydı oyuncu olacaktı. Hayalini gerçeğe dönüştürdü. Nice başarılı yorumlara imza attı.Tiyatro tutkulu bir sevdaydı onun için.Sahnede canlandırdığı rollerle her defasında kendi hasadını biçti. Gün geldi bir glayörün soluşuna, gittikçe rengi atan fotoğraflara ağladı. Zaten en derin yaralarla başlamaz mı en derin gülücükler? En yüksek uçurumlardan düşerken öğrenmez miyiz uçmayı? İlle “En derin denizlerde boğula boğula becerirsin, tek bir nefesle yaşamayı” der ya, Friedrich Nietzsche. Bu sözlere kulak verdi Anta Toros da. En derin yaralarla başlayan derin gülücükleri oldu hep. Tek bir nefesle yaşamayı bildi.
Dahası Haldun Dormen‘in belirttiği gibi: “Acılarla mutlulukların karıştığı, alkışların hayal kırıklıklarını bastırdığı, tutkuların güç verdiği, özverilerle yoğrulmuş yılları” da oldu hep.
Bütün o zamanları, Pangaltı Lisesi’nden Yetişenler Derneği’nden, kendi ifadesiyle, “Terliklerini dernekte bırakıp kaçışını, profesyonel tiyatrocu oluşunu” ve tabii, Misak Toros‘u konuştuk.
“Kırk dört yıllık hayat arkadaşımı kaybettim, dile kolay. O benim büyük oğlumdu. Bir gün ‘Bak Misak, kızımı büyüttüm, torunumu büyüttüm, ama sen hiç büyümüyorsun. Ne yapacağım seninle’ diye yakınırken, ‘Ben hep senin çocuğun olarak kalacağım’ demişti ve öyle de yaptı. Hiç büyümedi! Ölümden ve hastalıktan çok korkardı Misak. Tanrı da sanki ona hissettirtmedi öleceğini. Hatta en sağlıklı olduğu bir dönemde ayrıldı aramızdan. Şimdi… Onsuz çok zor, çok eksik herşey.”
Gözpınarlarında çoğalan yaşlar. Susuyor bir an.
“Misak, ‘Öyle bir dünya istiyorum ki babalar oğullarına git sanatçı ol, ressam ol, şair ol diyebilsin’ derdi hep.”
Hayatın sobelediği elem, özlem bulaşığı yalnızlıklar, kirpikte donan gözyaşlarına eşlik eder bazen. Fonda dur durak bilmeden yaşanan o derin hüzün. Evet, hep o hüzün.
Anta Toros ile rüzgarın zaman zaman çok sert estiği bir gün ortasında buluştuk. Laf lafı açtı, salkım saçak bir söyleşinin içinde bulduk kendimizi.
Yavuz Pak – Anta Toros’un tiyatrocu olmaya karar verişi nasıl oldu tam olarak?
Anta Toros – Aslında ilkokuldan da önceye rastlar. Yuvaya giderken o bildik ‘şarkılı, rondlu, şiirli küçük gösterilerde yer alırdım hep. İlkokulda yine müsamerelerde olmam istendi. İtiraf etmeliyim ki, alkışın tadını, sahnede olmanın heyecanını, o adrenalin sağanağını adeta iliklerimde hissetmiş ve giderek bu tatlı ürpertiyi özler olmuştum. Sanırım dördüncü sınıftaydım, derslerimin pek iyi olmadığını mazeret gösteren öğretmenim, sene sonu müsameresinde bana rol vermeyeceğini söyledi. Yıkılmıştım. Eve gidip kıyametleri koparttığımı hatırlıyorum şimdi. Annem çaresiz kalıp, okula, öğretmenimi iknaya koştu. Kazanmıştım. Sahnedeydim. Orta ve lise döneminde de, bu tür etkinliklerin aranan ismi olmaya, devam ettim. Ama asıl tiyatro hayatım Misak ile evlenince başladı. Artık annemin tiyatro yasağı tümüyle ortadan kalkmıştı.
Pınar Çekirge – Pangaltı Lisesinden Yetişenler Derneği döneminden bahsetsek… Misak Toros, “Paralı Artin”in provaları esnasında sizinle tanıştığından sözediyor anılarında (*). Bu arada siz eğitim için Lozan’a gidiyorsunuz ve mektuplarla devam eden aşk evlilikle sonuçlanıyor. Derken ilk oyununuz” Migo’nun Hikayesi…
Anta Toros – Misak benden çok önce, 1959 senesinde, Karagözyan Okulu’nda tiyatro hayatına başlamış. Biz 1965-66 sezonunda “Paralı Artin”in provalarında karşılaştık. Ve ilk oyunum dediğiniz gibi, “Migo’nun Hikayesi”ydi.
Pınar Çekirge – Yine Misak Bey anlatmış: “17 Aralık 1967 de evlendim 19 Aralık günü provadaydım. O akşam Anta’dan güzel bir zılgıt yedim.” Sahi, tepkiniz ne olmuştu?
Anta Toros – E olacak şey mi? Kızmadım da, biraz suratımı astım galiba. Misak için tiyatro çok önemliydi.Hatta her şeydi. O tiyatro için yaşayan biriydi adeta. Oynar, oyun yönetir, talebe yetiştirir… Yetmez, dekor için gereken tava mı, koltuk mu, ayna mı, gece lambası mı, artık her neyse evden alıp, götürürdü. Dediğim gibi, tepeden tırnağa tiyatrocuydu. Şunu hep söylerim, insanı tanımayan, insanı anlamayan oyuncu olamaz. Bir de tiyatro kökeni olmayan, durum komedisinin üstesinden gelemez.
Yavuz Pak – Bu arada “Mıgo’nun Hikayesi”nin bir özelliği daha var…
Anta Toros – İstanbul Ermeni Tiyatrosu’nun en ünlü isimlerini bir araya getiren ve o dönem en uzun sahnede kalan oyun olmuştu. Çok beğenilmişti.
Pınar Çekirge – Bir akşam “Katil Ruhlar”da, rol gereği elinizde bıçakla rol arkadaşınız Madlen Zartar’a saldırınca ne oldu?
Anta Toros – Madlen’in kızı Brigitte, o zaman dört yaşında filan olmalıydı. Meğer salonda oyunu izliyormuş. “Anta tantik (teyze) annemi öldürme ne olur” diye haykırdı.
Pınar Çekirge – Gelelim George Feydeau’nun “Barion’in Amusnutyuni/Barion’un Düğünü”ne…
Yavuz Pak – Bir sansür olayı giriyor devreye, öyle değil mi?
Anta Toros – Feydeau’nun hemen tüm oyunlarında bir yatak sahnesi olur… Olur da, dernek çatısı altında böyle bir sahneyi oynamak enikonu imkansızdı. Tepki alabilirdik. Mecburen makasladık.
Pınar Çekirge – Misak Bey ve daha sonra Engin Cezzar provalarda sizi zorlayacak bir şey yapmışlar. Hatta bu yüzden kızıp Misak Bey ile konuşmamışsınız…
Anta Toros – Rolümü en doğru ve doğal halde oynayayım diye Misak, prova esnasında, okumam için verdiği teksti dört ya da beş okumadan sonra geri aldı. Çok kızdım tabii.
Pınar Çekirge – Belki o an öfkelendiniz ama, bakın Misak Bey ne demiş: “Anta o çok zor olan rolün hakkını verdi, sözleri ve mimikleriyle çok başarılıydı. Fakat metinleri sakladım diye, uzun süre benimle konuşmadı. Her seferinde bunu yüzüme vurdu, taa ki, ilk profesyonel oyununda Engin Cezzar da kendisine aynı şeyi yapana kadar.”
Yavuz Pak – Dostlar Tiyatrosu’nda katıldığınız eğitim programı… Bu dönemi konuşsak, sanki amatörlükten profesyonelliğe geçiş süreci böyle başlamış...
Anta Toros – Genco Erkal, Günay Akarsu, Birkan Özdemir, Mehmet Akan, Metin Deniz’den sahne, folklor, mim, tiyatro tarihi gibi pek çok ders aldığımız son derece verimli bir dönemdi.Bana çok şey kattığını, söyleyebilirim.
Pınar Çekirge – Bu arada, 1971 yılı sanırım, Luiz Berberyan ile “Yılın Tek Günü” adlı oyunu tercüme ediyorsunuz…
Anta Toros – Hem çevirisini yaptım, hem provalarına katıldım bu piyesin. Ancak Gülriz Hanım’dan teklif gelince oynayamadım.
Yavuz Pak- Misak Bey’in anılarına dönelim bir kez daha, pek çok Fransızca metni okuyup, oyun seçimi konusunda kendisine yardımcı oluyormuşsunuz…
Anta Toros – Doğru. Fransızca’dan tekstler okuyup, önerilerde bulunurdum. Güzel günlerdi. Tiyatro ile iç içeydik.
Pınar Çekirge – 1971 yılı. “Güneş de Batar” desem…
Anta Toros – Frank D.Gilroy’un yazdığı, Engin Cezzar’ın yönettiği ve oynadığı piyeste Gülriz Sururi, Turgut Boralı, Aliye Rona ile çalıştım. Hepsi çok yardımcı oldular bana. Özellikle Turgut Boralı’nın desteğini unutamam.
Pınar Çekirge – Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda o dönem çok ses getiren bir oyun, “Hakkımı Ver Hakkı” sergileniyor. Aziz Nesin’in yazdığı bu oyun büyük ilgi görüyor.
Anta Toros – Sezon sonu, Gülriz Hanım gelecek sene çıkacak oyunda rolüm olmadığını söyledi. Ali Poyrazoğlu da Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’ndan ayrılıp, kendi tiyatrosunu kurmuştu. Beraber çalışmamızı önerdi. Kabul ettim.
Pınar Çekirge – Küçük Sahne’de kıyametler kopuyor… Hakkı ve Hakkiye gündem yaratıyor resmen.
Anta Toros – Çok keyifli bir çalışmaydı. Ali Poyrazoğlu, Işık Yenersu, Aydemir Akbaş, Güzin Özipek, Semra Savaş, Turgut Savaş, Ahmet Sezerel, Jale Onat ile oynadık. Sonrasında, seksenlerin ilk yarısında Ali Poyrazoğlu ile yollarımız bu defa “Orkestra” için yeniden kesişti. En başından, saçımı kesinlikle sıfıra vurdurtmayacağımı söylemiştim. Provalar devam ederken, bazı nedenlerden ötürü bu oyunda olmamam gerektiğini düşünüp, affımı istedim Ali’den. Kabul etti.
Pınar Çekirge – Ve tekrar Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’na dönelim.
Anta Toros – Gülriz Hanımlar gelip, “Hakkımı Ver Hakkı”yı izledikten sonra, beni yeniden aralarında görmek istediklerini, söylediler. Ali Poyrazoğlu’da izin verince “Kapan”, “Keşanlı Ali Destanı” (Düğün sahnesinde, o meşhur Zilha ile Nevvare nin karşılaşmalarını bilirsiniz, işte o bölümde Gülriz Hanım’ın dublörüydüm) ve “Biz Kadınlar”da oynadım.
Yavuz Pak – Üstelik bir de rekorunuz var değil mi?
Anta Toros – Evet, Misak söylerdi.Gülriz Hanım ile en uzun çalışan kadın oyuncu olduğum için…
Pınar Çekirge – Nasıl, anlamadım?
Anta Toros – Gülriz Sururi hem tiyatronun patronu, hem oyuncusu, hem tüm sorumlulukları üstlenmiş kişisiydi. Doğal olarak titiz, hatta fazlasıyla titiz, her detayı, herkesi kontrol eden, en ufak bir eksikliği kabul etmeyen biriydi. Haklıydı, kuşkusuz. Bazen karşısındakini zorlardı.
Yavuz Pak – Ve size bir vasiyeti olmuş…
Anta Toros – Bana, ”Bir gün hayatımla ilgili bir film ya da oyun yapılırsa, beni sen oynamalısın” demişti.
Pınar Çekirge – Nisa Serezli – Tolga Aşkıner Tiyatrosu’nda bir sezon “Umut Dünyası” mı oynadınız. Sahi bir de hocalık döneminiz var değil mi ? Getronagan Derneği’nde Misak Bey ile ders verdiniz…
Anta Toros – Amerika dönüşü. Ali Poyrazoğlu’nun talebeleriyle böyle bir eğitim çalışması yapmıştık.
Pınar Çekirge – Anta, Misak Toros çifti kızları İrna’yı da alarak 1979 yılında Los Angeles’e gidip, üç yıl orada kalıyorlar. Ve bir piyes yapmaya karar veriyorsunuz…
Anta Toros – Her şeyi bırakıp, yeni bir hayat kurmak zor bir karardı. Ailelerimiz karşı çıktı gitmemize. Öte yandan, ülkede terör olayları artmıştı. En azından deneyelim dedik. Vera Vlosova, Mitchel Nestron’un atölye çalışmalarına katıldım orada. Misak ile, Alfonso Passo’nun vaktiyle Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda da sergilenen “Evet, Evet, Evet” oyununu, Misak’ın Ermenice çevirisiyle oynadık. Hem de, düşünebiliyor musunuz, Hollywood ‘da.
Yavuz Pak – Mitchel Nestrol’den gelen teklif…
Anta Toros – Amerika Birleşik Devletleri’nde tiyatro yapmayı çok istiyordum. Mirchel Nestrol, ‘Bir gün tiyatro açarsam kadromda olacaksın’ derdi hep. Kızımın okul işleri için İstanbul’a dönmüştüm. O esnada Mitchel Nestrol beni çağırmış, telefona not bırakarak. Evet, gidebilir, mesleğimi orada sürdürebilirdim. Ama kızımı bırakmak, doğru gelmedi bana. Önceliğim ailemdi. Pişman mıyım? Hayır.
Pınar Çekirge – 1988 yılı Kulis Dergisi’nin 40.yılı münasebetiyle Misak Bey, Hagop Ayvaz ile bir oyun yazmaya başlıyor. Siz, Cem Özer, Altan Erbulak, Ali Poyrazoğlu’nun yer aldığı kadroyla 2 Mayıs 1988 Pazartesi akşamı Harbiye Muhsin Ertuğrul’da bir gösteri sahnelenecek. Ancak 1 Mayıs…
Anta Toros – O akşam Altan Erbulak’ın vefat haberi geldi. Çok, çok üzülmüştük. Gösteri ertelenmedi. Altan’ın bölümlerini kızım İrna okudu sahnede.
Yavuz Pak – Yine Pangaltı Lisesinden Yetişenler Derneği bu kez “Hojar es Ağcigis” adlı oyunda…
Anta Toros – İlk defa bir oyun yönettim. Başarılı olduğumu, söyleyenler oldu. Bilmem…
Pınar Çekirge – “LeLe” adlı oyunu neden izlemeye dayanamadınız?
Anta Toros – Misak’ın rol gereği de olsa, yaşlı, muhtaç, çaresiz haline tanıklık etmeyi kaldıramazdım. (Gözlerinin içine düşen acının keskinliğini hissettik bir an)
Pınar Çekirge – Gelelim Altan Karındaş, Necdet Mahfi Ayral, Salih Kalyon ile rol aldığınız, Misak Toros’un yönettiği “Umudunu Yitirme” adlı oyuna…
Anta Toros – Güzel bir oyundu, geriye güzel tatlar, hatıralar kaldı.
Yavuz Pak – Bu coğrafyada modern tiyatronun temellerini atan Ermeni sanatçılara tiyatro tarihimizde hak ettikleri değerin verildiğini düşünüyor musunuz?
Anta Toros – Pek çok değeri unuttuk, hatırlamaz olduk. Mezarlarının yeri bile bilinmiyor. Hayat değişiyor belki, daha mekanikleştikçe vefayı, güzel duygularımızı kaybeder olduk. Ben yine de, her koşulda yüreğimin sesine kulak verenler denim.
Yavuz Pak – Deneyimli bir oyuncu olarak, size göre tiyatromuzun en önemli yılları hangi yıllardır? Yarım asır içinde sizce tiyatromuz hem estetik hem toplumsal olarak nasıl bir dönüşüm yaşadı?
Anta Toros – Tiyatronun en güzel, en önemli yılları benim sahnede olduğum 60’lı yılların ikinci yarısıydı sanki. Demin de söylediğim gibi, hayat, beğeniler, ilgiler, değerler, algılar değişti hızla. Eserler, seyirci profili, reji ve oyunculuk anlayışları da. Bizim dönemimizde haftanın altı günü her akşam oyun, iki de matine oynar, Pazartesileri de yakın yerlere turneye çıkardık. Seyircinin, basının tiyatroya ilgisi vardı her şeyden önce. Özveriyle, saygıyla, sevgiyle sarılırdık işimize.
Pınar Çekirge – Anta Toros buğulu bir pencere camına ilk ne yazardı?
Anta Toros – En çok ihtiyacımız olan şeyi yazardım: “Dünya sevgiyle dolsun.”
Hep söylerim bazı röportajların rengi, tadı bir başkadır. Hiç bitmesin istenir. Güzel izler bırakır.
Anta Toros’u dinlerken dudaklarından dökülen her kelimeyi, içimizde, yüreğimizde hissettik. Daha ne olsun ?
Bir an gözümüz denize düşen günışığına takıldı. Arusyag Papazyan’dan Thomas Fasulyeciyan, Nardinos Mınakyan, Serope Benliyan, Ohannes Acemiyan, Davit Tiryans, Agop Vartovyan, Rosali Benliyan, Roza ve Mari Felekyan, Toto Karaca, Ani İpekkaya, Anta Toros, Misak Toros, Arto Berberyan’a ve daha nicelerinin sanat için verdikleri mücadelenin kuma yazılmadığını düşündük Yavuz ile.
Hayatın sobelediği yalnızlıklardan konuşmanın tam vaktiydi.
Bulutlar yoğunlaşmıştı gökyüzünde. Yağmur yakındı. Gün geceye akarken, hava daha da alçalmış, rüzgar giderek hızlanmıştı.
PINAR ÇEKİRGE – YAVUZ PAK
Kaynakça:
(*) “Misak Toros / Tiyatro Ömür Boyu”. Paros Yayınları, İstanbul, 2014