Giresun çocuğu, Giresunspor oyuncusu Raci Gedik abimiz…
Şükür yetiştim, gözlerimle izledim, aynı görüşteyim. Nice olmazları olur etmiştir rahmetli.
Giresunluyum diyen hiç kimse O’nu unutmaz.
***
Hadi ben de haddim olmayarak namıyla anayım bu yiğidi; Dominik Raci’nin ardı sıra bikaç yazı yazıldı. Yüreği yanıp yazmışları ayrı tutarım, çoğu “ölmüş birinin ardından duygu sömürüsü yöntemiyle sosyal medyada prim toplama” metniydi.
Tarihe bişey bırakmayan boş cümleciklerdi.
Ben yemem, lütfen sizler de yemeyin.
***
Bizim kuşağın veletlik yıllarına denk gelen Giresunspor’un bi diğer kahramanı, Allah ömrüne ömür katsın, sevgili Kasap Hüseyin abimizdi.
Açık konuşacam, dünyada “acar santrafor” diye bi kavram varsa, bu direkt olarak Hüseyin Abi’dir. O zamanların saha içi dizilimleri gereği bazen kanatta da oynasa, şehrimizi ayağa kaldıran muhteşem gollerini 9 numaralı formasıyla atmıştır O!
Terinin son damlasına değin şehri için akıtan hırslı bi emekçiden söz ediyorum. Tekmeye kafa atan… Haksızlığa gelemeyen… Çotanak armaya canını adayan… Tehditler yüzünden 1-2 deplasmana kulüpçe götürülmeyen…
Ola ki vardır bu yazımı ceketiyle okuyan, rica ediyorum iliklesin düğmelerini.
***
Bi başka büyük insan, nur içinde uyusun, Teknik Direktör Aziz Ergun’un unutulmaz nüktesidir;
-Ne zaman kulüpte para bitse hoca olarak ben çağrılırdım!
Böyle de bi vefasızlık yaşanagelmiştir şehrimizde hep, bilirsiniz sizler de. Çok tanıdık bi duygudur hepimiz için. “Sen bizim öz evladımızsın” gazı verilerek, buraların asıl çocukları mağdur edilmiştir, elin oğulları başlara tac yapılırken…
Bu “kuralın” günümüzde de aynı olduğunu sanıyorum. İki dakka araştırsam, inanın sonuç aynı çıkacaktır. Raci Gedik’in de… Aziz Ergun’un da… Hüseyin Kasap’ın da… Hakları yenmiştir. Eminim.
Hangimizin yenmedi ki?
***
Çalışmak ayıp diğil.
Emeğiyle para kazanmak ayıp diğil.
Üzülesi bi durum hiç diğil.
Sevgili abim Kasap Hüseyin’i, Gazi Caddesi’nin bi köşeciğindeki tezgahında mısır satarken görüyoruz epeydir. Yaz sıcağı, kış ayazı. Şehrin acar santraforu hep orada. Bence ticaret diğil yaptığı, eski güzel günlerin nöbetini tutuyo gibi, Hüseyin abi.
Sattığı ürün gereği, müşterilerinin tamamı çocuklar… Biri de benim küçük kızım misal… Geçin bakın karşılarına, tablo gibiler…
Ha Kırşehirspor’a kafa golü attın havada uçarak, ha minik bi çocuğa bi kap mısır verdin saçlarını okşayarak…
İkisi de aynı şeydir. “Yeşil beyaz formamız / Çotanaktır armamız” tezahüratına benzerler.
***
Gelip geçerken laf atarım;
-Abi sizin zamanınızda oyuncuları tek tek tribüne çağırıp yumruk şov yaptırmak yoktu. Olsa, inan ilk sizi çağırırdı taraftar, o kadar ki ateşleyiciydiniz…
-Sağol kardeşim.
En son;
-Hüseyin abicim, izin verirseniz sizi yazacam?
-Yaz kardeşim.
İzinlidir yani, okuduğunuz.
***
Yineleyeyim. Çalışmak ayıp diğil.
Ama…
Bi zamanlar golleriyle, hırsıyla, adanmışlığıyla tümbi şehri mutlu etmiş bi insan sokak satıcısı mı olmalıydı?
Villada oturması, Mercedes’e binmesi, son soluğuna değin “kahramanlık maaşı” alması gereken bi insan ticaret mi yapmalıydı?
Bunlar bizim ayıplarımız. Bilerek yaşayalım. Yoksa Hüseyin Kasap’ın bi şikayeti de yok, beklentisi de…
***
Ben yine tezgahının önünden her geçişimde bu sloganı atacağım;
-Kasap buraya, yumruk havaya!
Gülümser abim.
Ve belki bizi affeder.